Yeni Zelanda’da yaşanan kan dondurucu vahşeti KARAR’da “Haçlı terörü” manşetiyle haberleştirmemize tepkiler ve eleştiriler geldi. Eleştirenlerin çıkış noktası “Haç”Hristiyanlığın simgesi olduğuna göre haberin başlığından bu vahşi cinayetin suçunu Hristiyanlığa ve Hristiyanlara, yani bir dinin bütün mensuplarına ve onların inanç esaslarına yüklüyoruz gibi bir anlam çıkabileceği endişesi. (Aynı başlığın başka gazetelerde de kullanılmasına rağmen onların tartışma konusu olmaması KARAR’ın farkını ve etki gücünü gösteriyor olmalı.)
İyi niyetle ve içtenlikle yapılan eleştirilerin ve dostça uyarıların başımın üstünde yeri var. Ancak “Haç” simgesiyle Haçlı teriminin aynı şey olmadığını, “Haçlı” sözünün Hristiyan anlamına gelmediğini bilmemekten veya fark etmemekten kaynaklanan hatalı bir yaklaşıma işaret etmem gerekiyor. Ne olursa olsun böylesi bir konuda hassasiyetlerimizin olması çok güzel, sevindirici, ümit verici. Ama gerçeklik dünyasından da ayaklarımızı çekmeden koruyalım bu hassasiyetlerimizi.
Dediğim gibi, Haçlı sözü Hristiyan anlamına gelmez. Hristiyan inancını saldırgan bir ideoloji adına kullanmayı anlatır. Tıpkı Siyonist kavramının Yahudi inancını ve Yahudilerin bütününü temsil etmemesi gibi. Veya Batı’da İslam adına terör eylemleri yapan IŞİD, El Kaide gibi örgütlerden “cihadçı” diye söz edilmesi gibi.
İşin tuhaf tarafı, “cihadçı terör” tamlamasını kullanmakta beis görmeyen, hatta Türkiye’deki bir zümre için “İslamofaşist” gibi gerçekten galiz tabirler kullanabilen kişilerin Haçlı teriminin kullanılmasını Hristiyanlara ve Hristiyanlığa saygısızlık veya saldırı olarak görüp eleştirmeleri. Bunları harekete geçiren iyi niyet olsaydı bu kadar tutarsızlık olmazdı deyip geçelim.
Bunlar bir yana, manşet tercihimize Hristiyan arkadaşlarımdan tepki gelmedi. Çünkü bu coğrafyanın Hristiyanları “Haçlı” terimini hiçbir şekilde dinlerinin veya kimliklerinin ifadesi olarak kabul etmezler.
Haçlı ordularının görünürdeki hedefi “Hristiyanların kutsal mekanlarını Müslümanların elinden kurtarmak” olsa da bunun cahil kalabalıkları harekete geçirmek için kullanılan bir bahane olduğunu en iyi Doğu Hristiyanları bilirler. Gerek Anadolu’da gerekse Levant bölgesinde Haçlı zulmünden payına düşeni alanlar arasında mahalli Hristiyan toplulukları da vardı.
Hatta Kudüs’ü almak için başlatılan Haçlı seferlerinin dördüncüsü İstanbul’da sona ermişti. İstanbul’un baştan aşağı yağmalandığı, en değerli hazinelerin gemilerle Avrupa’ya taşındığı bu işgalin hatıraları öylesine derindir ki iki asır sonra Türklerin fetih girişimine karşı Avrupa Hristiyanlarından yardım isteme fikrine karşı bazıları “İstanbul’da Latin külahı görmektense Türk sarığı görmeyi tercih edeceklerini” söyleyebilmişlerdir. Hal böyleyken Doğu Hristiyanlarının Haçlı adlandırmasını kendi kimliklerinin ifadesi olarak görmeleri aşırı fantastik bir durum olur.
***
Haddizatında bugün Avrupa Hristiyanları için de Haçlı terimi Hristiyan inancının değil tarihteki belirli bir siyasi tutumun ifadesidir. Aynı zamanda en azından üç asırdır Aydınlanma ideallerini hayata geçirme çabası içindeki modern Avrupa’nın geride bırakmak, tarihin karanlık sayfalarına terk etmek istediği bir anlayışın ifadesidir Haçlı terimi.
Haçlı ideolojisinin temel maddesi Avrupa toplumlarında farklı olana, öteki olana karşı gösterilen –ve elbette tarihî/sosyolojik temelleri bulunan– marazi bir düşmanlık duygusudur. Geçen gün “Yahudi sorunu” hakkında yazarken değinmiştim. Haçlı ideolojisinin Hristiyanlıkla ilgisinin olmadığını ise bu konularda yazmaya başladığım günden beri her vesileyle belirtiyorum. Hristiyan inancı Avrupa’daki bu kötülük kampanyalarında meşrulaştırıcı bir gereç olarak kullanılmıştır. Siyasi çıkarlar ve ihtiraslar her zaman her yerde meşruiyetlerini birtakım yüce değerlere dayandırmak zorundadırlar.
Modern zamanlara kadar en büyük “değer santrali” ve dolayısıyla meşruiyet kaynağı din olmuştur. Bugün laik etnik kimliklere ilişkin tarihî ve mitolojik efsaneler de artık bu işlevle sahneye çıkmış bulunuyor. Tarihte bir kötülük seferberliği olarak doğan Haçlı Hareketi̇ de ne yazık ki hızlı bir şekilde ortadan kalkmadı bu yüzden. Tarihteki ikinci Haçlı seferberliği Türklerin Doğu Avrupa coğrafyasındaki varlığı karşısında organize edilen askeri ittifaktır. Kosova, Niğbolu, Varna gibi savaşlarda püskürtülmüştür. O gün çerçevesi çizilen ideolojik hedef Türklerin (Müslümanların) Avrupa kıtasındaki varlığına izin vermemektir. (Yeni Zelanda canisinin manifestosunda da bu ifade ediliyor. Katil muhtemelen Hristiyan inancında bile değil ama “Ayasofya minarelerden kurtulacak ve Konstantinapol tekrar Hristiyan şehri olacak” diyor. Silahının üzerine Haçlı seferleri tarihinin bilindik figürlerini kazıyıp Haçlı seferlerinin sloganı olan “Deus vult” sözünü yazdırıyor.)
***
İngilizler bugün zafer yıldönümünü kutladığımız Çanakkale’ye getirdikleri Anzakları Haçlı temalı, Haçlı motifli bir propaganda ve motivasyon kampanyasıyla harekete geçirmişlerdi. (Sömürge ülkelerin Müslümanlarına da “Halife’yi dinsiz İttihatçıların elinden kurtarmaya gidiyoruz” diyerek…)
Oğul Bush 2003’de Irak’ı işgal savaşını başlatırken bunu “Haçlı seferi” olarak tanımlamıştı gerçi ama Avrupa’da sekülerleşme sürecinin sonunda bugün Haçlı kavramı ve Haçlı ideolojisi dini anlamından büyük ölçüde koptu. Artık seküler bir içerikle varlığını sürdürüyor. Neo-nazi hareketlerin, yabancı düşmanı, antisemit, İslamofobik tutumların çerçeve kavramı olarak…
Yeni Zelanda’da son örneğini gördüğümüz saldırgan kötülük bireysel bir cinnetin ürünü değil. Hem örgütlü bir yapısı var bu işi yapanların hem de Batı dünyasında giderek yayılmakta ve güçlenmekte olan ideolojik bir motivasyonları.
Katilin manifestosunda da görüyoruz ki Avrupa toplumlarında karşılığı ve maalesef kökleri bulunan bir dünya görüşü yeniden Haçlı motifleri kullanılarak savunuluyor. Tarihin tozlu sayfalarında kalması gereken Haçlı zihniyetini böyle vahşi bir katliam ve benzeri “gösteri eylemleri” aracılığıyla modern bir ideoloji olarak diriltme girişimine dikkat çekenler ise Hristiyan düşmanlığı yapmakla suçlanıyorlar.
Karar / İbrahim Kiras