Atasoy Müftüoğlu: Yeryüzü Bilincine Yabancılaşmak

Toplumlarımızda batınilik toplumsallaşırken, bu toplumsallaşmayla birlikte büyük bir zihinsel yoksullaşma/bayağılaşma da aynı şekilde toplumsallaşıyor. Zihinsel yoksullaşmanın toplumsallaşması nedeniyle yeryüzü bilincinin, tarih bilincinin ifadesi olan büyük akıllar yetiştiremiyor, büyük eserler üretemiyoruz.

Bugün sayıların, popülizmlerin otoritesinin belirleyiciği olduğu, ideolojik bilgi’nin, propaganda ürünü bilgi’nin ahlaki bilgi’nin yerine geçtiği toplumlarda, gerçek bilgi’nin, bilinenin, niteliğin otoritesini sağlamak, özgün davranma ve özgün tercihte bulunma yetisine sahip, güçlülerin onayını alma ihtiyacı duymayan, radikal bir şekilde düşünebilen kadroların varlığını gerektirir.

Hangi toplumda olursa olsun, ilgili toplumun, resmi değerler/doğrular, resmi yorumlar, resmi umutlar/korkular, resmi iyimserlikler ve gündem doğrultusunda baskılanması-manipüle edilmesi, bu toplumun ya da toplumların zihinsel varlığının mumyalanması anlamı taşır.

Resmi doğrular, resmi gündem doğrultusunda konumlandırılan ve kontrol edilen toplumlar, her durumda, her zaman yeryüzü bilincine yabancılaşırlar, yabancılaştırılırlar. İslami dünyaya, hayata ve alana giriş, yeryüzü bilincini temsil ve ifade etmekle birlikte başlar. Bu nedenle, yeryüzü bilincine yabancılaşmak, İslami bütünlük bilincine yabancılaşmakla sonuçlanır. Yerüyüzü bilincini kaybeden bir toplum ya da kültür, bu bilinç kayması sebebiyle, taşra ufuksuzluklarına, taşra bağnazlıklarına mahkûm olur. Yeryüzü bilincini kaybeden toplumlar, İslam medeniyeti tasavvur ve tahayyülü üzerinde ancak soyut spekülasyonlar yapabilir.

Günümüzde İslam dünyası toplumları, bir başka, yabancı medeniyetin/uygarlığın etki alanı içerisinde bulunuyor. Toplumlarımız, bu uygarlığın yapıları doğrultusunda dönüştürülüyor. Seküler dünya görüşü doğrultusunda değişen-dönüştürülen toplumlarımız, Batı uygarlığı büyük/derin bir kriz içerisinde yaşıyor olmasına rağmen, Batılı entelektüel-felsefi-ideolojik-politik haçlı seferleriyle hesaplaşamıyor.

Günümüzde sömürgecilik, “demokrasi” söylemi-retoriği aracılığıyla meşrulaştırılıyor. Demokrasi söyleminin, halen uygulanmakta olan dünya görüşü emperyalizminin çıkarlarına hizmet eden bir “demokrasi” olduğu her nasılsa hiç farkedilmiyor. Demokrasi ihracı dili-söylemi yoluyla, demokrasi ithal etmesi istenen ülkelerin/toplumların, İslâmı, bir yönetim biçimi, bir siyaset tarzı olarak telaffuz etmekten vazgeçerek, modern-seküler-liberal-sömürgeci dünya düzenine dahil olmaları isteniyor.

İslam dünyası toplumları, nihai hakikate-bilgiye ulaşabilmek için, batıni müşahadeyi yöntem olarak seçtikleri tarihten itibaren, yeryüzü bilincine yabancılaşmaya başladılar. Yeryüzü bilicine yabancılaşan İslam dünyasında halklar, İslama yönelik sistematik-sömürgeci saldırılar karşısında seslerini yükseltemezken, batıniliği, batıni müşahedeyi meşrulaştıran, toplumsallaştıran, kurumsallaştıran üstad’lara yönelik müteşerri eleştiriler karşısında ölçüsüz bir infiale kapılıyor, ölçüsüz tepkiler gösteriyor.

İslam dünyası toplumlarında halkların batıni öyküler, dil-söylem aracılığıyla kontrol altına alındığı, istenilen doğrultuda yönlendirildiği gerçeği üzerinde, eleştirel İslami değerlendirmeler-çözümlemeler yapılmıyor. İslam toplumları-halkları ontolojik haçlı seferleri ve ontolojik meydan okumalar karşısında, ancak batıni umutlara, batıni beklentilere, batıni telkin ve tercihlere iltica edebiliyor. İslami bilincin, dışarıdan, kolonyalist bilgi-kültür, içeriden de batınî bilgi-kültür tarafından sömürgeleştirilmesi sebebiyle bugün, İslam toplumları/kültürleri İslami bir toplum ve İslami bir tarih inşa’sı konusunu konuşmaya cesaret edemiyor. Bu durum, İslami bilincin, düşüncenin, algının büyük bir kriz içerisinde bulunduğunu gösterir. Hangi alanda olursa olsun her inşa etkinliği yoğun ve bağımsız bir düşünme faaliyetinin, eleştirel düşünme faaliyetinin sonunda ortaya çıkar.

Toplumlarımızda batınilik toplumsallaşırken, bu toplumsallaşmayla birlikte büyük bir zihinsel yoksullaşma/bayağılaşma da aynı şekilde toplumsallaşıyor. Zihinsel yoksullaşmanın toplumsallaşması nedeniyle yeryüzü bilincinin, tarih bilincinin ifadesi olan büyük akıllar yetiştiremiyor, büyük eserler üretemiyoruz. Yeryüzü bilinci, zihinsel zenginlik, yetkinlik, yoğunluk, derinlik yoluyla, aklın kalbini çoğaltarak, kalbin aklını çoğaltarak sağlanabilir.

Tarihin ve kurgu’nun birbirine karıştırılmaması gerekir. Yeryüzü bilinci, tarih bilinci, Müslümanlara tüm yeryüzüne ve tarihe kapsamlı bir biçimde nüfuz etme yeteneği kazandırır. İslami ilgi ve dikkatin soyut bir idealizme, aklın, pasif bir araca dönüştüğü bir zamanda ve zeminde, ancak büyük sayıların otoritesine meşruiyet kazandıran bir ilgi alanı içerisinde bulunduğumuz için, karşı karşıya bulunduğumuz tarihsel durum içerisinde hayati ihtiyaçlarımızın, hayati sorunlarımızın neler olduğun konuşamıyor, tartışamıyoruz. Hangi alanda olursa olsun, her özgün ve bağımsız inşa, her şeyden önce İslami anlamda var olmayı, özgür irade ve sorumluluk sahibi olmayı gerektirir.

Yeryüzü bilincine yeniden düşünmeyi öğrenerek ulaşabiliriz. Onurlu bir varoluş düşünceyle başlar. Kibir, önyargı, dargörüşlülük ve saldırganlık düşüncesizlikten kaynaklanır. Yeryüzü bilincini zihinsel bir durum olarak değil, bir yaşam tarzı, bir ilişki biçimi olarak algılamamız gerekir. Benmerkezci, kabileci yaklaşımlarla yeryüzü bilincine ulaşılamaz. Her tür bencillik, benmerkezcilik düşünmeye, anlamaya, dinlemeye, konuşmaya ve tartışmaya kapalıdır. Her tür benmerkezciliği, ortak anlamlar üzerinde yoğunlaştığımızda aşabiliriz. Hayatı maddi ilgilerle, çıkarcı hesap yaklaşımlarıyla, iktidar ve kâr etrafında şekillenen ilgilerle sınırlandırdığımızda ortak anlamlara ulaşmamız hiçbir şekilde mümkün olamaz. Ortak anlamlara ulaşabilmek için, niteliklere hitap edebilen, nitelik inşa edilen, nitelikleri titizlikle sahiplenen kültürel niteliklere sahip olmak gerektiğini unutmamalıyız.

İslami Analiz