Islah Edecekken Neden İfsada Ortak Oluyorsunuz?
“Alim’in ölümü Alem’in ölümü gibidir” sözü ne kadar büyük bir hakikati ifade ediyor. Tabii ilmiyle amil olan ve amelinde ihlas sahibi olan alimler kast ediliyor bu sözde. Tutum ve davranışlarıyla vahyi ve fıtri hakikate ihanet eden, ihlas ve faziletten uzaklaşıp konjonktüre ve menfaatlere odaklanan malumatfuruş karakterler kesinlikle alim diye anılmıyor Kur’an ve Sünnet’te. Kur’an-ı Kerim ilahi hükümleri bilen ve fakat ilahi hükümleri çizdiği hudutlara takva ile itaat etmeyenler için hem tahkir hem de alay içeren “kitap yüklü eşekler” ifadesini kullanıyor.
Herkes Yanında Bulunanla Sevinirse
Bütün eksik ve kusurlarına hatta önemli sapmalara rağmen toplumun kahir ekseriyeti İslam’ı seviyor, şu ya da bu düzeyde İslami duygu ve değerlere sadakat duyuyor. Sorun çok. Kur’an-ı Kerim’i gereğince okuyup anlamaktan başlayıp Hadis ve Siyer kültürüne dair bir dizi mevzu/uydurma haberle itikat oluşturmaya değin kuşatılmış bir din anlayışının ürettiği türlü sorunlara verilecek örnek çok. Fakat ilerleyen, gelişen, derinleşen ve hayatı tanzim noktasında daha çok riayet edilen doğru İslam idrakine dair azımsanamayacak kazanımlarımız da oluyor. Hem geleneğin getirdiği yüklere hem de seküler-ulus devletin yasak ve dayatmalarına karşı çok ciddi mesafeler kat edildi.
Peki, yaşadığımız dönem ve şartlar içinde bizler İslam’ı hakikaten arı-duru mesajıyla, imrendirici ahlaki ve ibadi boyutlarıyla, güven telkin edici ve kuşatıcı bir siyasal ve iktisadi ilişki biçimiyle temsil edebiliyor muyuz? Adet olduğu üzere herkes başkasının günahını sayarak prim yapmayı pek seviyor. Bazı sıfatlar ve aidiyetler ilan ederek dokunulmazlıklar peşine düşmek en yaygın fakat en ucuz ve en niteliksiz seçenek olarak tezahür ediyor maalesef. Kimi “Ehli Sünnet’in yıkılmayan yerli ve milli kalesi” iddiasında kimisi de “uydurulmuş dine karşı indirilmiş dinin biricik temsilcisi”. Evet, çok güzel konuşmalar yapılıyor, çok sıkı ve gerilimi mütemadiyen yükselen polemiklere giriliyor. Ama sağlam bir muhasebe, müşfik bir davet, kazanıcı bir istişare için şartları olgunlaştırmaya dair küçücük bile olsa bir işaret aramak nafile gayretten başka bir anlama gelmiyor.
Hocalarımızın ihtilafları, yenilip yutulması imkânsız ithamları ve kavgaları çok. Bitip tükenmeyen, aksine şartlara göre hızla yeniden üretilen bu kavga hem mevcut cepheyi tahkim ediyor hem de manevi iktidarı. Hepsi bir kenara polemikleriyle meşhur olmuş, neredeyse gece gündüz ergen gençler gibi adam haşlamak üzere sosyal medyada sataşmak için fırsat kollayan hocalarımızın çaktırmadan uzlaştıkları en önemli ortak payda garip ama yerli ve milli Hübel olarak anılan Mustafa Kemal oldu. Ezelden beri birbirlerine düşman olan “uydurulmuş ve indirilmiş din”in temsilcileri, yok yok şöyle diyecektim; Ehli Sünnet’in ve bid’at ehli mezhepsiz sapıklar “Mustafa Kemal’in vatan kurtaran büyük kahraman” olduğu ortak paydasında buluşuverdiler. Hâlâ Gazi Paşa’nın büyük kerametlerine inanmayan gafillere ne demeli!
Hocalarımızın Mazereti mi Var?
Söz konusu vatansa (bir taraf söz konusu Ehli Sünnet ise jargonuyla diğer taraf söz konusu indirilmiş din ise gerekçelerinin ardına saklanarak) Kemalizme göz kırpmayı, Kemalist ideoloji ve siyasal tarihe saygı ve sempati mesajları göndermeyi dini bir vecibe saymaya vardırdı. Kimisi İmam İbni Teymiyye’yle, Muhammed Abduh’la, Seyyid Kutub’la kavga ederken kimisi de İmam Buhari’yle, İmam Şafi’yle, İmam Malik’in yakasına yapışıp hesaplaşırken kendisini Ulu Önder’in yanında yamacında buluverdi. Sorarsak muhataplarına karşı zinhar hakaret ve tekfire başvurmuyor muhterem hocalarımız, hep kendilerine yöneliyor hakaret ve tekfirler, hatta küfür ve tehditler.
Modern putları yıkmak için yola çıkan da geleneksel putları yıkmak için çıkan da Ebedi Şef’in önünde saygı duruşuna geçti nihayet. Islah etmek üzere yola çıkıp Allah’ın haram saydığı helal, helal saydığını haram sayacak bir devlet ve toplum yaratmak için idam sehpaları kuran Ulu Önder’in ifsad projesine makul gerekçeler uydurmaya kalkışan ibretlik hocalar duruyor önümüzde. Büyük komutan, önemli siyasetçi, biricik kurtarıcı gibi metaforları sıralayan muhterem hocalarımız da nihayet “makbul vatandaş” listesine girmek için sıraya girmiş oldular.
“Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatır” elbette. Peki, Allah’a ve Resülüne savaş açanları, Allah’ın ayetlerine “gökten indiği sanılan” yakıştırması yapan mütekebbirleri, Alemlere rahmet olan gönderilen Resuli Ekrem Muhammed’e “yaveler (palavralar) savuran Arapoğlu” iftirası yapanları da kuşatıyor mu bu rahmet? Kara-propaganda çarklarının bir parçası olup hâlâ Müslümanlara kindar, fanatik, Amerikan hayranı, İngiliz piyonu, bağnaz muamelesi yapmakta inat edenleri elbette Müslümanların vicdanına ve Allah’a havale edeceğiz. Modern tağutlukları temize çıkarıp, mü’minleri kirletmek için seferber olanları hem bu dünyada hem de ahirette büyük bir zillet bekler sadece.
Alimlerin misyonu cedele, polemiğe girişip kavga çıkarmak değil, ıslah etmektir. Kafirlere karşı müşfik olup müminlere karşı tekfir ederek davetçi olunmaz. “Kelimeleri yerlerinden kaydırmak”, “ayetlere karşı dillerimizi eğip bükmek” üzere okumuyoruz Kur’an-ı Kerim’i. İstiğna etmeyelim, kibir ve hasetle hareket etmeyelim ki muttaki, muhsin ve mücahid kullardan olalım.
Akit / Kenan Alpay