Namazı Dosdoğru Kılma Metodu (2)

 Namazı dosdoğru kılma konusunda aşağıdaki tavsiyeleri takviye edici olarak değerlendirmekte fayda vardır:
 
1. Hızlı kılmayı bastırmada nefsi ikna etmek veya nefisten teberri etmek
Hızlı kılmamak için nefsimizle diyaloğa girerek; aslında yüz rekat kılsak bile Allah’ın hakkını ödeyemeyeceğimizi, Rabbimize ayırdığımız şu beş dakikanın ne kadar az olduğunu nefsimize telkin ederek onu yavaş kılma konusunda ikna etmeliyiz. Zamanın Rabbi/Sahibi Allah olduğuna göre, zaten O’na ait birşeyi çalmanın bir anlamı da yoktur. Allah kendisine ait olanın sadece binde birini bizden istiyor, gerisini bağışlamış, buna rağmen o beş dakikaya da göz dikmek saygısızlığın ifadesi olur. Bu düşüncelerle nefsimizi ikna edebiliriz.
Namazı acele kılmaktan kurtulmak için onu sonunu düşünmeden (‘bitmesine daha kaç rekat kaldı’ vb.) eda etmek gerekir. Namaz, ne zaman bitecek düşüncesi/duygusu olmaksızın kılındığında çok çabuk bitmektedir. Bu sonuçta nefsin de işine gelecek olan bir metod. Ne zaman bitecek duygusu akla takıldıkça namaz sıkıntı gibi algılanmaktadır. Zaman faktörünü kökten silin sıkıntı da kalmayacaktır. Bu tecrübeyle ve ilmi verilerle[1] sabit. Namazda bu etkiyi kullanmak gerekir. Dolayısıyla namaza başlarken bilinçli bir şekilde sonunu/ne zaman biteceğini hiç akla getirmemek, öyle bir düşünce gelse bile o düşünceyi hemen bastırmak gerekir.
Ayrıca Allah kalplerden geçeni bilmektedir. O’nun huzurunda severek mi yoksa sıkılarak mı durduğumuzu, ‘bir an evvel bitse’ şeklinde bir duyguya sahip olup olmadığımızı bilmektedir. Böyle bir haleti ruhiye ile O’nun huzurunda durmanın ne kadar büyük bir ayıp olduğu bilinciyle namazlarımızı eda etmeliyiz. Nefis kaynaklı bu duygulardan -eğer onu ikna edemediysek, yani hızlı kılma isteği halen mevcutsa- kendimizi teberri edip onları bastırmalıyız, bu duyguların bize de bulaşmasını önlemeliyiz.[2]
 
2. Gerçekten acelemiz olduğu veya hasta olduğumuz zaman huşu içinde namaz
Çok acil bir işimiz çıktığında eğer daha sonra kılma fırsatımız yoksa o namazda ‘Kuran’dan kolayınıza geleni okuyun'(73/20) ayetine dayanarak en kısa sureyi okuyarak,  rüku ve secdede de en az bir kere tespih cümlesi söyleyerek fakat hepsini yine huşu içinde eda ederek namazımızı kılabiliriz. Sayı[3]azaltılabilir fakat huşudan taviz verilemez prensibini ilke edinmeliyiz. Namazlarda önemli olan huşunun asgari seviyesini(gafletten uzak kılmayı) yakalama azmidir. Dua, sure, tespihlerin sayısını azaltabiliriz, miktardan kısabiliriz fakat kaliteden asla kısmamalı, hepsinin manası mutlaka idrak edilerek söylenmelidir.
3. Resimli tefekkür yöntemini surelerde ve tekbirlerde de kullanmak
Fatiha suresinde hamd ayetini okurken Allah’ın övgüye layık olduğunu kanıtlayan kainattaki/tabiattaki örnekleri aklımızda canlandırarak okuyabiliriz. Aynı şekilde ‘Allahu ekber’ derken, kainattaki örneklerin Allah’ın büyüklüğüne delalet ettiğini düşünerek bunu yapabiliriz.
4. Tekbirlerin hakkını vermek ve hayatla bağlantısını kurmak
Namazda en çok tekrarlanan tesbih ifadesi ‘Allahu Ekber’dir. En çok tekrarlanan olmasından dolayı en çok gaflete geldiğimiz(manası düşünülmeksizin) okunan cümlelerden olabilir. Namazın içinde söylediğimiz ‘Allahu Ekber’ sözü ilk tekbir hariç hep hareket halindeyken söylendiğinden manasına konsantre olmak daha zor olmaktadır. Bu nedenle her tekbire bir ‘manasını düşünme süresi’ ayrılmalıdır. Manası idrak edilerek söylenmelidir. Hiçbiri zayi edilmemelidir. Ayrıca bu ulvi sözün praktik bir neticesinin olması gerekmektedir. O da şudur: ‘Allah herşeyden daha büyük demek, O herşeyden daha önemli ve daha değerlidir’ demektir. Bu cümleden olarak özellikle ilk tekbir bilinçli yerine getirilmelidir, çünkü orada Allah’ın herşeyden daha büyük/önemli olduğunu söylerken zımnen şimdi kılacağımız namazın da o derece ehemmiyetli olduğunu dile getirmekteyiz. Yine aynı şekilde ‘ben bütün enerjimle huşuyu sağlamaya çalışmalıyım, madem O herşeyden daha önemlidir o zaman huşu içinde namaz kılmak benim için en önemli değer olmaktadır’ diye düşünmeliyiz. Bu şekilde tekbirler konusunda daha bilinçli hareket edip
– Tekbirin dinamiğini efektif kullanmak, namazda o kadar tekbir kelimesini zayi etmemek, kuru ezbere söylemeye feda etmemek.
– Tekbiri söylerken onun manasını eşzamanlı düşünmek: ‘Allah daha büyüktür’ manasını aklımızda hemen canlandırmak.
– Bu mananın kulluk gayretlerimizle bağlantısını kurmak: Nefsi zaaflarımızla mücadelede güce ihtiyacımız var, bu gücü tekbirlerden elde edebiliriz. Örneğin bir zaafımızdan kurtulmak istiyoruz, tekbiri söylerken ‘Allah benim bu zaafımdan daha büyük, daha değerli, daha önemli’ diye düşünerek o zaafa karşı mücadelede motivasyonumuzu artırmak mümkündür. Nasıl ki bıçak daha iyi kesmesi için bileğlenmektedir. Bu metod da iradenin bileğlenmesine benzetilebilir. Bu tür besleyici düşünceleri (tekbir vb.) devamlı surette kendimize hatırlatmak ve telkin etmek suretiyle irademizi daha keskin olması için(kararlı davranış ortaya koyabilmesi için) bileğlemiş oluyoruz.
5. Ara tekbirleri huşuyu sağlama konusunda motive edici olarak kullanmak
Tekbirleri bu açıdan da fonksiyonel kılabiliriz, tekbir cümleleri namazın içinde bize ara motivasyon sağlamaktadır, namazın rükunları arasında yer alan bu ifadeler huşu içinde namazı devam ettiren ‘ha gayret’ anlamına gelmektedir: ‘Devam et, Rabbin bütün vesveselerden daha önemlidir. Ondan gafil olma, huşunu muhafaza et’ anlamındadır. Veya namazı hızlı kılma baskısı oluştu, ‘Allah nefsimin namazı hızlı bitirme arzusundan daha büyüktür/önemlidir, ben huşu içinde namazımı eda etmeye devam etmeliyim’ telkinleri ile namazın içinde huşu motivasyonumuzu canlı tutma konusunda tekbirlerin bu manasından istifade edebiliriz.
6. Surelerin ve duaların hayatla bağlantısını kurmak
Namazda okuduğumuz surelerin hayatla bağlantısını kurmanın hikmeti namazı hayatımızı şekillendirmede aktif bir motivasyon kaynağı olarak kullanmaktır. ‘Namaz münkerden alıkoyar’ hikmetinin tahakkuku için namazdaki sözlerin hayatımızdaki aktüel meselelerle bağını daha sıkı örmeliyiz ki, o sözlerin(dolayısıyla namazın) ilgili meselelere doğrudan tesiri olsun.
 
Sana Kitap’tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah’ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tir. Allah, yaptıklarınızı bilir. (29/45)
 
Okuduğumuz surelerin bizim hayatımızla, nefsimizi terbiyemizle ve dava çalışmalarımızla nasıl bağlantısını kurabileceğimizi düşünüp tespit ettikten sonra ilgili ayetlerdeki düşüneceğimiz manalara bu tespit edilen düşünceleri entegre edebiliriz.
Fatiha bu bağlamda kilit bir suredir. Hayatımızla çok bağlantı noktaları kurulabilmektedir, örnek olarak:
‘Yalnızca sana kulluk ederiz’ ifadesinin içine kendi hayatımızdaki kulluk gayretlerini entegre etmeliyiz. Benim için aktüel olarak bu cümle ne ifade ediyor, ne ifade etmelidir? İşte bu ne ifade etmelidir’in içine bütün takva ve dava hedeflerim girmektedir. Zira bu gayelere ulaşmak benim şu an için kulluğumun ifadesi olacaktır. Bunlara ulaşma niyetindeyim, o halde ‘Yalnız sana kulluk ederiz’ derken bunları yapmayı taahhüt ettiğimi düşünerek ayeti okumak gerekir. Bu metod beni o düşündüklerimi hayatımda uygulamaya daha fazla motive eder ve namazımdan bu konuda ‘yardım almış’ olurum.
Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu, şüphesiz, huşû duyanların dışındakiler için ağır (bir yük)dır.(2/45)
‘Doğru yola ilet’: Bu soyut dileği(çünkü zaten doğru yoldayız) somut bir şekilde, kendi özelimize uygun bir istianeyle dillendirmek gerekir. Bu özel’i aklımızdan geçirerek Rabbimizden yardım dilenmeliyiz: ‘İhdinassıratel müstakim’ dediğimizde ayetin motamot manasını aklımızda canlandırırken bir dipnot gibi ‘Ya Rabbi beni az uyuyanlardan eyle[bu değerin yeri şu an gündemimizde yenmeye çalıştığımız zaaflardan herhangi birisi]’ manasını da eşzamanlı olarak düşünmeliyiz. ‘Benim için aktüel doğru yol’ sabah erken kalkmak veya başka bir zaafımı yenmek olabilir.
‘Nimet verdiklerinin[4] yoluna’: Doğru yola ilet bağlantılı kurduğum yukarıdaki düşüncemin Nebiler tarafından uygulandığından yola çıkarak o konuda peygamberler gibi olmak istediğimi onları örnek aldığımızı ‘o konuda onların yoluna bizi ilet’ diye dua edebiliriz. Takvayla ilgili bütün hedeflerimde onlar gibi olacağım telkinini yapabiliriz. Veya bu ayeti okurken Nebileri aklımıza getirip şu an içinden geçtiğimiz savrulma döneminin ‘aktüel sapmaları’nı gözönüne getirip ‘bizi Resullerin yolunda, onların hareket yönteminde istikrarlı eyle’ diye dua edip, ‘Onların hakim düşünce ve anlayışlarla uzlaşmaz tavırlarını örnek alıyorum, onların tevhidi yönteminden sapmıyacağım’ sözünü verdiğimizi düşünebiliriz. Namazda bunları düşünmek Nebevi hareket yöntemine bağlılığımızı artıracaktır. Çünkü kopmalar sadece fikirden[5], anlayış kaymalarından kaynaklanmamaktadır, kalplerin eğrilmesinin[6] de bu sapmalarda ciddi bir rolü bulunmaktadır. Bu nedenle bu konuda yapılacak duaların çok ciddi bir faydası bulunmaktadır. Dualar[7] kalplerin eğrilmesini önleyen bir güç kaynağıdır. Kalplerin eğrilmesini dalgalanan denize benzetecek olursak dua onların durulmasını sağlayan etkenlerin başında gelmektedir.
Kureyş suresini okurken onun genel anlamından yola çıkarak veya mesajını genelleştirerek ‘O halde Kabenin Rabbine kulluk et’ emrinin direk kendi vicdanımızda yankılanmasını sağlayabiliriz.  Kureyş hakkında anlatılan nimetlere benzer bizim hayatımızdaki iyilikleri/lütufları düşünerek kendimizi surenin adeta birinci muhatabı gibi görüp sureden azami etkiyi almaya çalışabiliriz. Çünkü surenin genel mesajı(yapılan iyiliklere şükür için kullukta bulunma) bizim için de geçerlidir.
Ve diğer surelerde de herkes kendi hayatıyla, durumuyla, yaşadığı sorunlarla ilgili benzeri birçok bağlantılar kurabilir.
7. Namazdaki bedensel hareketlerin sembolik anlamlarını düşünerek namazı ikame etmek
Huşu için ayrıca namazdaki bedensel hareketlerin anlamı bilinmelidir. Kıyam, rüku, secde gibi hareketlerin başlı başına sembolik anlamları[8] vardır, bu hareketleri yaparken salt bu anlamları düşünürek o hareketleri gerçekleştirmenin bizim namazımıza katacağı birçok yüce duygu ve düşünceler bulunmaktadır. Buna paralel olarak okunan dua, ayet ve tesbihlerin anlamları idrak edilerek okunduğunda elde edeceğiniz manevi hazzı düşünün. Araya şeytanın vesvesesinin karışması için bir boşluk bırakılmamış olacaktır. Aksi takdirde rükua varırken bu rükunun anlamını “o an” düşünmezsek aklımızın (o an) başka şeylere dalması kaçınılmaz olabilir. Bu anlık dalgınlık rükuda iken okuduğumuz tesbihatın anlamını düşünmekten bizi mahrum edebilir. Bu ikinci dalgınlık ve gaflet üçüncüsüne yol açabilir ve ila ahir. Namaz kesintisiz bir zikir eylemidir. Saniyelerinizi Allah’ı zikretmekle geçirmezseniz şeytan namazınıza müdahele eder. Bu ciddi bir konsantrasyonu ve bunu başarma konusunda yüksek bir iradeyi gerektirir. Bu irade herkeste potansiyel olarak mevcuttur.
 
8. Secdeleri uzatmak, manevi duygular tatmak
Ne için yaratıldığımızı gözönüne getirip tam da bu gayenin en halis ve sahici bir şekilde namazın içindeki rüku ve secdelerde bire bir tahhakkuk ettiğini düşünerek namazı ‘Rabbim beni tesbih için yarattı’ duygusu ile kılmalıyız. Meleklerden geri kalmayan(Ve biz elbette biz o tesbih edenleriz[Ve innâ le nahnul musebbihûn](37/166)) bir tespih bilinciyle bunu gerçekleştirmeye çalışmalıyız. İbadetimize bu şekilde derinlik katmalıyız, o anki kulluk fiilimizle, yaratılış gayemizle bütünleşmeliyiz. Melekler nasıl daimi tesbih halinde iseler biz de secdelerimizde benzeri bir haleti ruhiye ile ‘evet ben de daimi tesbih edenlerdenim’ diyerek tespihin içine kendimizi salıvermeliyiz. İnsanın varlık olarak yaşantısında alabileceği en doğru pozisyonun secde olduğunu, söyleyebileceği en anlamlı sözün tespih sözleri olduğunu ve secdeden hiç kalkmadan bunları aslında ebediyete kadar söylemenin Allah’ın hakkı olduğunu düşünerek vicdanımızın derinliklerinde hakiki kulluğun ne demek olduğunu o anlarda hissetmeye çalışmalıyız.
 
9. Namazda ağlama fırsatını kaçırmamak
Namazda ağlamak manevi duyguların iç dünyamızdaki tıkanıklıkları aşıp dışarıya yol bulduğunun bir göstergesidir ve bu haliyle manevi gelişim konusunda bir kilometre taşıdır.
– Onlara Rahman’ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlar.(19/58)- ayetini hatırlayalım. Allah için en son ne zaman ağladık? Namaz ağlamanın en uygun ve münbit zeminidir. Ağlamak için birçok sebep vardır: Allah’ın şanının yüceliğinin ve azametinin kainattaki örneklerini tefekkür ederek ağlamalıyız, günahlarımızı hatırımıza getirip bunların verdiği utanç duygusundan dolayı ağlamalıyız, Müslüman olmanın, O’na hak yolda ibadet edebilmenin sevinciyle ağlamalıyız. İnsanlığın ezici çoğunluğu yanlış yolda cehenneme doğru giderken siz cennete girmeye aday seçilmiş/lütfa mazhar olmuş insanlardansınız. Namazın içinde size verilen bu kıymeti düşünün. Sırf bunun için namazda ağlamaya değmez mi?
10. Stratejik eylem kontrolü[9] ve yönetimi ile namaz kılmak
Stratejik eylem kontrolü ve yönetimi
Namazı huşu içinde kılma stratejileri
1. İlgi kontrolü / seçici ilgi
Ayetlerin ve duaların anlamlarına konsantre olacağım, aklıma gelen dünyevi düşüncelere kapalı kalmaya kendimi zorlayacağım
2. Motivasyon kontrolü
Dünyevi düşünceler bastırınca huşu hedefinin cazip yönlerini aklımda canlandıracağım: Huşuyu sağlarsam Allah’a daha fazla yaklaşmış olacağım, takva yolunda ciddi bir mesafe katedeceğim vb. cazip düşünceleri akla getirmek
3. Duygu kontrolü
Keder, üzüntü yorgunluk, bizi meşgul eden duygusal sorunlar vb. negatif duygular oluşuyorsa bunları önlemek ve bastırmak, tevekkül manasında teslimiyet duygusuyla nötralize etmek
4. Başarısızlık kontrolü
Namazımızı tam dört dörtlük huşu içinde kılamadıysak pozitif yönlerini göz önüne getirip bir nebze dahi olsa huşum arttı diyerek kendimizi yeniden motive etmek ve gelecek sefere bu huşuyu daha da artıracağım diyerek daha azimli olmaya karar vermek
5. Çevre kontrolü
Namazı sessiz ve sakin bir ortamda kılmak, mümkün mertebe ziyaret zamanlarını namaz vaktinin girmediği vakitlere ayırmak, örn.: akşam ve yatsı vakti arası gitmemek, akşamı kıldıktan sonra ziyarete gitmek vb.
 
11. Hedef belirleyerek namazları kılmak:
Namazlarımızı düzeltme konusunda sürekli hedefler belirlemek, başarımızı kontrol etmek, gelişim kaydetmek hususunda en pratik yöntemdir. Bu açıdan aylık hedefler konulabilir. Namazda bir ay içinde ciddi bir huşu artışı hissedilmelidir diyebiliriz. Ara hedefler de önceki yazıda ‘namaz sonrası muhasebe metodu’nda dile getirdiğimiz gibi şöyle olabilir: Diyelim öğle namazını iyi kılamadım. İkindide bunu düzelteceğim hedefi konulabilir. İkindiye başlamadan önce (tekbir almadan önce) bunu tekrar hatırlamak, ‘Öğleyi iyi kılamamıştım, ikindide aynı hatayı yapmayayım, şimdi daha iyi kılma fırsatım var, bunu değerlendirmeliyim’ diyerek namaza başlamak gerekir…
 
12. Yeni metodlar üretmek
Namazla ilgili her birimizin yapabileceği ve yaptığı birçok güzel tecrübeler vardır. Namazlarımızı muhasebe ederken işin bu metodik boyutuyla ilgili de sürekli yeni dersler ve metodlar çıkarmaya çalışalım, namazı daha doğru nasıl kılabilirim/kılabiliriz, nelere dikkat etmeliyiz sorusuna sürekli yeni cevaplar üretebilmeliyiz. Herkesin bu konuda mutlaka değerli tavsiyeleri vardır. Bunları paylaşırsak hepimiz birbirimizden faydalanmış ve Allah’a daha fazla yaklaşma konusunda topluca(=cemian 3/101) ilerlemiş oluruz.
13. Namazla ilgili kitaplar okumak
Her sene en az bir tane namazla ilgili kitap okuyarak bu konudaki bilincimizi tazelemeliyiz. Çünkü kalbimizdeki bilinç ve hafızamızdaki bilgiler eskiyor. Bunları sürekli tazelemek gerekmektedir. Namazla ilgili her kitapta farklı anlatım şekilleri, farklı örnekler ve metodlar veya aynı metod farklı bir üslupla sunulmaktadır. Namaz konusunda metod yelpazemizi ne kadar geniş ve bilincimizi ne kadar taze tutarsak o kadar duyarlılığımızı muhafaza ederiz.
Uygulama kararları:
 
1. Namazın içindeki tekbirlerin hakkını vermek. Söylerken manasını düşünmek.
2. Namazın içinde hızlı kılma duygusu oluşunca nefsi yukarıda aktardığımız düşüncelerle ikna etmeye çalışmak.
3. En az bir sureyi hayatımızla bağlantısını kurarak okumak.
Twitter.com/hervele1
facebook.com/sabri.aydin.758


[1] ‘Eğlenirken zamanın su gibi geçmesi, suyun kaynamasını başında beklerken kaynamaması ve o sürenin çok uzun gelmesi gibi.’ bkz:http://listelist.com/zaman-algisi/. Birinci örnekte eğlencenin bitmesine ne kadar kaldı sorusu akla hiç gelmiyor, ikinci örnekte ‘suyun kaynamasına daha ne kadar kaldı’ diye düşünüldüğünden dolayı süre uzun algılanıyor ve bu durum sıkıntı oluşturuyor.
[2] Burada yine Ben-Nefs ayrımı yapıyoruz. Nefsin doğru olmayan istekleriyle bütünleşmeme konusunda uyanık olunmalıdır, zira çoğu zaman içimizde oluşan duyguların nefis kaynaklı olduğunun farkında olmadığımızdan veya bunları bilinçli bir şekilde seçip ayıramadığımızdan nefis bizi kuşatma altına alıyor ve içimizdeki duyguyu kendimize mal edebiliyoruz. İnsan, nefsinin gayri meşru veya zararlı isteklerini kendine mal etmediği sürece bunlardan sorumlu değildir. Bunun için ise 1. Nefsinin arzusunun farkına varması(içinde oluşan arzunun nefisten kaynaklandığını farketmesi) 2. Bu istek/duygudan kendini teberri etmesi lazımdır. Bu şekilde bir işlemin yapılmaması kişinin nefsiyle bütünleşmesi ile sonuçlanmaktadır ve gaflete gelme/düşme dediğimiz hadise yaşanmaktadır. Bu ise kişiyi sorumlu kılar. Bu nedenle Yusuf kıssasında Hz. Yakub’un oğullarına söylediği ‘Nefsiniz sizi yanıltıp yine bir işe sürüklemiştir'(12/83) şeklindeki sözünde olduğu gibi, bizim nefsimiz de bizi namazı hızlı ve gaflet içinde kılmaya sürüklememelidir. Bunun için Ben-Nefs ayrımını yapabilmek(nefis bilincine sahip olmak) gerekmektedir.
[3] Okunan dua, tespih, surelerin sayısının azaltılması kasdedilmektedir.
[4] Nimet verilenler Nisa 69. ayetine göre şunlardır: Nebiler, sıddîkler, şehitler, salihler.
[5] Kuran’da o kadar çok açık ayete ve Resul’ün bir o kadar açık siretine rağmen insanların bunları ‘bilmediklerinden’ dolayı savrulduklarını düşünmek ne kadar realiteyle bağdaşır? Bilgisizlik birçoğu(kaynakları okumayan kitleler) için geçerli olabilir, fakat bir kısmı için geçerli değildir. Çünkü aynı kaynakları onlar da okumuşlardır.
[6] Eğrilmelerin de dereceleri vardır. Her eğrilme dünyevi menfaatlerden kaynaklanmayabilir. Genellikle bir karışım sözkonusu olmaktadır. Dine hizmet gayesiyle veya bu argüman ileri sürülerek yaşanan kaymalardaki eğrilme varolması gereken/beklenen halis bir teslimiyet duygusunun yozlaşması olarak anlaşılabilir. Kuran’ın bize örnek gösterdiği ‘İbrahimi teslimiyet’ ise ilahi emri alır almaz onun zorluğuna bakarak neresinden kırpabiliriz hesaplarına başvurmadan samimi bir şekilde emri uygulamayı gerektirir. İnsanlar maalesef ‘teslimiyetleri’ hakkında değilde ‘teslimiyetlerinin mahiyeti’ hakkında imtihan edildiklerinin bilincinde değiller. Allah bizi tıpkı sadece namaz kılıp kılmama konusunda değil, onu nasıl kıldığımız(huşu kriteri) konusunda imtihan ettiği gibi dava söylemiyle hareket edenleri de davayı Allah’ın koyduğu kriterlere uygun yapıp yapmadıkları noktasında imtihan etmektedir. Bu yaşanan teslimiyet zaafı hayatın her alanında kendini dışarıya vurmaktadır. Sorun sadece siyasi alanla sınırlı değildir. Rabbim bu konuda gaflete düşenlere basiretler ihsan eylesin.
[7] Sadece bu konuda değil, birçok konuda Allah’ın yardımını samimi bir şekilde isteyen o yardımı görür.
[8] Kıyam: Derin bir saygıyla huzurunda durmak, Rüku: Otoritesine, emirlerine boyun eğme, Secde: Sadece emir-yasak açısından değil bütün varlığımızla/benliğimizle/ruhumuzla teslimiyetimizi göstermek.
[9] Daha geniş bilgi için bkz: NEFİS BİLİNCİ – 6