Kavramlarımızı Batılılar belirliyor. Neyi, nasıl tanımlayacağımıza Avrupa merkezli bir zihniyet karar veriyor. Her toplumsal meselede aynı tartışma yaşanıyor; kim medeni, kim barbar!
Elbette insanları ya da toplumları böyle sınıflandırmak sömürge geleneğinin ürünü. Ancak içimizde çok kişi de bu tuzağa düşüp geçmişinden bîhaber yorumda bulunuyor.
Cemil Meriç, “Avrupalı için medeniyet, zorun yerine hilenin geçişidir” derken somut bir tecrübe ve mükesebat ile yazıyordu. Anlatmak istediğine dair Avrupa’nın geçmişinde çok uygulama var. Size sadece birini hatırlatmak istiyoruz: İnsanat Bahçeleri.
Çok gerilere gitmeye gerek yok. Neredeyse yarım asır öncesine kadar yaşanmış bir gerçek.
“Human zoo” Türkçe’ye tercüme edilmiş haliyle “İnsanat Bahçesi”, bundan 60 yıl önceye kadar Avrupa’nın göbeğinde varlığını sürdürdü.
Avrupalılar, ellerinde alışveriş listesine benzer listeyle Afrika’ya gidip patronların istediği insan tiplelerini yakalayıp Avrupa’ya kaçırıyor ve çeşitli ülkelerdeki “İnsanat Bahçeleri”nde hapsediyordu.
Kaçırılan Afrikalılar, nadir hayvanlar gibi seçiliyordu. Kaçırılmadan önce tutsak edilerek listedeki insan tipine benzeyip benzemediği iyice inceleniyordu. Kalan diğer tutsaklar ise Avrupalılar tarafından katlediliyordu.
Avrupa’nın karanlık geçmişi: İnsanat Bahçesi
Afrika’dan kaçırılıp getirilen insanlar dikkenli tellerle çevrili hayvanat bahçelerini anımsatan “İnsanat Bahçeleri”nde para karşılığında sergileniyordu. Buradaki insanların çoğu çırıl çıplaktı. Milyonlarca Avrupalı “İnsanat Bahçeleri”ndeki Afrikalıları hayvan gibi görüp, büyük zevk ve aşağılamayla izliyordu.
Bu uygulamayı “Utanç Bahçesi” olarka nitelemek yerinde olacaktır. Zira bölgelerin girişindeki lehvada -tıpkı hayvanat bahçelerinde olduğu gibi- “Lütfen yiyecek vermeyin. Daha önce beslendiler” yazıyordu.
İnsan onurunu ayaklar altına alan bu manzara sebebiyle sergilenenlerden intihar edenler oluyordu. Ama kurtuluş yoktu, ölen de sergileniyordu.
Aynı dönemde gazetelerde bazı bilim adamları, “Bunların aklı aşırı derecede geri, fevkalade saldırganlar ve hisleri yok. Açıkçası, insana en yakın vahşi örneği diyebiliriz” yorumu yapabiliyordu.
“İnsanat Bahçeleri” Avrupa’nın dört bir yanında
Belçika, Hollanda, İspanya, Almanya, Macaristan, İsveç, İtalya’da o kadar çok ilgi gömüştü ki İnsanat Bahçeleri, bu ülkelerin bir değil birçok şehrinde 1870’lerden 1960’lara kadar varlığı devam etti.
2. Dünya savaşı bitmiş, milyonlarca insan ölmüş, medeni Batılılar birbirini katletmişti. Almanya ve Fransa’nın öncülüğünde Avrupa Birliği’nin temelleri atılmıştı ama insanın içini acıtan bu zulm sona ermemişti. “İnsanat Bahçeleri” 1960’lara kadar kendini gösterdi.
Paris, Hamburg, Anvers, Brüksel, Varşova, Barselona, Londra ve Milan gibi Avrupa’nın en büyük şehirlerinde milyonlarca kişi kendi “Utanç Bahçeleri”ni zevkle izledi. Öyle ki, 1931’de Paris’te açılan insan hayvanat bahçesini 34 milyon kişi ziyaret etti. Eyfel Kulesi’nin altında açılan “İnsanat Bahçesi”nde 400 Afrikalı sergilendi. Sadece burada da değil… Afrikalılar sergi, fuar, gösteri, müze ve sirklerde de ‘kullanıldı’.
Gösterilerden birinin konusu, ‘havuza atılan paraların siyahlar tarafından bulunması’ idi. Bir diğeri Afrikalıyı kalabalık önünde zorla çırıl çıplak dans ettirmekti. Hatta, çırıl çıplak kadının kucağına maymun verip demir parmaklıklarla örülü kafeste tüm halka sergilenmekti.
Son “İnsanat Bahçesi” 1958 yılında Belçika’da kapandı.
Mücerret