İslam toplumlarında, gelenek, ayrıntıları mutlaklaştırır, din’ i hayatı belirlerken, İslami esasları – ilkeleri göreli hale getiriyor. İslami esaslar, ancak ontolojik özgürlük yoluyla, ontolojik özgürlük mücadeleleri yoluyla hayata geçirebileceği için, bu tür bir özgürlüğe ihtiyaç duymayan gelenek ve bu geleneğin belirlediği din’ i hayat, folklorik- sembolik özgürlüklerle iktifa ediyor. Gelenekle bütünleşen ve İslami esaslara, İslami önceliklere yabancılaşan İslam toplumlarında, geleneğin mutlaklaştırdığı ayrıntılar, toplumların iradesini etkisiz hale getiriyor. Gelenek – konformizm, İslam toplumlarında, her zaman, herkes tarafından sömürülmeye elverişli bir bünye oluşturuyor. Bugün, özellikle, Ortadoğu’ da bölge halklarının iradelerini, beklentilerini, hassasiyetlerini, taleplerini taleplerini yok sayan siyasetler etkisini sürdürüyor. Halkların kaderlerini kendileri değil, sömürgeciler belirliyor.
İslam dünyası toplumlarında milliyetçi – mezhepçi aidiyetin yükselişi, İslami etkiyi/belirleyiciliği zayıflatıyor. Sömürgeciler İslami tarihlere, hassasiyetlere meydan okuyor. Bölge halklarının fikirlerini/düşüncelerini hiç kimse merak etmiyor. 28 Ocak 2020 de ilan edilen ‘’Yüzyılın Anlaşması’’ ile tarihin Siyonist vizyonu Ortadoğu’ya dayatılıyor, işgal –istila– sürgün politikaları ve Musevi sömürgeciliği meşrulaştırılıyor. Madunların/mağlupların/ mağdurların, hassasiyetini bile dikkate almayan çok korkunç bir dünyada yaşıyoruz.
İslam, gerçek dünyaya hitap ederken, gelenek –konformizm gerçek dünyaya karşı kayıtsızlığı, dikkatsizliği ve sorumsuzluğu kurumsallaştırıyor. Dünya/siyaset/tarih/toplum bilinci içermeyen gelenek, bireysel kurtuluş algısına indirgenmiş bir din’ i yaklaşımı savunuyor. Geleneğin meşrulaştırdığı sessizliği, bilinçsizliği, kayıtsızlığın bedelini, İslami onur ve kişilik kaybıyla ödüyoruz. Gelenekçi – görenekçi – sağcı – muhafazakar hamaset ve popülizm, İslami bilincin yükselişine, çoğalmasına yayılmasına ve toplumsallaşmasına kesinlikle izin vermiyor. Hamaset ve popülizm toplumsallaşarak, siyasal mistisizme dönüşünce, İslami bilinç marjinalleşiyor, dışlanıyor ve işlevsiz kılınıyor. İslam toplumlarında, sosyal –kültürel– toplumsal dinamizm siyasal mistisizm aracılığıyla kontrol ediliyor. Siyasal dilin bayağılaşması, otoriterleşmesi sonucunu doğuruyor. Bu tür bir dil, anlam/değer/incelik/estetik ve bilgelik içermiyor. Bu tür bir dil’ in iktidar ihtirasları adına, İslamı araçsallaştıran kadrolar tarafından kullanılıyor olması, toplumlarımızda, entelektüel/kültürel eleştirel bilincin gelişmemiş olmasıyla ilgilidir.
Günümüzde Müslüman halklar, bilinç –nitelik– estetik temelinde bir tercih yapmak yerine, hamaset ve popülizm temelinde tercihler yapıyor.
Hamaset ve popülizmle karşı karşıya bulunduğumuz aşağılık duygularını aşmaya çalışıyoruz. Tarihsel okumalar, yüzleşmeler, sorgulamalar, analizler yapılamadığı için, güncel okumalar- analizler de yapamıyoruz
Radikal tartışmalar yapmadığımız için trajik altüst oluşlara katlanmaya devam ediyoruz. Kapsamlı bir İslami perspektif için, kavramsal bir çerçeveye sahip bulunmuyoruz.
İslam dünyası toplumlarının –kültürlerinin, halen karşı karşıya bulundukları radikal edilgenlik, teslimiyetçilikleri, edilgen ahlak ve edilgen akıl yaklaşımını aşabilmeleri için, entelektüel hayatımızın, ilahiyat hayatımızın, önce geleneğin mutlaklaştıran otoritesi ile, daha sonra da, modern–seküler mutlakların otoritesiyle hesaplaşabilmesi gerekir.
Bu tür bir hesaplaşma, hamasetin, popülizmin, mitolojinin ötesine geçebilecek, geleneğin zincirlerini kırabilecek bir bağımsız birikimle yapılabilir. Batı’nın standartlarına ve epistemolojik dayatmalarına göre İslami çözümlemeler yapılamayacağını öğrenmiş olmamız gerekir. Müslümanların olumsuz değer yargıları ile, Batılıların olumlu değer yargıları ile özdeşleştirildiği bir dünyada, kendimizi hamasi- popülist klişelerin içerisine hapsedemeyiz. Gerçeklikler ile yanılsamalar arasında yaşanan savrulmalar – sürüklenmeler, İslam toplumlarının kaderi haline gelmemeli.
Sömürgeleştirilen toplum ve kültürlerin bütün değer bilgi- dünya görüşü sistemlerinin itibarsızlaştırılması, aşağılanması, otoritesini kaybetmesi ile birlikte İslami değerler, bilgi, dünya görüşü, ancak geleneğin/göreneğin, yerli/milli kültürlerinin sınırları içerisinde bir folklor olarak temsil edilebiliyor. Geleneğin bu folklorik çerçevesi aracılığıyla ulus- devlet kutsalları, ulus- devlet iktidarlarının ihtirasları meşrulaştırılabiliyor. Bu folklor çerçeve, ihtiyaç duyduğunda İslami olan bütün dereceleri ve manevi makamları bile araçsallaştırabiliyor.
Günümüzde, İslam toplumlarında, düşünce/ kültür/ilahiyat hayatı, kendi değer – bilgi – dünya görüşü sistemlerini özgürleştirme mücadelesi vermek yerine, kendilerini sömürgeleştirenlerin bilgi- değer- dünya görüşü sistemlerine dahil olmaya çalışıyor. Bu tür bir yönelişle, bu çerçeveler, İslami bilgi, dünya görüşü, siyaset tarzının bugün yeniden tarihe çıkışının imkansız olduğunu söyleyerek, edilgen- teslimiyetçi varoluşu normalleştirmeye çalışıyor. İslami anlamda paradigmatik bir değişim ve yeniden inşa, bir yanda, İslami bilgi- modele yönelik olarak sürdürülmekte olan ideolojik/felsefi ve entelektüel saldırılara son vermeye çalışmakla, bir diğer yanda da, geleneğin belirleyici otoritesinin sistematik–yoğun-radikal sorgulamalara tabi tutulmasıyla mümkün olabilir. Bu tür bir çalışma/sorgulama yapılmadığı taktirde bağımsız bir İslami varoluştan söz edilemez.
Onulmaz bir edilgenlik içerisinde bulunan İslam toplumlarında, gelenekçi-konformist bütün yapılar, yaklaşımlar, ulus-devlet iktidarlarının bütün bencilliklerini, narsisizmlerini, ihtiraslarını, ulusal önceliklerini, ataerkil bütün yapıları ve yaklaşımları, milliyetçilikleri, yerli-milli dindarlık biçimlerini ve tercihlerini hakikatin merkezine koyarak meşrulaştırabiliyor. Gelenekçi- konformist kültür, Müslüman halkların zihin ve algı dünyalarını, ulus-devlet gerçekliği adına dönüştürüyor, devletleştiriliyor. Gelenekçi–konformist kültür, bütün konu ve konumları sabitleştiriyor. Alışılmış rutinler, bağımsız üretkenliğe geçit vermiyor. Bu tür bir bünye– kültür ya da toplum sömürgeleştirici bilgi tarafından istenilen doğrultuda yönlendirilebiliyor. Hem sömürgeci bilgi, hem de geleneksel konformist bilgi, toplumlarımızda köleleştirici etkisini fiilen sürdürüyor. Bu köleliği fark edemeyen bir zihin dünyası İslami bir gelecek-model tasavvur edemeyeceği gibi, İslami gelecek mücadelesine de herhangi bir yönde katkıda bulunamaz.
İslam dünyası toplumlarında kolonyalist entelektüel/zihinsel çerçeveyi ifşa etmesi gereken entelektüel kadroların, entelektüel özgürlükleri milliyetçilikler/mezhepçilikler tarafından kesintiye uğratıldığı için, İslami bütünlük bilinci hemen her ülkede yersiz yurtsuzlaştırılıyor.
Her Taraf / Atasoy Müftüoğlu