Müftüoğlu: Seküler ve Muhafazakar Putperestliklere Maruz Kalıyoruz

İslam dünyası toplumlarında putkırıcılığın, ancak, düşünsel/kültürel/felsefi/entlektüel/paradigmatik bağımsızlık, üretkenlik/otorite ve meşruiyetin toplumsallaşmasıyla mümkün olabileceğini bilmek-anlamak ve konuşmak gerekiyor.

Paranoyak Mutlakiyetçilikler

 

Başkalarının bilincine maruz kaldığı için, düşünsel/kültürel/entelektüel/felsefi üretkenliğe, zenginliğe, birikime ve meşruiyete sahip olmayan-olamayan İslam dünyası toplumlarında, kimi zamanlarda  seküler putperestlikler tayin edici olurken, kimi zamanlarda da muhafazakar putperestlikler tayin edici olabiliyor. Bu toplumlar, kimi dönemlerde seküler şeyleştirmelere tabi tutulurken, kimi dönemlerde de muhafazakar anlamda bir şeyleştirilmeye tabi tutuluyor. Hangi bağlamda olursa olsun, sağ ya da sol popülist pragmatizmin hakim olduğu toplumlarda, siyaset; kültürel/düşünsel/felsefi niteliklere ihtiyaç duymuyor. Bu niteliklere ihtiyaç duymayan, kültürel niteliklere ihtiyaç duymayan toplumlarda, ayrıştırıcı-partizan-etnik-mezhepçi klişeler maalesef gündemi etkileyebiliyor. Sözünü ettiğimiz toplumlarda, yapısal bir değişim/dönüşüm söz konusu olmadığı için topluma paranoyak mutlakiyetçilikler dayatılabiliyor.

Başkalarının bilincine maruz kalan toplumlarda, asıl tayin edici irade, sömürgeci baskıları meşrulaştıran sömürgeci paradigmalar oluyor. Seküler putperestlik de, muhafazakar putperestlik de propaganda sloganlarının-klişelerinin sınırlarını aşamıyor. Bu tür putperestliklerin, propaganda klişelerinin sınırlarını aşma çabası içerisinde oldukları görülmemiş duyulmamıştır. İslam dünyası toplumlarında putkırıcılığın, ancak, düşünsel/kültürel/felsefi/entlektüel/paradigmatik bağımsızlık, üretkenlik/otorite ve meşruiyetin toplumsallaşmasıyla mümkün olabileceğini bilmek-anlamak ve konuşmak gerekiyor. Hangi bağlamda olursa olsun paranoyak mutlakiyetçiliklerin hakim olduğu toplumlarda, devlet ve iktidarlar ya hamaset yoluyla ya da ideolojik düşünceleri mitolojikleştirerek halkın-halkların ilgisini kazanmaya çalışıyor. İdeolojiler ya da hamaset, soyut önerilerle insanların-toplumların duygularını harekete geçirebiliyor.

Toplumların-halkların aklına, bilincine, kalbine birlikte hitap etme yeteneğine sahip olmayan materyalist ya da muhafazakar faydacı, seküler akılcılık, ahlaki dünya görüşünü imkansız kılarken, karizmatik-kült kişiliklerin ufkuna mahkum olan toplumlarda ortak bilinç, ortak çözümleme ortak eleştiri, ortak ufuk da imkansız hale gelebiliyor. Bu tür toplumlarda hiçbir ahlakın, erdem ve değerin kamusal anlamından söz edemiyoruz. Hayati sorunlara ilişkin dikkatini, bilincini ve hassasiyetini kaybeden toplumlarda, her şey yüzeylere indirgeniyor. Kur’an’ı Kerim siyasal fayda-kazanç için barbarca şeyleştiriliyor, seçim kazanabilmek için “hatim okuma seferberlikleri düzenleniyor. Kur’an’ı Kerim kimi zaman ve durumlarda modern rasyonalitenin saldırılarına uğrarken, şimdilerde de muhafazakarların yoğun saldırılarına uğruyor. Kendilerini muhafazakar olarak tanımlayan kesimlerin, zincirlerinden boşalmış, kontrolsüz ihtiraslarıyla acilen yüzleşmeleri gerekir. Aklın araçsallaştırılması, dinin araçsallaştırılması, aklın hesap yapan akla indirgenmesi toplumsal hayatın anlamsızlaştırılması ya da değersizleştirilmesi sonucunu doğuruyor.

Günümüzde İslam, siyasal iktidarları meşrulaştırma aracı olarak sistematik bir şekilde istismar ediliyor. Dini popülizm ve politik popülizm, halkları İslami temellere-anlam ve amaçlara, hakikate yabancılaştırıyor. Mısır ve Suudi Arabistan gibi eli kanlı diktatörlükler, tiranlıklar, firavunluklar da dini ve politik popülizm yoluyla kanlı hakimiyetlerini sürdürüyor. İslami hareketleri katliamlarla bastıran, İsrail’in çıkarlarına hizmet eden sözünü ettiğimiz diktatörlükler ve firavunluklar bu hizmetleri karşılığında emperyalistlerin takdirlerini kazanıyor.

İslam dünyası toplumlarında, İslami düşünsel-kültürel-entelektüel hayat bağımsız bir siyasal güç ve irade oluşturamadığı için, statükonun-statükoların vesayetinden bir türlü kurtulamıyor. İslami düşünce, kültür, ilahiyat hayatı, hiçbir alanda bir yaptırım iradesi olmayan, sınırları, işlevleri ve misyonu seküler akılcılık tarafından tanımlanan bir din algısı merkezinde soyut tartışmalar yapmaya devam ediyor.

Toplumlarımızda, kamusal alan yabancı-seküler-liberal-kapitalist mutlakiyetçilikler ve gerçeklikler tarafından işgal ve istila edilerek sömürgeleştirildiği için, İslam, kamusal alandan, folklorik-sembolik ve mistik bir alana sürgün edilmiştir. Aziz İslam’ın soyut bir gerçeklik biçimine dönüşmesi, kamusal bağlayıcılığını kaybetmesi, ideolojik seçkinlerin ve seküler azınlığın tercihlerinin dokunulmaz iktidarına işaret eder. Dinden bağımsızlaştırılan günümüz dünyasında, her alana daha çok ideolojik temelde bir anlam kazandırılmaya çalışılıyor. Hiçbir erdem üretemeyen, erdem üretme yeteneğine sahip olmayan, ancak insanlığı yok etme araçları ile iklim ve gıda terörü üreten endüstriyel uygarlık, bugün, siyasetin askerileşmesiyle birlikte imhacılık aşamasına ulaşmış bulunuyor. Bu durumda, İslam dünyası toplumları, kendi bağımsız İslami gerçekliğini oluşturuncaya kadar her tür sömürgeci dayatmaya açık olmaya devam edecektir.

Yalnızca maddi-fiziksel-dışsal alana/dünyaya/topluma hitap eden siyaset, kültürel içerik üretme yeteneğine sahip olmadığı takdirde, hangi toplumda olursa olsun, ilgili toplumların düşünsel-kültürel-entelektüel hayatları, manevi hayatları büyük bir çöle dönüşecektir. Kültürel yetersizlikle malul bulunan toplumlarda, politik popülizm ve dini popülizm temelinde şekillenen kitle mitolojileri aracılığıyla, ilgili toplumların her alanda kontrolü kolaylıkla gerçekleştirilebiliyor. Kitle mitolojilerinin (efsaneler-menkıbeler-kerametler) hakim olduğu toplumlarda bağımsız ve eleştirel düşünce gelişemiyor. Bu tür toplumlarda kültürel hayat ve kültürel kadrolar toplumsal vizyon sahibi olamıyor.

Kitle mitolojilerinin, politik propaganda, reklamlar ve televizyon dizileri ve medya aracılığıyla toplumsallaştırılabildiği toplumlarda, Türkiye örneğinde de somutlaştığı üzere, İslami anlamda bilinç körlüğü ve cehalet aynı oranda toplumsallaşıyor.

İslâmî Analiz / Atasoy Müftüoğlu