Madrid Nato Zirvesi Zafer Mi Hezimet Mi?

NATO üyeleri, bütün kutsallarını haleldar ettikleri bu ülkeye ne yaptıklarını, ne yapmakta olduklarını en iyi bilenler olarak bir kere daha, son derece ince elenip sık dokudukları, şeytanı bile Fransız bırakacak hukuki ve diplomatik mevzuatla Türkiyeli yetkilileri pışpışlayıp, çok küçük çizikler kabilinden bir iki ‘taviz’le ülkelerine yollamışlar, ardından da “Zaferle dönüyor” başlığını atarak kara mizah yapmış, kıs kıs gülmüşlerdir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan İsveç ve Finlandiya özelinde önemli bir dava güdüyor, bu iki ülkenin PKK, PYD, YPG ve FETÖ’ye yardım ve yataklık ettiklerini ileri sürerek, buna son vermelerini istiyordu. Söz konusu iki ülkenin NATO’ya alınması gündeme gelince Erdoğan -hem de çok önemli- bir NATO üyesi olarak bu kararı veto edecekleri yönünde güçlü bir söylem geliştirmişti. Erdoğan esti, gürledi ve vakti zamanı gelince İspanya Madrid’teki NATO zirvesine katıldı. Fakat Erdoğan Madrid’de yağmadı. Veto kararını geri çekmeye ikna edildi.

NATO deyince orada iki kere değil belki iki bin kere düşünmek gerekir. Dünya kurtlar sofrası diye bir şey varsa, işte o NATO’dur. ABD, İngiltere ve diğer üyelerin Türkiye Cumhurbaşkanını ikna etmeleri belli ki pek zor olmamış.

Bunların anlaşılır izahı yapılabilir. Fakat izahı yapılamayan, Türkiye’de iktidar yanlısı basının, bir Türkiye klasiği olarak bu son zirveyi yere göğe sığdıramamasıdır. “Türkiye dize Getirdi”, “Türkiye Kazandı”, “Zirvenin Kazananı Erdoğan” gibi manşetler biraz ayıp kaçmadı mı? Hele bir de Londra’da mahreçli The Economist dergisinin attığı yemi yutarak, “Zaferle Dönüyor” manşetini atmak nasıl bir bilinç(sizlik) haline tekabül etmektedir? Halbuki insan bir İngiliz gazetesinin söylediğinden bari işkillenir, “bunda bir İngilizlik vardır” diye düşünür, anlamaya çalışır.

Türkiye NATO zirvesinde, veto kararında ısrarcı olamamış, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini veto etme beyanını kararlılıkla sürdürememiş, geri adım atmıştır. Dediğimiz gibi, bütün bunların reel-politiğe sığdırılır bir izahı mümkündür; bekara hanım boşamanın kolaylığından vs. bahsedilebilir. Fakat hiç değilse, olan biteni olduğu gibi, çarpıtmadan, siyasî manevralara rağbet etmeden, dürüstçe vermek gerekmez mi? İktidar yanlısı basın yayın terör örgütü YPG ve FETÖ’nün ilk defa NATO belgelerine girdiğini ileri sürüyor. Oysa bu örgütler Türkiye’nin anladığı ya da anlamak istediği şekilde, terör örgütü olarak tescil edilmemekte, sadece ‘örgüt’ denmektedir. Kaldı ki ‘terör örgütü’ dense ne olacak ki? Bilindiği kadarıyla PKK NATO’da terör örgütü kabul edilmektedir. Peki bu ‘kabul’e rağmen PKK ve uzantılarını NATO’nun besleyip kudurttuğu Türkiye tarafından çok iyi bilinmekte değil midir?

NATO üyeleri, bütün kutsallarını haleldar ettikleri bu ülkeye ne yaptıklarını, ne yapmakta olduklarını en iyi bilenler olarak bir kere daha, son derece ince elenip sık dokudukları, şeytanı bile Fransız bırakacak hukuki ve diplomatik mevzuatla Türkiyeli yetkilileri pışpışlayıp, çok küçük çizikler kabilinden bir iki ‘taviz’le ülkelerine yollamışlar, ardından da “Zaferle dönüyor” başlığını atarak kara mizah yapmış, kıs kıs gülmüşlerdir. Öyle görünüyor ki, NATO adı verilen gladyolar ağı Tayyip Erdoğan’a 2023 seçimlerini ihsas ederek, “anlarsın ya!” uyarısında bulunmuşlar, o da anladığı mesajını vererek, ‘zaferle’ dönmüştür.

Bu meselede asıl şu husus ıskalanmaktadır: Türkiye var sayalım İsveç ve Finlandiya’ya, PKK, PYD, YPG ve FETÖ’nün terör örgütü olduğunu kabul ettirse, iki ülkedeki teröristleri kendisine teslim etmeye razı edebilse bile, bu, sözü edilen terör örgütleriyle mücadelede devede kulak misali bir ilerleme olmaz mı? Sebebi şudur ki, İsveç ve Finlandiya henüz ‘dışarıda’ ama söz konusu terör örgütlerine asıl desteği veren başta ABD olmak üzere diğer Avrupa ülkeleri NATO’nun en ağır abileri olarak ‘içeride’ durmaktadırlar. ABD’nin PKK’ya kaç bin tır ya da uçak dolusu silah verdiğini muhtemelen Türkiye de tam bilmiyordur. Ama işte ne güzel söylenmiş, eşeğini dövemeyen palanını dövermiş. İsrail, BAE ve Suudi Arabistan’la ilişkileri normalleştireyim, ABD kapıları yüzüme kapatmasın, NATO’daki ‘itibarım’ sarsılmasın diye hesap edip de, NATO zirvesinde ille de PKK, YPG, PYD ve FETÖ’yü isterim demek pek mümkün gözükmemektedir. Türkiye, gerçek hasımlarıyla girdiği çuvaldan, PKK ve FETÖ gibi taşeron hasımlarıyla mücadele edemez. Bu ülkenin bütün boyun ağrılarından kurtulması, öncelikle iki asırdır terk ettiği kıblesine yeniden dönmesiyle mümkün olacaktır.

Venhar Yorum