Gazze’de en yakınlarından 20 kişiyi kaybetmiş bir genç feryat ediyor, ağlıyor, nerde Müslümanlar diye bağırıyor? Kulak kesiliyorsunuz, ilk anda bu enkaz üzerinde per perişan sağ kalanlar için yardım istiyor sanıyorsunuz. Doğrusu bu ya bu manzaradan feryat eden insana dair ilk anda insanın aklına gelen bu oluyor. Ama iki cümle sonra bu feryat edenin kendisi için değil, kendisine yardıma gelemeyen, gelmeyi aklından bile geçirmeyen ümmete ağladığını, onun için feryat ettiğini anlıyorsunuz. “Ben kendime, kendimize ağlamıyorum, burada onuru çiğnenerek öldürülen ümmetin sessizliğine, acizliğine ağlıyorum. Yoksa ölüm hak, ha öyle ölürsünüz ha böyle, eninde sonunda ölüm gelir bulur.”
“Onlar bizi dinleselerdi de ucunda ölüm olan bu savaşa çıkmasalardı şimdi yaşıyor olacaklardı” diyorlar ya Resulullah zamanında çok bilmiş stratejik akılcılar. Kur’an da “yataklarınızda olsanız da ölüm gelip sizi bulmaz mıydı sanırsınız?” diye o en gerçek hakikati yüzlerine vuruyor ya. Özgürlük, onur, haysiyet mücadelesi ucunda ölüm de olabilen bir mücadeledir. Bu yolda ölmeye ölüm demiyor yolcuları. Bilakis o yoldan geri durmayı tam da tehlikeye atılmak, yani korkaklıkla duvarları örülen bir zindana, çıkışı da cehennem olan bir zindana tıkılmak olarak görüyor ki, bu, hakikatin ta kendisidir. Bizim ölüm zannettiğimiz şey ise o insanların bu dünyanın ahvaline, bu dünyada yaşayan herkesin de durumuna şahitlik eden bir şehadettir. İnsanı ve insanlığı ihya eden ölümün adıdır şehitlik.
İşte Gazzeli yiğit genç bütün yakınlarıyla birlikte tattığı o ihya eden ölümün penceresinden ümmetin içinde bulunduğu zindanı görüyor, tehlikeyi görüyor ve ona ağlıyor. Kendisini bu dünyada birkaç gün, birkaç yıl veya çok yıl hayatta tutacak bir yardım değil istediği. Onun bulunduğu yerden kendisine o stratejik akılları verenlerin hali çok tehlikeli görünüyor. Üç günlük dünyaya gark olup kâğıttan kaplanları büyük güç zannedenlerin asıl büyük güce, kendisinden başka hiçbir gücün bulunmadığı o sonsuz güce gafil kalırken düştükleri zavallılığa ağlıyor.
2 milyara yaklaşan nüfuslarıyla Müslüman ümmetin azıcık bir topluluk olan Kassam Tugayları karşısında İsrail’in düştüğü perişanlığı görmeyip hâlâ asıl tehlikenin onun gücünde olduğunu vehmetmelerine ağlıyor.
Gazze erleri belli ki giriştikleri işin sonunda başlarına neler gelebileceğini hesaplamışlar. Belki yaşadıkları gerçeklerle yaptıkları çıkış arasında oluşacak yeni kâr-zarar dengesini de hesaplamışlardır. Şimdiye kadar hiçbir ahlaki, insani kural tanımayan İsrail’in insanlığı kaydedebileceği en alçakça insanlık suçlarını irtikap ederek gerekirse bir soykırıma da tevessül edeceğini hesaplamamış da değiller. Bunu yaptığında her zamanki ABD ve Avrupa’nın, sözümona o medeni-demokratik, çağdaş dünyanın onun bütün suçlarını haklı göstereceğini, hatta savunmak için bile kılını kıpırdatmayacağını, doğrudan haklı ilan edeceğini de bilmiyor değiller. Savunmak için kıllarını kıpırdatmayacaklar, çünkü burada insanlık suçunun mağdurları Müslümanlar yüz yıldır normal insan olarak görülmüyor. Müslümanlar adına, bir insani mahkemede savunma veya iddiada bulunabilecek, bulunduğunda kaale alınacak bir güç yok. O yüzden kendini yormanın bir manası da yok.
11 Eylül sonrası ABD’nin Afganistan’a iki yılda attığı bombanın iki katı bir hafta içinde küçücük alanıyla Gazze’ye atıldı. Sivil hedefler, çocuklar, kadınlar hedef alındı ve binlercesi dünyanın gözü önünde öldürüldü. Burada öldürülen Gazzeli çocuklar değil, bütün Müslüman dünyanın şerefi, onuru, haysiyeti ve tabii ki özgürlüğü. Gazze’dekiler her gün ölüyor, her gün bombalanıyordu zaten. Ama dünyanın gözü önünde Müslümanların kanının, canının, malının bu kadar ucuz olduğuna, onlara yönelik insani suçların hiçbir muhakemeyi gerektirmeyen bir iş olduğuna dair bir meydan okuma var bu işte. Ve tabii ki bu meydan okumaya karşı 2 milyara yakın Müslüman dünyanın suskunluğu. Burada bombalar altında kim ölüyor, kim sağ kalıyor, sorulmaz mı?
Haksızlığı, kalleşliği, caniliği, katilliği, alçaklığı, yalancılığı sahiplenmek çok daha zordur aslında. Ama İsrail’in ABD’li Avrupalı dostları daha işin en başında bu zor işi yapmaktan geri durmadılar. Birçoğu utanmadan doğmamış çocuğun, kundaktaki çocuğun, hastanede tedavi gören yaralıların üzerine bomba yağdıran insanlık suçlusu İsrail’in yanında durduklarını hiç utanmadan duyurdular. Yıllardır yerinden yurdundan çıkardığı, katlettiği, zulmettiği, daracık bir alana hapsedip istediği zaman havadan karadan bombaladığı insanların çocuklarına karşı en modern ve en gelişmiş silahlarıyla saldıran savaş makinasının desteğe ihtiyacı varmış gibi. Hepsi birden utanmadan İsrail’in yanında silahlarıyla, paralarıyla, yetmese siyasi tavırlarıyla durduklarını duyurdular.
Sadece bu duruşlar bile modern dünyanın hatırlayacağı bir utanç olarak yetecektir. Orada mazlum olan, mağdur ve yardıma muhtaç olan hiçbir zaman İsrail olmadı. Mağdur eden, zulmeden, haksızca katleden, mallarını, evlerini, canlarını çalan hep İsrail oldu. Ama Avrupa ve ABD’nin ikiyüzlü medenileri bu alabildiğine asimetrik kavgada yine İsrail’in yanında durduklarını açıklama yarışına girdiler.
ABD Başkanı Biden daha ilk saatlerde 4 buçuk milyar dolarlık yardım paketi açıkladı ve savaş gemisini İsrail’e doğru yola çıkardı. Dışişleri Bakanı Blinken İsrail’e ziyarette bulunurken “bir Yahudi olarak, dayanışma ve tarafını açıklamak üzere” İsrail’e geldiğini açıklamaktan geri durmadı.
Peki bu reziller bu kadar rezaleti göze alarak İsrail’in yanında büyük bir iştahla dururken, Müslümanlara ne oluyor? Bırakın destek açıklamayı, bazıları elbirliğiyle bu neticeyi Hamas’ın haksızca veya en iyi ihtimalle stratejik akıldan yoksun bir saldırganlığının doğal bir sonucu olarak görüp akıl vermeye kalkıştılar.
Hamas’ın kimsenin aklına ihtiyacı yok. Gazze yiğitlerinin kimseden kendilerine yardım talep ettikleri yok. Bilakis onlar üzerine ölü toprağı serilmiş, Hakk’ın düşmanlarını gözlerinde çok büyüterek kendilerini alabildiğine küçültüp köleleşmiş insanlara duruşlarıyla yardım ediyorlar. Gazze’ye yapılacak olan yardım insanın kendisine yapacağı bir yardımdır.
Gazze bu haliyle insanları kurtuluşa davet ediyor, dirilişe davet ediyor. İnsanın elinden daha fazlası gelmese bile bütün ümit ışıklarının yittiği bir zamanda yakılan bu ışığı görmekten gelmez.
Yeni Şafak / Yasin Aktay
İktidar partisinin yönetici ve halk kesimleri, sözleriyle Filistinlilere sahip çıkar görünürken fiilleriyle işgalcilerle işbirliğine destek verdiklerinin farkında olamayacak kadar şuursuzdurlar!