Saatçi Musa

“Bizim orası 16 metre kareydi, sığmazlardı içeri. 20 kişi üstadın sohbetini dinlerdi. Kimler yoktu ki, orada. Bazen birkaç kuşak bir arada olurdu. İsim hafızam zayıf olmasa, çok uzun bir liste verebilirim. Zamanla aralarından cumhurbaşkanlarının, başbakanların, bakanların,  yüksek bürokratların, akademisyenlerin, tanınmış şair ve yazarların, tüccarların, fabrikatörlerin ve de ömrü boyunca davadan başka bir şeyin ardınca olmadığı için bu saydığım kümeler içinde yer almamış/alamamış isimsiz ama sahici dava adamlarının yer aldığı bu isimlerle bu küçük dükkânda oturulur, konuşulur, tartışılır, kitaplar üzerinde kritikler yapılır bilgi ve görüş aktarımında bulunulur, dahası dert dinlenilir, çözüm aranır, yardımcı olmaya çalışılır, hatta olunurdu.” Demektedir Saatçi Musa.

“Bizim orası 16 metre kareydi, sığmazlardı içeri. 20 kişi üstadın sohbetini dinlerdi. Kimler yoktu ki, orada. Bazen birkaç kuşak bir arada olurdu. İsim hafızam zayıf olmasa, çok uzun bir liste verebilirim. Zamanla aralarından cumhurbaşkanlarının, başbakanların, bakanların,  yüksek bürokratların, akademisyenlerin, tanınmış şair ve yazarların, tüccarların, fabrikatörlerin ve de ömrü boyunca davadan başka bir şeyin ardınca olmadığı için bu saydığım kümeler içinde yer almamış/alamamış isimsiz ama sahici dava adamlarının yer aldığı bu isimlerle bu küçük dükkânda oturulur, konuşulur, tartışılır, kitaplar üzerinde kritikler yapılır bilgi ve görüş aktarımında bulunulur, dahası dert dinlenilir, çözüm aranır, yardımcı olmaya çalışılır, hatta olunurdu.” Demektedir Saatçi Musa.

Asım Öz tarafından Saatçi Musa Çağıl ile yapılan söyleşi tarzındaki  ‘SAATÇİ MUSA’ kitabı Beyan Yayınlarından neşredilmiş olup 288 sayfadır.

1927 yılında Sivas’ın Kangal ilçesine bağlı Akçaşehir köyünde doğmuş, dört yaşında Malatya’ya göç etmişler. Baba mesleği saatçiliği meslek edinmiş bu yüzden “Saatçi Musa” olarak anılmıştır. “İlkokulu kayıpsız bitirdim, ağabeyim askere gidince orta üçüncü sınıftan ayrılmak zorunda kaldım, o yıllarda saat tamirciliğinde iyi para vardı.” demektedir saatçi Musa. O dönemin Malatya’sında Arif Nihat Asya, Vasfi Mahir Kocatürk, Nihal Atsız, Orhan Şaik Gökyay gibi Türkçüler Malatya Lisesine sürgün edilmişler. Saatçi Musa, İsmi geçen şahsiyetler sayesinde o dönemin meşhur dergilerini (Orkun, Tanrı Dağı, Serdengeçti, Ehli Sünnet, Sebülürreşad, Büyük Doğu) okuduğunu söylemektedir.

Saatçi Musa; “Hulusi Yahyagil Said-i Nursi’nin en yakın öğrencisiydi. Dersim olayları sırasında Elazığ’da yarbaydı. Hayatında sekiz defa görüşebildiği, Nursi’ye müthiş saygısı olan, öyle ki sorduğu sorular ve yazdığı mektuplar, Nursi’nin en önemli eserlerinde sayılan Mektubat’ın oluşmasını sağladı.” demektedir. Hulusi Yahyagil, Dersim olayları sırasında birliği ile katliama ortak olmamak adına istifa etme düşüncesindedir. Üstadı Said Nursi’nin ‘istifa etme’ telkininden sonra istifa etmediğini anılarında anlatıyormuş. Yine Yarbay Hulisi Yahyagil hatıratında başka bir Nur talebesi Yüzbaşı Şevki Akın’ın şahit olduğu olayı şöyle anlatmış; “ İsyancılardan dağa kaçanların çoluk-çocuğunu, yaşlılarını katletmeye başlamışlar. Hınçlarını alamayan bazı taburlar topladıkları çoluk-çocuk, kadın, ihtiyar, bigünah masumları büyük avlulu surlu bir evin içine doldurmuşlar ve birçok teneke gazyağı döküp bunları ateşe vermişler. Bu ateş içinde yükselen feryatlar ve çığlıklar ortasından, bir kadın kucağındaki bebeğini ateşte yanmaması için surun üstünden dışarıya fırlatmış. Fakat bir yüzbaşı o bebeği süngüleyerek, süngü ile tekrar surun üstünden ateşin ortasına atmıştı.”

Saatçi Musa, Şemsettin Yeşil’in 7 ciltlik Füyuzat adlı Kur’an tefsirini ve Abdurrahman Zapsu’nun Ehli Sünnet dergisini okuduğunu, hem saatçilik yapıp hem de kitapçılık yaptığını belirtiyor.

Yakın tarihimizdeki birçok olaya birinci elden tanık olan bir isim Musa Çağıl. Saatçilik yaparken bir taraftan okuyup kendini yetiştirmeye çalışmış. Said Çekmegil’in dayısından, Ömer Rıza Doğrul’un Mevlana Şibli’den tercüme ettiği Asr-ı saadet kitabını okumuş. O dönemde okunacak kitap pek yokmuş. Abdurrahman Zapsu’nun çıkardığı dergiyi Said Çekmegil ile birlikte takip edip abone olmuşlar.

Ahmet Emin Yalman’ın mukaddesata olan saldırıları Malatya’da büyük tepkilere neden olur. Ahmet Emin Yalman’ın Malatya’ya yapacağı bir ziyarette ona iyi bir ders vermeyi düşünmüşler. Kimi “domates atalım” kimi “yumurta atalım” teklifinde bulunmuş. Saatçi Musa daha ciddi bir şey yapalım teklifi bulunmuş. Suikast yapmaya karar vermişler. “Biz ise suikast için Hüseyin Üzmez ’de karar kıldık. O zaman lise talebesi, heyecanlı bir genç. Babası ölmüş öksüz, gariban biri. Diksiyonu iyi, bizim toplantılarda şiirler okuyor, zeki bir çocuk, ekonomik sıkıntı içerisinde, öyle ki sevdiği bir yemek olunca kimse yemesin diye bir avuç tuz atar hepsi bana kalsın diye. Hapiste biz seni besleriz dedik. İş kararlaştırıldı.” Demektedir.Üzmez, Yalman’ı vurur. Ama Yalman ölmez. Kısa sürede suikastı tertipleyenler yakalanır ve çeşitli cezalara çarptırılırlar. Saatçi Musa 8 yıl hapisten sonra tahliye olur.

Saatçi Musa Malatya Ekolü olarak anılan düşünce biçimi içinde yer almış, bu Ekol içerisinde ki mümtaz şahsiyetlerle birlikte hareket etmiştir. “Özellikle ana kaynağa dönüş, ilmi davranış, özenli ve doğru düşünüş tarzlarının yaygınlaşmasında, Müslümanların kendi kafalarıyla düşünmeye özendirilmesinde, statükonun en çok fikir planında, bazen de eylem planında sorgulanmasında Malatya Ekolünün yeri ve önemi üzerinde durulmalıdır” dedikten sonra “ Malatya Ekolü içinde Said’lerin mümtaz ve vazgeçilmez yerine işaret etmemek haksızlık olur.” Demektedir.

Saidlerden ilki Ermeni kökenli tamirci Said Özkösedir. “Ben Müslüman olalı beş sene oldu” diyen hasbi bir Müslümanmış. Saidlerle görüşmesinden sonra Müslüman olmuş.

Saidlerden ikincisi Said Ertürk’tür. Çocukluğunda geçirdiği çocuk felci nedeniyle bir bacağı topal kalmış. Kadiri şeyhlerinin insanı pasifize eden, cehaletin ve ataletin kucağına iten bid’at ve hurafelerinin üzerine giderek, anlamsız ayin ve merasimlerin anlamsızlığını anlatarak, tasavvuf ve tarikatlar üzerinde daha çok durmasına sebep olmuş, epey öğrenci yetiştirmiş biridir Said Hoca. Said Ertürk Hoca tasavvuf konusundaki araştırmaları, tasavvuf klasiklerini inceden inceye didiklemeyi kapsarmış. İbn Arabi’nin eserlerini Arapça baskılarından Fevzi Özer’in terzihanesinde aylarca okuyup tartışırlarmış. “Rahmetli Sait Ertürk Hoca eser vermemiş. Ama Ahmet Ertürk ve Zeki Ertürk gibi münevver evlatlar, Hikmet Zeyveli gibi ciddi ve araştırıcı bir talebe bıraktı. Yine Said Ertürk Hoca’nın Hasan Doğan, Nedim Altunkaya, Şeyho Duman, İsmail Öztoprak üzerinde emeği geçer.” Demektedir Saatçi Musa Çağıl.

Saatçi Musa,  Said Hoca için şu hayırhah sözleri söylemeden geçemez; “Said Hoca’nın, çağdaşı Türkiyeli hocalardan en bariz farkı, sistemle sahici kavgasıydı. Hocaların çoğunun sisteme entegre olduğu bir dönemde, Said Hoca gemileri yakıp, cümle putları deviren cinstendi. Sürekli sürgünler, kovuşturmalar, kovulmalar yaşadı. Yedeğinde, sisteme karşı hiçbir zaman hiçbir taviz gizlemezdi. Defalarca yukarıdan uyarılırdı, üç kuruşluk ekmeğinin gideceğinden asla korkmazdı. Hanede yığınla evladü ıyal da varken. Said Ertürk Hoca 1970’lerde Musa Çağıl’ın dükkânına sık sık gelip gidermiş. Saatçi Musa şöyle anlatır; “Orada bizim karargâhta Ankara’daki Müslüman ilim adamı, siyasetçi, üniversite mensubu ve öğrenci ile tanışır, sohbetlere katılır. Ercüment Özkan, Süleyman Arslantaş, Kemal Kelleci, Sadık Kınıkoğlu, ihsan Aslan, Kemal Orhan, Zafer Yılmaz, Hüseyin Kalaycı, Eyüp Hoca, vb. isimler, o dönemden kalma dostlarıdır.”

Üçüncü Said; “Said Çekmegil çok okuyan biriydi. Müthiş bir diyalektiği vardı.” Demektedir Musa Çağıl. Çekmegil onuruna düşkündü dedikten sonra şu ilginç olayı nakleder Saatçi Musa; “ İlkokulda öğretmeni ‘çocuklar dünyamız güneşten kopmuştur ’diyor. Bunun üzerine Çekmegil; ‘ Öğretmenim, peki o zaman güneş nereden kopmuştur?’ Diye soruyor. Öğretmen sınıfın karşısında bu soru üzerine aciz kalınca onunla iyice hesaplaşıyor. Çekmegil daha çocukken onuruna çok düşkünmüş. İlkokuldan sonra bu sebeplerle resmi okullarda okumamış. ”Çekmegil, Necip Fazıl ve benzerlerinin meşreplerindeki tasavvufi, mistik İslam algısını, hem de Türkeş, Turgut Özal, Fehim Adak, Korkut Özal ve benzeri arkadaşlarının İslam’ı anlama biçimlerini ve Süleyman Demirel gibilerin batıcı laik politikalara kapılmalarını hiçbir zaman tasvip etmiş değildir. Çekmegil’in imanla ilgili benzetmesi çok ilginçtir; “İman elektrik gibidir. Elektriği lambaya ileten tel, sağlam ve kesintisiz olmalıdır. Aksi halde lamba yanmaz. İki kopuk uç arasındaki boşluk bir milimetrenin binde biri kadar olsa bile fark etmez. Lambanın yanması için telin her noktada sağlam olması gerekir. Yani iman bir bütündür.”

Hapisten çıktıktan sonra Malatya’dan ayrılmak zorunda kalan Musa Çağıl önce İstanbul’a gider. Orada tutunamayan Saatçi Musa “ Sen Ankara’ya yerleş dediler. Borç harç ettik. Bir arkadaşı kefil yaparak biraz kredi çektik ve Kızılay’da bir saat tamir dükkânı açtık. İşte kalış o kalış…”demektedir.

Saatçi Musa dükkânını şöyle anlatır; “ Dükkânı açtık. O zaman böyle kitapçı dükkânları yok. Arkadaşlar da bizden sıcak ilgi gördüler. Merkezi bir yer olunca, Ankara’ya her gelene adres olarak benim dükkânı göstermeye başladılar. Maraş’tan, Antep’ten, Trabzon’dan gelen ‘Saatçi Musa’da buluşalım’ diye sözleşerek geliyorlardı. İnsanlar fakir. Bir talebenin kahveye, pastaneye gitmesi kolay değil. Ben burada hem geçimimi sağladım hem de burayı bir kültür merkezi haline getirdim. Dolayısıyla burası bir dükkân değil de, bir kültür kurumu, iletişim kurumu,  iş bulma ve iş takip kurumu, yardımlaşma kurumu, eğitim kurumu ve bütün bunlarla birlikte de Ankara’dakilerin ve Ankara’ya gelenlerin buluşma, görüşme, fikir ve de meselelerini tartışma lokali oldu.16 metrekarelik o alana onca insan sığışırdı. Bunun yanında dükkân yine de bütün bu fonksiyonlarını ama aynı zamanda esas fonksiyonunu yani saatçiliği de icra ederdi.”

Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç,  Eşref Edip, Erdem Beyazıt, Mehmet Akif İnan, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Zübeyir Yetik, Cahit Zarifoğlu, M. Atilla Maraş, Tufan Koç, Arif Ay,  Abdurrahman Dilipak, Fehmi Koru, İsmail Kazdal, Mehmet Şevket Eygi, Yavuz Bülent Bakiler, Mustafa Yazgan,  Atasoy Müftüoğlu, Metin Önal Mengüşoğlu, İhsan Süreyya Sırma, Necmettin Erbakan, Hasan Aksay, Oğuzhan Asiltürk, Fehim Adak, Turgut Özal, Korkut Özal, Lütfü Doğan, Sait Yazıcıoğlu, Recep Yazıcıoğlu, H. İbrahim Çelik, Muhsin Yazıcıoğlu, Kemal Unakıtan, Gündüz Sevilgen, Alpaslan Türkeş, Süleyman Arif Emre, Süleyman Karagülle, Beşir Atalay,  İhsan Arslan, Abdulkadir Aksu, İsmail Kahraman,  Rasim Cinisli, Süleyman Ateş… İsmini saydıkları ve sayamadıklarını belirttikten sonra Saatçi Musa şu özlü sözü etmektedir; “Kimisi iz bıraktı bunların kimisi cız bıraktı.”

Alaaddin Aydın