Bozacıoğlu: Evveli ve Ahiri Kelam: İnanmak ve Yaşamak

Bir dava dertleşmeyi, dertlere çözüm üretmeyi salık vermişse Davadan deva üretmeyi Dermanı içindedir, sır değil. Sırlı, batın, gizli değil! Açık, açıklanmış Örneklenmiş, şahitlik edilmiş Açık olanı, açık olanın kapağını açıp almak Açıklanmış olanı anlamak ve anlatmak Öncesi ve önemlisi; ‘İnanmak ve yaşamak’!

Söz söylüyoruz lisanla, kelam yazıyoruz kalemle, klavyeyle…

Lisan-ı hal ile dilimizin döndüğünce.

Kalem ve klavyemizin kelama el vermesiyle.

Sadırlardan satırlara

Gönülden gönüle, kalpten kalbe.

Konuşacak söz, yazılacak kelam çok da

Sözün fazlası arif olana zaittir.

Kelam, kelime kalıba göre değil, kelam-ı kibarca.

Hatır için bir hatırlatma

‘Hatırların büyüğü Yüce Allah’ın hatırıdır’, hatırla!

Unutma!

Bir paylaşım, bir dert teatisi

Bir amaç, hedef uğrunda ortaklık

Söyleyenle dinleyen, yazanla okuyan arasında

Önce söyleyen kendine söyler, yazan kendine

Bir dava dertleşmeyi, dertlere çözüm üretmeyi salık vermişse

Davadan deva üretmeyi

Dermanı içindedir, sır değil.

Sırlı, batın, gizli değil!

Açık, açıklanmış

Örneklenmiş, şahitlik edilmiş

Açık olanı, açık olanın kapağını açıp almak

Açıklanmış olanı anlamak ve anlatmak

Öncesi ve önemlisi;

‘İnanmak ve yaşamak’!

Dünyayı mamur edip ahireti kazanmak için

Sorumluluk, sorgu sual, hesap kitap

Bu dünyada kaç kere, çok titizce

Her konuda, her zaman.

Peki ahiri hesap kitap, terazi mizan

Evet ahiret…

Ebedi yurt, dar-ı beka!

Ya rıza-ı ilahi ve salih amellerle ebedi kurtuluş

Ya sonu pişmanlık olacak,

Nedamet ifadeleri kabul edilmeyecek, bir fırsat daha sunulmayacak

Herkesin kendi kitabını okuyacağı

-velev ki cahil de olsa!-

Ellerin ayakların şahitlik edeceği

Herkesin yapıp ettiğini eksiksiz, tastamam önünde bulacağı

Yine ebedi, ama dar-ı ceza!

Ahiret, adı üstünde; ahir, son, uzak

Ne kadar uzak?!

Bu nasıl bir algı?

Başı sonu tuzak!

Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın!

Algılar, zanlar…

Ertelemeler.

İhmal ve ihlaller…

Sonra kuruntular!

Minare kılıfı gibi her çalınanı örtecek,

Maymuncuk gibi her kapıyı açacak!

Var mı öyle yağma; dünyada yağma, yığma; yalan, dolan

Var biraz da sen oyalan!

Kendin ölç, kendin biç!

Kıyma kendine; yazık

Ne rahatından vazgeç ne kötüye yor, yorul!

İşine bak; oyun oynaş, eğlen dolaş!

Rahmandır O, siler, görmezden gelir

Affeder, verir mi hiç kuluna keder!

Sen takdir et, O halleder!

‘Allah’ı hakkıyla takdir etmediler!’ buyuran da O, oysa…

Nasıl olacak?!

İmtiyaz, torpil

Herkes O’nun kulu değil mi?!

O zaman bu yanlış hesap niye?!

Nerede şükür, kulluk nerede?!

Söz, kelam bizde biter

Sadırlar daralır, satırlar yiter

Sözü, kelamı bitmeyene

-ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa, onlara yedi deniz daha eklense-

Kulak verelim, dikkat kesilelim

Değil midir müslüman;

‘Sözü dinleyen, en güzeline uyan’!

Var mı bundan güzel uyarı

Bundan güzel kelam!?

O halde;

Allah’a dayan, sa’ye sarıl ol, hikmete ram ol

Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol!

Mustafa Bozacıoğlu / İktibas Dergisi Şubat Sayısı