Gizledikleri Süsler Bilinsin Diye Ayaklarını Yere Vurmasınlar

Cahiliye kadınlarının ayaklarına halhal takarak ses çıkarması sonucu dikkati başka işlerle meşgul olan kadın erkek herkesi kendine bakmaya zorlaması ile günümüzde kadınların, kıskançlık/özenme; erkeklerin cinsellik ihtiyaçları üzerine oynayarak dikkatleri üzerine çekmek bize belki de cahiliye döneminden daha aşağılık bir durumu gösteriyor. Bugün bu insanlar belki ayaklarına halhal takmıyor ama herkesin keşfetine düşmek için hashtag ve cinselliği kullanıyor.

Evet, başlık hayat kitabımız olan Kur’an-ı Kerimden alıntı. Alıntıyı yaptığım ayet de Nur Suresi 31. Ayet. Bu ayet, bence sosyal medya çağı Müslümanlarına hem sert bir uyarı hem de içinde önemli psikolojik ve sosyolojik ilaçlar barındıran bir reçete hükmündedir. Ayet şöyle: “Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Dışarıda kalanlardan başka ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, başka kadınlar, hizmetlerinde bulunan köleleri ve câriyeleri, cinsel arzusu bulunmayan erkek hizmetçiler, kadınların cinselliklerinin farkında olmayan çocuklar dışında kimseye süslerini göstermesinler. Yürürken, gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah’a tövbe edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz!”

Ayetin tefsirine baktığımızda çerçevesi çizilen günümüz teşhircilik hastalığının detaylarını daha net bir şekilde görebiliyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığının Kur’an Yolu tefsirinde ayetin ilgili bölümü şöyle izah ediliyor: Câhiliye devrinde kadınlar ayak bileklerine halhal gibi ziynetler takarlar, sokakta yürürken ses çıkarsın da dikkat çeksin diye ayaklarını yere vururlardı. Bunun menedilmesi, örtünmenin amacı bakımından çok önemli ve anlamlıdır; çünkü meselenin özü karşı tarafın dikkatini cinselliğe çekmemektir. Bir kadın örtündüğü halde sesi, kokusu, tavrı vb. ile kasıtlı olarak karşı cinsin dikkatini üzerine çekmeye yönelirse o, hadiste geçen “örtülü çıplak”lardan olur.

Evet, sosyal medya teşhirciliğinin özünde tefsirde de ifade edildiği gibi özelde cinselliğe genelde ise tüm çeşitleriyle şehvete hitap ederek bir kazanç elde etme amacı vardır. Bu belki cahiliye dönemi kadınlarında sadece duygusal bir tatmin iken bugün hem duygusal hem de maddi kazanç kapısı açısından tatmin aracı haline gelmiş durumdadır.Cahiliye kadınlarının ayaklarına halhal takarak ses çıkarması sonucu dikkati başka işlerle meşgul olan kadın erkek herkesi kendine bakmaya zorlaması ile günümüzde kadınların, kıskançlık/özenme; erkeklerin cinsellik ihtiyaçları üzerine oynayarak dikkatleri üzerine çekmek bize belki de cahiliye döneminde daha aşağılık bir durumu gösteriyor. Bugün bu insanlar belki ayaklarına halhal takmıyor ama herkesin keşfetine düşmek için hashtag ve cinselliği kullanıyor.

Uzun süredir sosyal medyadaki “gösterme, teşhir” hastalığının insanların ve özellikle dindarların iliklerine işlemesini ibretle izliyorum ve bunun açıklamasını kendi içimde yapmaya çalışıyorum. Zira bunun gerçek hayattaki karşılığı gayri meşru şehvet, haram ilişkiler, sapıklık malzemeleri, yıkılan yuvalar, para için kurban edilen namuslar ve arada ezilen masum evlatlar oluyor. Son tahlilde toplum, tarihte benzeri görülmemiş bir hızla çürüyor ve kokuşuyor.

Başörtülerinden dolayı müslüman olduğunu ve dinin farzlarına dikkat ettiğini düşündüğümüz insanların yatak odalarıdâhil her şeylerini reklam etmelerine, üstelik kocalarını bir aksesuar olarak yanlarında gezdirmelerine maalesef alıştık artık. Bu alışma halinin beraberinde getirdiği yeni alışkanlıklarımız da var. Mesela evli kadın ve erkelerin sosyal medyadan tanışarak kaçmalarına, belli bir ücret karşılığında ilişki teklif edilmesine, para getirici rozetler için etlerin sergilenmesine, birbirinin kopyası akımların yapılmasına vs…

Geçenlerde sosyal medyada yukarıda bahsettiğim teşhirciliği yapan dindar(!) bir çifte yorumlarda ciddi eleştiriler gelmişti. Bu çiftin yorumlara cevabı ise onların bu teşhirciliğini savunan bir yorumu başa tutturmaktan ibaretti. Bu yorumda ise “size ne, sanki siz dört dörtlük müslümansınız” ana fikri işleniyordu. Düşünsenize evet bizim teşhircilik İslam’a uygun değil ama siz de günahsız değilsiniz diyen aşağılık bir savunma muteber kabul ediliyor artık. Bu rezil savunmaya yine bir kadın şöyle cevap vermişti: “Ortaya dökülmemiş gizli bir günahım varsa sana ne? Aleni işlenen ahlaksızlığa bakın hele” Şu cevaba muhatap olan her müslüman-eğer kalbi mühürlenmemişse- günahların alenileştirilmesinin ne anlama geldiğini hatırlar, tüyleri ürperir ve pişman olup tövbe eder. Zira mesele tam olarak bu hanımefendinin dediği gibidir. Bizim tepki gösterdiğimiz ve İslam’ın da şiddetle yasakladığı şey, işlenen günahların teşhiridir. Zira bir günah gizliyse bu, günah kul ile Allah arasında özel bir durumdur. Oysa bu günahın reklamı insanları bu günaha sevk etme ve normalleştirme işlevi taşır. Oysa kim takıyor ki bunu… Çünkü baştaki örtü, onlar için büyük ölçüde dindarları hesaplarına çekmek için bir aksesuar sadece.

Müslüman olmak aynı zamanda bir iddia sahibi olmaktır. Bu iddia Allah’ın kitabında emrettiği ve Rasulünün (sav) sünnetiyle gösterdiği yaşam tarzıyla yaşandığı takdirde ahirette cennet, dünyada ise cennet gibi bir hayat yaşanacağına olan şüphesiz inancın iddiasıdır. Bu iddia, aynı zamanda Kur’an ve sünnetle sabit olduğu üzere dünyada zahmetsiz bir hayat da vadetmiyor. Bu zahmetlerin hepsinde hikmetlerin olduğu ve İslam ilkelerinde sebat edildiği takdirde bunun insanı olgun hale getireceğini ifade edilmektedir. Oysa günümüzün vahşi kapitalist zihniyeti her şeyi tutarsızlık, şehvet ve hızla ölçtüğü için paranın getirisini de bu kavramlara bağlamış durumda. Modern çağ, müslüman olma iddiasında olan insanları İslam ilkeleri ve kapitalizm ilkeleri arasında seçime zorluyor. Sahip olduğu kadını, yatak odasını, çocuğunu, yemeğini, süslerini göstermek işte bu iki şıktan kapitalizm şıkkının seçilmesi sonucu oluşuyor. Tıpkı cahiliye dönemi insanlarının ayaklarını yere vurması gibi. Peki, tüm bunların sonucunda birey ve toplum gittikçe daha mı mutlu ve huzurlu hale geliyor? Cevap hepimizce malum galiba…

Feyzullah Akdağ/Her Taraf