Ne zaman AVM’lerle ilgili işe yarar, eleştirel birkaç cümle söyleseniz hemen soru hazır: “Ama insanlar seviyorlar, baksanıza tıka basa dolu hepsi?”
AVM’leri doldurduğumuz apaçık bir gerçek. Bir yıl ölçeğinde, ülkemizin her şehri birlikte düşünülüp hesaplandığında yaklaşık 10 milyar insan AVM’lere akıyor. Bir kimsenin bir ay içinde AVM ziyaret etme sıklığı da çok fazla, 10’a yakın. Hafta sonları hafta içine göre daha fazla tercih ediliyor. AVM’lere gelen tüketicinin dışarıda yemek yeme sıklığı, ayda 7-8, bu sayı giderek artıyor. Bu oran İstanbul müşterilerinde Anadolu’ya göre daha yüksek. AVM memnuniyet oranının ise Anadolu’da daha yüksek olduğunu gösteriyor araştırmalar.
Hızlı şehirleşmemiz, daha doğrusu köylerden şehirlere insanlarımızın ekmek kavgası için göç etmek zorunda kalmasıyla şehirlerimizi AVM’lerin doldurması, at başı giden süreçler. Özellikle büyük şehirlerimizde insanımız, iş hayatından fırsat bulduğu hemen her zaman, ailesiyle vakit geçirmek, alışveriş yapmak, eğlenmek, dinlenmek ve arkadaşlarla görüşmek gibi nedenlerle AVM’lere geliyor.
AVM’ler, her yaştan insana cazip gelecek özelliklerle donatılıyor; her yaş grubuna özgü ilgi çekici etkinlikler planlanıyor. Buralar, sadece alışveriş değil eğlence, kültür-sanat etkinliği, karşılaşma-buluşma, hoş vakit geçirme imkanlarına da sahip havası verilmeye çalışılıyor. Tüm ihtiyaçları bir arada paket halinde sunan merkezlermiş gibi görünmeye özen gösteriliyor. Çünkü “hepsi bir arada” formülü modern tüketici için büyük bir auraya sahip. Ama tüm bunlar bahane, asıl amaç tüketim. Ne kadar çok tüketim olursa işler o kadar şahane… AVM’leri tercih edenlerin motivasyon sıralamasına baksanıza: Alışveriş düşkünleri yüzde 28’lik oranla ilk sırada. Bu grubu yüzde 23 ile tasarruf odaklı müşteriler izliyor. Kalite takipçileri ise yüzde 21 ile üçüncü sırada. Son iki sırayı yüzde 15’le ihtiyaç odaklılar ve yüzde 13’le keyif odaklı müşteriler oluşturuyor. Hangi kategoriyi ele alırsak alalım, tüketim gerçeğiyle karşılıyoruz, yani tam bir tüketim katedrali AVM’ler…
AVM denilince gençler için özel bir başlık açmak lazım. AVM’ler, gençlerimiz için hem marka tüketmenin hem kimliğinin bir parçası kıldığı markasını, tarzını oracıkta sergilemenin, göstermenin, daha da önemlisi akranlarıyla zaman öldürmenin (evet, evet öldürmenin) arenası… Bu konuda yegane mekân olma yolunda ilerliyorlar… Burada biraz nefeslenelim ve ayrıntısını sonraya bıraktığımız iki saptama yapalım.
Biz “AVM’lerde zaman öldürmek” deyip geçiyoruz ama Michel Foucault gibi gündelik hayata iktidar açısından bakarsak, “boş zamanın kurumsallaşması”nın bu biçiminden siyaset sosyolojisiyle ilgili ilginç sonuçlar çıkarabiliriz. AVM’lerin boş zamanı kurumsallaştırarak bir tür zapturapt altına alması birinci saptamamız. Şehrin agorasının yerini AVM’lerin alması, demokrasinin gerilemesi ve kamusal insanın yok olması ile yakından bağlantılı… AVM’ler, vatandaş olma bilinci ile bir toplanma, karşılaşma, tartışma alanı asla değiller. Tam tersine tüketerek gerilim giderme, kafa dağıtma, tepkisizleşme mekanları. Buralardaki karşılaşmalar da esasen bu amaca hizmet ediyor.
İkinci saptamamız ise AVM’lerin bedenlerin markalaşması gibi tüketim toplumunun yeni bir veçhesine yol aması, imkan sağlaması. İnsanlar bir yandan kimliğinin bir parçası olarak satın aldığı markasını AVM’lerin geniş hollerinde sergilerken bir yandan da bizatihi “bedenlerin markalaşması” diye yeni bir olgunun ortaya çıkmasına yol açıyor. Spor salonlarının ve dövme kültürünün yaygınlaşmasıyla AVM’lerin gösteri toplumunun “beden” bölümüyle ilgili bir işlev de üstlendiğini gözlemliyorum.
Gençlerin yaşantılarındaki AVM’lerin özel öneminden bahsediyorduk. Enformasyon teknolojileriyle nefes alıp veren gençler, AVM’lerde kendilerini küresel dünyanın bir neferi gibi hissediyorlar. Giyimlerinin, tüketim ve sinema zevklerinin diğerlerinden hiç farklı olmadığı duygusu, onların dünyaya yabancılıklarını ortadan kaldırıyor. Bu kadar psikolojik çıkar sağlamasının yanı sıra bir de ailelerin AVM’leri güvenli buldukları için gençleri oralara yönlendirmelerini ekleyin… AVM yönetimleri de gençlerin bu farklılığının farkında. AVM’leri gençlerin ayrılamadıkları, biricik yuvaları haline getirmek için konserler yapılıyor, gençlere özgü mekanlar açılıyor durmaksızın.
Bilmem anlatabiliyor muyum AVM’lere ilginin bilinçli olmaktan ziyade tüketim toplumu şehir hayatının dayatmalarından kaynaklandığını. Kendi kültürümüze uygun şekilde inşa edemediğimiz şehirlerde özellikle gençlere, çocuklara yönelik cezbedici eğlence, verimli zaman geçirme ortamları olmadığı için, eğlence, oyun ve alışverişi aynı anda sunan bu mekanlara yönelmek zorunda kalındığını… İhtiyacımızın ne olduğunu, neyi, nereden almamız gerektiğini, hangi takdirde mutlu olacağımız onlar belirliyor. Bize sadece direktiflere uyarak kendimize yabancılaşmak kalıyor.
Erol Göka