وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَـهُٓ اِلَّا هُوَۚ وَاِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَٓادَّ لِفَضْلِهٖؕ يُصٖيبُ بِهٖ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِهٖؕ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحٖيمُ
Muvahhid, bir insan Allah’ın emir ve yasaklarını uygulama konusunda ve İslam’ı, tüm dünyada hâkim kılma yolunda, üzerine düşeni yerine getirmeye çalışırken, hiçbir güç ve iradenin yüce Allah’ın güç ve iradesine sınır getiremeyeceğinin bilincinde olmalı ve yalnız O’ndan yardım dilemeli, O’na sığınmalıdır. Bu uğurda her ne kadar sıkıntılara, baskılara maruz kalsa da başına Allah’ın takdir ettiğinden başkasının gelmeyeceğini bilmelidir. Zira bu ayette vurgulanmak istenen öncelikle, Allah’ın gücü ve kuvveti, sonra da her işin O’nun izni ve bilgisi dahilinde olduğu ve son olarak da ona güvenip teslim olmanın gerekliliğidir.
Bu ayet hayatın her alanında o kadar cârî bir işleve sahiptir ki, evlenip boşanırken, rızık temini için bir işe başlarken, zalimin karşısında ve mazlumun yanında Allah’tan yana tavır alırken velhasıl, hemen hemen tüm hayatı boyunca, insan bu ayetin kapsama alanına girmektedir.
Mesela toplumumuzda evlenmeyi düşünen gençler, müstakbel eşinin ahlakî durumu konusunda korku ve endişeye kapılabiliyorlar, oysa kul kendi gayreti ölçüsünde üzerine düşeni yapıp, muhsan-muhsana bir eş adayı seçip, işin sonucunu Allah’a havale etmeli ve ona güvenip dayanmalıdır, çünkü ne olacaksa Allah’ın takdiri ile olacaktır.
Bir meslek sahibi olma aşamasında, işe başlama, bir yerden bir yere nakil olma gibi meselelerde insanlar amiyane tabirle torpil arama telaşına düşüp, mü’min kimliklerini unutabilmektedirler. Oysa mü’min kelimesinin manalarından birisi de Allah’a güvenen demektir. Bu insanlar o işin olmasını, Allah dilememişse hiç kimsenin böyle bir şeye gücünün yetmeyeceğini idrak edememektedirler.
Zalimin karşısında hakkı savunup, mazlumun yanında dururken de bir mü’min kendisini sürekli murakabe eden bir Rabbinin olduğunu ve dilemesi ve lüzum görmesi halinde Rabbinin kendisini (Ra’d sûresi 11. ayette beyan buyrulduğu üzere) koruyacağını bilmelidir.
Ve yine sihir, büyü, muska gibi şeylerle, vekili ve velisi Allah olan bir kişiye, kimsenin zarar veya fayda veremeyeceğinin bilincinde olunmalıdır.
Bir de nazar meselesi var ki, toplumda her nasılsa Kalem sûresi’nin 51. ayetinin bereket duası, karınca duası ve en nihayetinde nazar ayeti olduğu fikri hasıl olmuş ve bu görüşü savunanlar tezlerini kuvvetlendirmek adına “Nazar haktır” diye bir hadis uydurmaktan geri kalmamışlardır. Oysa ayetin devamı okunduğunda anlaşılacaktır ki, o ne nazar ayeti ne bereket ve ne de karınca duasıdır, “O sadece ve sadece alemler için bir öğüttür.” Açıklamaya çalıştığımız ayetten anlaşılacağı üzere nazar ile de insanların başkasına zarar vermesi mümkün görünmemektedir.
Rabbimizin, “Allah size yetmez mi”? sorusuna Vallahi yeter ya Rabbi diyerek yazımıza son veriyoruz.