Müslüman Kimliği ve Namaz

Namaz, güçsüz ve fani kişiyi en büyük güç ve azık kaynağına; zekât da toplumu birbirine bağlar. Allah’a sarılmak ise, kul ile Rabbi arasında kopmak bilmeyen sağlam bir kulptur.

Namazı ve Müslüman kimliğini vurgulayan Hac suresinin son iki (77-78.) âyeti anlamlıdır:

Ey iman edenler! Rükû edinizsecde ediniz, Rabbinize ibadet ediniz, hayır yapınız ki kurtuluşa eresiniz.” “Allah yolunda gereği gibi cihad ediniz. Sizi O seçti ve size din konusunda hiçbir güçlük yüklemedi; ceddiniz İbrahim’in dininde olduğu gibi. O size daha önce de bunda da Müslümanlar adını verdi ki Peygamber size şahitlik etsin, siz de insanlara şahitlik edesiniz. Haydi namazı kılınız, zekâtı veriniz ve Allah’a sımsıkı sarılınız. Sizin mevlânız O’dur. O ne güzel Mevlâ’dır ve ne iyi yardımcıdır.”

Bu iki ayette yüce Allah’ın bu ümmet için belirlediği hayat sisteminin temel unsurları (şerâyi‘) ve her Müslümanın yerine getirmesi zorunlu olan yükümlülükler özetlenmiştir.

Önce müminlerin rükû ve secde etmelerine ilişkin emirle başlıyor âyetler. Bunlar namazda yer alan temel ve belirgin hareketlerdir. Namazı belirgin bir tabloya dönüştürmek için onun yerine rükû ve secde dile getiriliyor. Böylece namaz ifade içinde açık bir eyleme dönüşüyor; hareketli bir sahne, gözle görülen bir ibadet biçimi olarak çiziliyor. Bu etkin ifade tarzı duyguları harekete geçiriyor…

Ardından ibadet etmeye ilişkin genel bir emir yer alıyor. Bu ise, namazdan daha kapsamlıdır. Allah’a ibadet etmek bütün farzları kapsar; kişinin Allah’a yöneldiği her davranışı, her hareketi, her iç yönelişi kuşatır… 

Sonra, insanlar arası ilişkilerde hayrın/iyiliğin gözetilmesine ilişkin genel kurallar yer alıyor.

Belki kurtulurlar diye Müslüman ümmete bu ilkeyi yerine getirmeleri emrediliyor. Evet, bunlar insanın kurtuluşuna vesiledir. İbadet insanı Allah’a bağlar, böylece hayatı sağlam bir temele oturtur. 

Allah yolunda gereği gibi cihad etmek ise genel bir yükümlülüktür; düşmanla, nefisle, kötülük ve bozgunculukla cihadı, hepsini birden kapsar. Dünya çıkarı gözetmeksizin, sırf Allah rızası için cihad

Allah, kulluk emanetini yüklenmeniz için sizi tercih etti. Kulları arasında bu görev için sizi seçti…

Bu seçimsorumluluğu daha da arttırır; bu görev, boş vermeye, sorumluluktan kaçmaya imkân bırakmaz. Kuşkusuz bu, Allah’ın bu ümmete bahşettiği büyük bir lütuftur…

Bu yükümlülük Allah’ın rahmeti ile kuşatılmış; din konusunda size hiçbir zorluk yüklenmemiştir.

Bu dinin öngördüğü tüm yükümlülüklerde, yerine getirilmesini istediği tüm ibadetlerde, belirlediği tüm kanunlarda insanın fıtratı ve gücü göz önünde bulundurulmuştur. 

Bu sistem insanlığın geçmişinin derinliğine kök salmış, sağlam bir sistemdir. “Atanız İbrahim’in dinidir bu.” Bu, tevhid kaynağıdır. Halkaları Hz. İbrahim›in döneminden bu yana birbirine bağlı olarak sürüp gelir, hiçbir yerde kopmaz. Öyleyse onun yolunu izleyin; onun gibi kulluk edip hayırlar işleyin.

Yüce Allah bu muvahhid (Allah’ı birleyen) ümmete ‘Müslüman’ ismini verdi. Bu ümmeti daha önce böyle adlandırmıştı; Kur’an’da da böyle adlandırdı. Hz. İbrahim’in duası şöyleydi: “Rabbimiz! Bizi sana teslim olan (Müslüman)lardan eyle, soyumuzdan da sana teslim olacak bir ümmet çıkar” (Bakara 2/128). 

İslâm, kalbin ve kalıbın tek ve ortaksız olan Allah’a teslim olmasıdır. Müslüman ümmet, kuşaklar boyu, gelmiş geçmiş peygamberler ve dinlerden bu yana hep bir tek sisteme uymuştur. Bu durum Hz. Muhammed’in (s.a) ümmetine, emanetin ona teslim edilmesine, insanlığın önderliğinin onun eline verilmesine kadar sürmüştür. 

Amaç: Peygamberin size tanık/örnek olması, sizin de diğer insanlara tanık/örnek olmanızdır.

Allah Rasûlü bu ümmete şahitlik etti; hareket metodunu, yönelişini, doğrusunu, yanlışını belirledi. Bu ümmet de bu ilahi sisteme sarıldığı ve pratik hayatında uyguladığı sürece insanlığa önderlik yaptı…

Bu sorumluluk düşünce ve hareket yoğunluğunu, her türlü hazırlığı gerektiren bir sorumluluktur. Bu yüzden, Kur’an bir kez daha namaz kılmalarınızekât vermeleriniAllah’a sarılmalarını emrediyor.

Namaz, güçsüz ve fani kişiyi en büyük güç ve azık kaynağına; zekât da toplumu birbirine bağlar.

Allah’a sarılmak ise, kul ile Rabbi arasında kopmak bilmeyen sağlam bir kulptur.

İşte bunlar sayesinde bu ümmet Allah’ın kendisi için seçtiği insanlığa önderlik görevini yürütebilir.

(Fî-Zılâli’l-Kur’ân ve diğer tefsirlerden özetlenmiştir.)

Akit / Abdullah Yıldız