Devlet Başkanları Tayyip Erdoğan, yenilerde kalkıştığı eğitim seferberliğinde, hem de çok geç kalınmış bir talepte bulundu. Hangisinin hangisinden üstünlüğünde mukayeseyi bir kenara koyalım, bu seferberlik çağrısı, Kurtuluş Savaşı günlerinde Atatürk’ün Tekalif-i Milliye emirlerini hatırlattı…
Halkın ayağındaki patlak çarık ve yırtık çoraplarından iç çamaşırlarına varıncaya dek ailedeki her bir fert, en azından bunların birer tekini tekalif-i toplama mercilerine götürüp teslim etmekle mükellef kılındı…
Savaş böyle kazanıldı, CHP’nin haksızcasına sahiplendiği Cumhuriyet de, yoksul köylünün yırtık çarığına borçlandı…
“Atatürk’ün kadınları kızları” gibisinden laf cambazlığı da, tilkiliğin dik alası olup çıktı…
•
Bizdeki başkanlık düzeneğinde “devlet ile hükümet” aynı torbanın içinde. Bu hal, esasen kanunların üretim tarzından da bellidir. Bir torbalık hazırlanan metinler, bakıyorsunuz üç beş saat sonrası, bir torba kanun yumağına dönüşmüş…
Şimdi Devlet, İlk’ten başlayarak orta tedrisatta varlık sayımına kalkıştığında, gördüğü ihtiyaçları bir bir sıralamış. Bunların acilen tamamlanmasında mali yönden kendisini yetersiz görmüş olacak ki, sahibi olan milletine başvuruyor.
Aynen, Atatürk’ün yaptığı gibi…
Tayyip Erdoğan, istiyor ki, karnı tok sırtı pek varsıllar yüklü meblağlarıyla seferberliğe katılsın. Kimisi, bu amaçla kurulan ortak hesaba katkılarıyla, kimileri de, listede yer alan ihtiyaçlardan bir kaçını fiilen kendi hesaplarına yüklenerek…
Bu arada yoksullarla vasat halk da, bu seferberliğin doğal davetlileri…
•
Bizim millet, yapısındaki soyundan gelen özelliğini pek yitirmemişliğinden midir yoksa, inançlarını devrin moda saldırılarına karşı az buz da olsa, koruyabilmişliğinden midir, bilinmez, bu davete seve seve icap edecektir, hiç şüphesiz…
Amma, asıl problemli mesele, varsılların, Devlet Başkanlarının davetine icabetlerinde…
Varsıl himmetlerinin matrahtan düşülmesi, gibi!…
Düşülecek mi yoksa düşülmeyecek mi?…
Mesela, geçen haftaların gündeminden bu konuyu açıklayıcı küçük bir örnek…
Gerçek ya da görüntüde yardımsever süpersonik bir zat, Kızılay’a hem de yabancı para ile büyük meblağda bir yardım göndermiş, amma bir şartla. Kızılay bu paradan kendi payını ayırdıktan sonra, söz konusu şartın gereği, arta kalan büyük payı Ensar Vakfına postalamış. Bu vakıf da, Amerika’daki bir talebe yurdu inşaatında kullanacakmış…
Para hareketinin matrahtan düşmesi durumunda yardımın yükünü, devlet eliyle asgari ücretli yoksul işçiler yüklenirken, şanı şerefi ve onurunu da, hayırsever görünümlü beyaz sahiplerimiz süslenerek saygıdeğerliğe erişmiş olurlar…
Ne kadar büyük ve çirkin bir sahtekarlık!…
•
27 Mayıs sonrasında iktidara el koyanlar ki bunlar, topluca Harbiyeli idiler, memleketin varlık durumunu tesbite kalkıştılar. Görmüşler ki, Hazinenin dibi delinmiş…
Aynen günümüzün Devlet Başkanları gibi, o darbenin başkanları da, Hazine tamiratı için egemenlik hakkını gaspettiği millete rücu etti…
Bütün para hareketlerine mecburi tasarruf amacıyla bonolu hazine payı kesildi. Ayrıca yine Atatürk’ten örnek, Tekalif-i Milliye benzeri, takı talebinde bulundular…
Tasarruf bonoları, bilindiği gibi, bankercilik belasını, düğün, nişan takı yardımları da, devrin bir kısım Harbiyelisi yararına, “Alyans Mahallesini” yarattı…
Günümüzün kurtarıcı talepkârları şimdi farklı kanallardan geliyorlar…
İmam Hatiple imtihan, bunların yüzlerini karartmasın…
Temennimiz bu olur. Yoksa her zaman için, usuldendir, beş kere beş, yirmi beş eder…
Akit / Atilla Özdür