İbrahim Kiras, 05.06.2021, Karar
Yale Üniversitesindeki öğrencilerine “gelecekte Mars gezegeninde yaşayacağı varsayılan insanlar için bir anayasa hazırlama” ödevi veren siyaset bilimi hocasından söz etmiştim. Ve bu genç akademisyenin de savunucusu olduğu “müzakereci demokrasi” teorisinden. Ve “bir sonraki cumartesiye katılımcı/müzakereci demokrasi tartışmaları bağlamında dijital çağın siyasi veçhesini konuşalım” demiştim… Ama ben bir şey yazmadım bu hafta. Adı geçen Yale profesörü Hélène Landemore’un konuyu kurgusal bir boyutta anlatan aşağıdaki öyküsünü meraklıları için –biraz kısaltarak– tercüme ettim…
****
Tanıştırayım: Angeliki Papadopulos Atina’da yaşayan 28 yaşında bir kadın. Yıl 2036. Güzel bir nisan sabahı. Saat 08:30. Angeliki laptopunu açıp haberleri okumadan önce kendisine bir bardak kahve doldurdu, sonra Citizenbook’a giriş yaptı. Daha önce Facebook adını taşıyan platform 2025’te kurucusu Mark Zuckerberg tarafından demokrasiyi geliştirme amacıyla faaliyet gösteren bir vakfa bağışlandığında bu yeni ad altında bir demokratik müzakere platformuna dönüştürülmüştü. Angeliki yeni bir sekme açtığında iki oylamanın süresinin geçmekte olduğunu haber veren uyarı işareti yanıp sönmeye başladı. Oylamalardan biri çevre hukukuyla ilgili karmaşık bir konu hakkındaydı, diğeri ise Rio’da yapılacak ticaret zirvesinde Avrupa’yı temsil edecek delegelerin seçilmesine ilişkindi. İlk konuda oy hakkını çevre bilgisi daha fazla olan deniz biyoloğu amcasına devretme fikri geldi aklına, ikincisinde çekimser kaldı. Hafta sonu oturup ilgili literatürü taramaya vakti yoktu.
Saat 08:35. Posta kutusunu açınca Avrupa Halk Meclisi Bürosu başlıklı bir eposta dikkatini çekti. Merak ve heyecanla karışık bir telaşla açtı. Evet, düşündüğü şeydi, altın bilet! Gelecek dört yıl için Brüksel’deki Avrupa Halk Meclisi’nde yer alma daveti. Avrupa Parlamentosu’nun üç yıllık gündemini hazırlayacak heyete diğer 499 kişiyle birlikte rastgele seçilmişti. Davetiyede cömert bir maaş ve ailesiyle birlikte Brüksel’e taşınması için mali yardım da sunuluyordu. Angeliki hem heyecanlı hem de şaşkındı. Bu onura erişmenin ne büyük şans olduğunu biliyordu.
Gerçi her yıl binlerce kişi kıtasal, bölgesel, ulusal ve yerel seviyelerdeki halk meclislerinde görev yapmak üzere seçiliyordu. Angeliki de daha önce yerel seviyede bir mecliste bulunmuştu. Selanik şehrinin 10 yılık ajandasını belirlemek üzere oluşturulmuş 49 kişilik lottokratik heyette yer almıştı. [“Lottokrasi” müzakereci demokrasi teorisinde karar alıcı organların -en azından bir kısmının- seçim yoluyla değil “rastgele çekiliş” ile belirlenmesinin hem daha demokratik hem de daha verimli olacağı görüşünden yola çıkarak önerilen siyasi temsil yöntemi. İK] O heyetin ilk kez orada tanıştığı diğer üyelerinin çoğuyla dostlukları hâlâ devam ediyordu. Ayrıca o dönemde seçilmiş yetkililerle birlikte bir evrensel temel gelir projesinin geliştirilmesi çalışmasına katılabilmiş olmasını da mutlulukla hatırlıyordu. [“Temel gelir” kimi düşünürlerin ve bir kısım iktisatçıların devletin vatandaşına asgari hayat güvencesi sağlamak adına ödemesi gerektiğini savundukları düzenli yardım. “Vatandaşlık maaşı” da denebilir. Yakın zamanlarda pandemi süreci dolayısıyla yeniden gündeme geldi. İK] Ne var ki orada ciddi bir hayal kırıklığı da yaşamış, çoğu Avrupa seviyesindeki önemli konulara ilişkin kararların alınmasında etkili olamadığını görmüştü. Avrupa çapında tam zamanlı bir lottokratik temsil görevi ise bambaşka bir konumdu ve çok daha fazla yetki sağlıyordu.
Angeliki ekonomik durumu pek iyi olmayan bir ailenin çocuğuydu. Annesiyle babasının tüm birikimlerini -onun doğduğu yıl- 2008 krizi silip süpürmüştü. Felsefe eğitiminin ardından küçük bir motelin yöneticisi olmuştu (arkadaşlarının aksine ülkesinden kaçıp başka yerlerde ekonomik fırsatlar aramayı istememişti). Kocası da anaokulu öğretmeniydi. Avrupa Birliği’nden gelen bu davet dünyayı tanıma, gezme, yeni şeyler öğrenme, ilginç insanlarla tanışma ve hem Avrupa’nın hem de kendi geleceğine bir farklılık katma fırsatıydı. Yeniden üniversiteye gitmek gibiydi. Şimdiki işini bırakması gerekecekti ama Brüksel’deki üç yılının ardından ülkesine geri döndüğünde önünde çok daha iyi iş fırsatları olacaktı. Mesela kamusal hayatın olduğu kadar özel sektörün de yapılandırılmasında gitgide daha çok rol oynayan mini meclislerin organize edilip çalıştırılmasını sağlamaya yönelik gözde “demokratik meslekler”den birinde yer alabilirdi. [“Mini meclis” (mini-public) yine müzakereci demokrasi kuramının temel unsurlarından biri olan ve belirli konulara ilişkin kararların alınması için rastgele seçilmiş vatandaşların oluşturduğu temsil organı. İK] Kocası da öğretmenlik işini bırakmak zorunda kalacaktı. En azından bir süreliğine Angelici’nin lottokratik temsilci maaşıyla geçinmeye çalışacaklardı (bu maaş şimdiki gelirine göre epeyce iyi görünüyordu) böylece kocası yazmakta olduğu romana yoğunlaşabilecekti.
Haberi aldıktan sonraki ilk işi üyesi olduğu sosyal ağa mesaj atıp Avrupa görevine seçildiğini duyurmak oldu. Belki diğer insanların gösterecekleri tepki bu inanılmaz olayın gerçekliğine inanmasına yardımcı olacaktı. Kutlama mesajları derhal sökün etti -herkes daveti kabul edeceğini varsayıyor görünüyordu (aslında katılım zorunlu olmasa da sadece iki kişiden biri -genellikle ailevi gerekçelerle- böylesi görevleri reddediyordu. Angeliki bazı yorumlarda kıskançlık kokusu da almıştı.
Gülümsedi. Hâlâ online iken platformun satış yeri bölümüne kanepesinin ve elden çıkarmak istediği bazı giysilerinin fotoğrafını yükledi. Büyük taşınma için hazırlıklara başlayabilirdi artık. Sonra kendi sayfasındaki “küresel siyaset” sekmesine tıkladı ve 20 dakika kadar haberleri okudu. Elektronik oylama uyarısı ekranda yeniden yanıp sönmeye başladı. Çevre politikası konusundaki oy hakkını hemen amcasına devretti ama yeni görevi dolayısıyla hangi adayın Avrupa ticaret delegesi olabileceğine bakmaya karar verdi. 523 aday arasından -Angeliki’nin kişisel değerleriyle en fazla eşleşenleri belirleyen bir algoritmanın seçtiği- beş kişinin profillerini gözden geçirdi. Bilgilendirmeler Vatandaşlar Girişimi İncelemeleri topluluğu tarafından kaleme alınmıştı ve her adayın özelliklerinin adil, net ve nesnel değerlendirmesini içeriyordu.
Aklına takılan bir ifadenin anlamını sormak için kendisine atanmış olan sohbet odasına giriş yaptı. Burası rastgele seçilmiş birkaç yüz vatandaşın düzenli olarak girip belirli konuları tartıştıkları bir sanal mekandı. Her zamanki avatarını (mor bir unikorn) kullanarak sorusunu gönderdi ve cevap beklerken önceki paylaşımlara göz gezdirdi. Dakikalar içinde aradığı cevabı aldı. Artık sohbet odasından çıkıp tek bir tıklamayla oy kullanabilirdi. Oylamanın ardından diğer arkadaşlarına oyunu kullanmış olduğunu haber veren ikona tıkladı. Sonra “kazançlar” sekmesine girip baktı, geçen hafta bütün tıklamalarından ve paylaşımlarından ve hatta katıldığı oylamalardan toplam 50 birim sanal para kazanmıştı.
Köpeği gezdirme zamanı.
Parka gitmek için köpeğiyle karşıdan karşıya geçmek üzereyken, yaşlı bir hanım neredeyse hızlı bir arabanın altında kalıyordu. Angeliki sarsılmış yaşlı hanımın yanına koşmadan önce telefonunu çıkarıp ufukta kaybolan suçlunun fotoğrafını çekmeye çalıştı. Maalesef plakayı almayı başaramamıştı ama yapması gereken başka bir şey daha vardı. Citizenbook’a girip “semtim” sekmesinde caddenin bu sorunlu kısmına yaya geçidi ve yavaşlama işareti konulması için bir talep formu doldurdu. Bir de yaşlı hanıma online dilekçeyi imzalaması için istek gönderdi. Ardından Citizenbook’daki gönderiyi bütün arkadaşlarıyla ve komşularıyla paylaştı. Derken semti temsil eden lottokratik gurubu etiketledi ki bundan sonra konuyu onun adına takip etsinler.
Dondurma arabasının melodisiyle kendine geldi. Harika zamanlama! Fıstıklı vanilyalıyı seçip telefonunu satıcıya uzattı, Citizenbook’ta son bir saat içindeki sanal aktivitelerinden kazandığı iki birim sanal para dondurmacının hesabına geçti. Sonra yavaş yavaş parka döndü, bir meşe ağacının altına oturdu. Telefonu bırakıp köpeği özgürce koşturmaya ve doğanın tadını çıkarmaya geldi sıra.
****
[Özgün metnin adresi: https://www.academia.edu/41556907/_Open_Democracy_and_Digital_Technologies_]