وَكَذٰلِكَ زَيَّنَ لِكَثٖيرٍ مِنَ الْمُشْرِكٖينَ قَتْلَ اَوْلَادِهِمْ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُوا عَلَيْهِمْ دٖينَهُمْؕ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
Yine bunun gibi, Allah’a ortak koşanların çoğuna, koştukları ortaklar, çocuklarını öldürmelerini güzel gösterdi ki; onları helâke sürüklesinler ve dinlerini karıştırıp onları yanıltsınlar. Eğer Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. Artık sen, onları uydurdukları yalanlarla (saçma geleneklerle, bâtıl inançlarla, hurafelerle) baş başa bırak.
(Enam Suresi 137. Ayet)
Bu ayetin klasik tefsirlerdeki açıklamasına bakıldığında; cahiliyye dönemi Araplarının geçim sıkıntısından dolayı sofradan bir boğaz daha azaltmak niyeti ile veya savaşlarda düşman eline cariye olarak düşüp de fuhşa zorlanmasınlar diye kız çocuklarını öldürme geleneği olduğu söylenir.[1] Süleyman Ateş’e göre ise, bazı put bakıcıları –muhtemelen- kendi öz evlâtlarını Allah için kurban etmenin, Hz. İbrahim’den kalma büyük bir ibadet olduğunu söylüyorlardı. Bunun yanı sıra, rivayetlere göre Kureyş halkından bazı kimseler, belli bir çocuk sayısına erişmeleri halinde içlerinden birisini Allah yolunda kurban/infak etmeyi de adayabiliyordu. Nitekim Abdülmuttalib, kendisini koruyacak kadar oğlu olduğu takdirde birisini kurban etmeyi adadığı da gelen rivayetler arasındadır. (Şüphesiz ki doğruluğunu yalnızca Allah bilir.) Onlara bu fahşâyı güzel gösteren ortaklarının ise, insan ve cin şeytanları veya put bakıcıları olduğuna dair görüşler vardır. Sonuç itibarı ile, Elmalı Hamdi Yazır’ın da dediği gibi bu ortakları müşriklere; “Züğürtlük korkusu ve birtakım bâtıl zorlamalar ile yetişmiş evlatlarını öldürmeyi, putlara kurban etmeyi, kızlarını diri diri mezarlara gömmeyi, çocuk düşürmeyi ve bu şekilde kendi nesillerini kendilerine kırdırmayı bir iktisad, bir akıl, bir namus, bir din işi gibi iyi bir şey diye telkin ettiler.” Rabbimiz de, Hz. İbrahim ve İsmail’den kalma hanif dinlerini tarumar eden müşriklerin azgınlıklarını tamamlamaları ve helaklarını kesinleştirmek için onları kendi tercihleri ile başbaşa bırakmıştır.
Ayeti bu şekilde geleneksel okumaya tabi tuttuğumuzda, bu zihniyetin modern çağda ebter olduğu ve yaşayan örneklerinin kalmadığı vehmine kapılabilirsiniz. Ancak fiiliyatta hiç de öyle değil. Bütün çağlara hitap edecek genişlikte ve mükemmellikte hitap eden vahyin, modern cahiliyedeki “çocuk katli” konusunda (tam)isabetli uyarısı, akıl sahipleri için öğütler taşıyor.
Örneğimiz, esasında kamuoyunda çokça ismi geçen ve kendisini mehdi olarak ilan eden bir manyağın kurmuş olduğu suç örgütü üzerine kurulu bir hikâye; Koçak ailesinin hikâyesi… 1996 yılında Avusturya’da evlendiği G.Koçak isimli eşinin, yıllar içerisinde (kullandığı İslami terminoloji ile insanları kendisine köle/mürid olarak taptıran) bu sahte peygambere nasıl ibadet eder hale geldiğini baba Elvan Koçak’tan bir dinleseniz! Evliliğin mecbur olmadığından tutun da, aile kavramının “mehdiyyete” ve Allah’a kulluğa engel bir kurum olduğuna kadar bir sürü (ayette de geçtiği gibi) uydurma yalanlara inandırılmış bir müşrik kadın, henüz akıl baliğ bile olmamış kız çocuklarını bile isteye mürşidine(!) peşkeş çekmiş, kurban etmiştir. Her gün sahip olduğu TV kanalında yarı çıplak bir vaziyette kızlarını görmek artık anneyi rahatsız etmemektedir. Bilmiyoruz, belki örgüt tarafından kendisine sunulan maddi refah ve imkânların cazibesi, belki de dini gerekçelerle aklı sıra ibadet(!) ediyor olmanın tatmini ile yaptı bunu anneleri. Bir şekilde kendisine son derece güzel gösterilen bu durum, iki kız çocuğunu da katletmek değilse nedir?
Konumuz olan bu Kur’an ayetinin de işaret buyurduğu gibi; Allah’tan başka bir şeye veya kimseye ilahlık yakıştırılması, mahiyet itibariyle çirkin ve saçma olduğu gibi, ilkel ayinlerle “hoşnut edilmesi” beklenen her türlü muhayyel güce sürekli artan bir bağımlılığa yol açan psikolojik bir eşiktir. Artık dininiz elden gitmiş, hak/batıl ayrımı kaybolmuş ve Rabbiniz sizi terk etmiştir. Bu da, ruhsal özgürlüğün kaybını ve ahlakî çöküntüyü beraberinde getirir.
Bizler konuya dikkat çekebilmek için zikretmiş olsak da, bu ayeti anlamak için illa ki bu uç örneklere gitmeye gerek yoktur. Müslümanlar olarak hergün güle oynaya gönderdiğimiz ilköğretim ve liselerde, çocuklarımızın aldıkları eğitimlerle zihinleri her gün kirletilmekte, Kur’an’da öğretilen ilah kavramının yanına (kemalizm, kapitalizm, milliyetçilik ve demokrasi gibi) siyasi ilahlar ve (özgürlük, kalkınma, kariyer, kadın hakları gibi) liberal ilahlar eklenmektedir. Sonra da bu ilahlara mürid olarak kurban ettiğimiz çocuklarımız ellerimizden alınmakta ve onları kaybedişimizi izlemekteyiz. Eğer ki bundan rahatsızlık duymayanlar var ise, Rabbimiz onları kendi haline bırakacağını beyan etmektedir. Müslümanlar olarak, bu konuda Rabbimizin göz nuru dediği yavrularımızın alacağı zararı en aza indirebilmek için bilinçli olmak ve bile isteye sistemin çarklarına terk etmemek zorundayız. En azından bunun bir Müslümana sevimli gelmesi gibi bir garabeti yaşamamalıyız. Kalben buğzumuzu bari olsa kesmemeliyiz. Selin akışına engel olamasak bile, onları oradan çekip çıkartacak yardımı Allah’tan dileyelim ve dua edelim de Rabbimiz bize bunun yollarını göstersin. Vesselam…
[1] Cevâd Ali, el-Mufassal fî târîhi’l-Arab kable’l-İslâm, IV, 651-652