Mukâveme

Arap dünyasındaki devletlerin önemli bir kesimi, “Hamas’ın mümkünse yok edilmesini” umuyordu. Bu olmadı. Filistin meselesini mezhepçi politikalarına kılıf olarak kullanan İran ise, Hamas’a verdiği cüz’î destek üzerinden “Gazze zaferi”ni kendi hanesine yazmak için hazırlıklara çoktan başladı. Hamas gibi Müslüman Kardeşler Teşkilâtı kökenli bir hareketi yüzüstü bırakarak İran’ın insafına ve tesirine terk eden Arap ve İslâm dünyasının bazı muktedir ülkeleri, yaşananlardan belki bazı dersler çıkarır.

İsrail’in Gazze’ye bir saldırısı daha ateşkesle sona erdi. Önceki yıllarda yaşanan benzer saldırılar gibi Gazze’de milyonlarca dolarlık yıkım meydana geldi, can kayıpları yaşandı, medya kuruluşlarının merkezleri bombalandı, Filistinliler açısından stratejik önemdeki birçok nokta İsrail tarafından vuruldu. Buna rağmen, ateşkesi “zafer” olarak yorumlayan Filistinliler, kararın açıklanmasından itibaren sokaklarda –yalnızca Gazze’de değil; dünyanın birçok yerinde– kutlamalara başladı. Hadiseleri dışarıdan izleyenlerin aklına şu soru gelebilir: “İsrail’in Gazze saldırısı zaten sonsuza kadar devam etmeyecek, günün birinde elbette bitecekti. Bunca hasara ve kayba rağmen, Filistinliler tam olarak neyi kutluyor? Zafer dedikleri şey nedir?”

Cevabı sahadaki gerçeklere uygun biçimde verebilmek için, işgal altında yaşayan bir halkın psikolojisine yakından bakmak gerekir.

Gazze, 2007’den bu yana havadan, karadan ve denizden abluka altında. İsrail’in uyguladığı bu vahşi siyaset, insanları tükenişe sürüklemiş durumda. Gazzelilerin kaybedecek bir şeyi kalmamış. İsrail’in, halkı ablukayla yavaş yavaş öldürmesiyle, tepelerine bomba yağdırarak hızlıca öldürmesi arasında bir fark görülmüyor. Hatta ikincisi, şehadet yolunu açtığı için “şans” olarak da telakki ediliyor. Diş doktoru nişanlısı Şeymâ Ebû Avf’ın kaybını metanetle karşılayan Gazzeli Enes Yazici’nin söylediklerini mutlaka izlemişsinizdir. Şeymâ’yı kendi elleriyle defneden Enes, ona “Sen benden daha iyi durumdasın. Sen hurilerin kraliçesi olacaksın” derken, herkesi kendisine hayran bıraktı. İşte ortalama psikoloji bu.

Öte yandan, Gazze’den İsrail tarafına düşen her bir roket, yalnızca Filistin topraklarında değil, İslâm dünyasının her yerinde işgale karşı önemli bir kazanım olarak değerlendirildi. O minicik roketler herhangi bir zarar versin veya vermesin, Filistinlilere kazandırdığı moral ve İsraillilere yaşattığı korku, şu birkaç günlük sürecin en önemli anekdotlarındandı. Filistinlilerin gözünden bakınca, bu açık bir “zafer”.

Yine Filistinlilerin durduğu yerden görünen manzara şu: Bugün İsrail’in kurulduğu topraklar, vaktiyle Filistinlilerin vatanıydı. İşgalle o vatan ellerinden alındı ve herkes hatıralarını sırtına yüklenip farklı bölgelere mülteci olarak sürgüne gitti. Gazze’den İsrail tarafına düşen her bir roketle Yahudiler sığınaklara kaçışırken, Filistinliler “Buraları elimizden zorla aldınız, siz de rahat edemeyeceksiniz” diyordu. 80’lerinde bir teyze gördüm. Televizyonda İsrail’e düşen roketlerle ilgili haberleri izlerken, ayağa kalkmış, her bir şehir ve kasaba isminin Arapçasını etrafındakilere söylüyor, oralardaki hatıraları aktarıyordu.

Tüm bunların yanında, Filistin topraklarında yaklaşık bir aydır yaşanan gerilimin ve İsrail saldırılarının, siyasî sonuçları da çok çarpıcı:

Hamas, Kudüs ve Mescid-i Aksâ’daki İsrail saldırganlığına tepki olarak Gazze’den İsrail’e roket atmaya başlamakla, Filistin iç siyasî aktörlerine ve Arap dünyasına “Ben de varım” demiş oldu. İsrail’in Demir Kubbe hava savunma sisteminin engelleyemediği az sayıda Hamas roketi, aslında esas olarak Batı Şeria’nın Râmallah kentindeki Filistin yönetiminin merkez karargâhına düşüyordu. Süreçte en büyük yaralardan biri, Mahmud Abbas ve ekibi aldı.

Başlığa çıkardığım “mukâveme” kelimesi, Arapçada “direniş” anlamına geliyor. Ateşkesin ilânından bu yana, Filistinlilerin dilinde aynı slogan var: “Direniş kazandı.” Ancak “Direniş kazandı” cümlesi, rahatlıkla “Hamas kazandı” olarak da anlaşılıyor. Çünkü 1987’deki Birinci İntifada sırasında kurulan örgütün ismi, “İslâmî Direniş Hareketi” tamlamasının kısaltmasından oluşuyor.

Arap dünyasındaki devletlerin önemli bir kesimi, “Hamas’ın mümkünse yok edilmesini” umuyordu. Bu olmadı. Filistin meselesini mezhepçi politikalarına kılıf olarak kullanan İran ise, Hamas’a verdiği cüz’î destek üzerinden “Gazze zaferi”ni kendi hanesine yazmak için hazırlıklara çoktan başladı. Hamas gibi Müslüman Kardeşler Teşkilâtı kökenli bir hareketi yüzüstü bırakarak İran’ın insafına ve tesirine terk eden Arap ve İslâm dünyasının bazı muktedir ülkeleri, yaşananlardan belki bazı dersler çıkarır.

Ve son olarak, İsrail iç siyasetinde de Başbakan Benyamin Netanyahu’ya yönelik eleştirilerin daha da artacağı bir süreç başlıyor. The Jerusalem Post gazetesinin “İsrail, ateşkesi kabul etti” manşetinin hemen üstündeki haberlerden birinin başlığı şöyleydi: “Hamas yenilemez mi?” Görünen o ki, Gazze saldırısının İsrail iç siyasetine çok yönlü etkilerini uzun süre konuşacağız.