Malum olduğu üzere son günlerde, politik aktörlerin Elmalılı Hamdi Yazır üzerinden meşruiyet devşirme çabaları hız kazandı. Hemen her kesim Elmalılı Hamdi Yazır’dan kendisine bir hisse çıkarmaya çalışıyor. Politik aktörlerin bu tavrı karşısında aklımıza ister istemez bazı sualler geliyor. Mesela Elmalılı Hamdi Efendi’ye sahip çıkmaya ve onun şahsında kendisine siyasi menfaat devşirmeye çalışan politikacılar, acaba Elmalılı’yı gereğince tanıyor mudur? Ve mevzuu bahis olan tefsirini okumuşlar mıdır? Bizim kanaatimiz okumadıkları yönünde. Zira eğer okumuş olsalardı ne sol sosyalist Kemalist cenah ne de kendilerini muhafazakâr demokrat olarak ifade eden eski İslamcılar, Elmalılı Hamdi Efendi’ye sahip çıkamazlardı.
Bu iddiamıza delil teşkil edecek birçok ifade ve yorum, bizzat Elmalılı’nın tefsirinde mevcuttur. Biz burada merhumun Bakara Suresi 256. ayetinde yer alan “Tagut” kavramına getirdiği yorumu kısaca zikrederek, Elmalılı’nın bu kavramı nasıl değerlendirdiğine bakacağız.
Elmalılı Hamdi Yazır, ayetin başında yer alan, “dinde zorlama yoktur” ifadesini uzun uzun izah eder ve konuya açıklık getirir. Bu husus üzerine tefsircilerin birkaç görüşü vardır. Müellif bu görüşleri zikrederek, “Fitne yoksa dinde zorlama yoktur, çünkü doğruluk, sapıklıktan iyice ayrıldı. Bunları karıştıranlar, belalarını bulurlar” diyerek meseleyi izah eder.
Elmalılı bu izahlarından sonra tağut kavramına değinir.
TAĞUT: “Tuğyan” (azgınlık) kökünden mübalâğa kipiyle bir cins ismidir ki, aslı “ceberût = zorbalık” gibi “tağavut” olup, yer değiştirmekle “tavagut” yapılarak “vâv”, “elif”e çevrilmiştir; tekile, çoğula, erkeğe, dişiye söylenir. Tuğyanın (azgınlığın) kendisi kesilmiş, isyankâr, azgın, azman, azıtgan demek gibidir. İbnü Cerîr et-Taberî’nin tarif ettiği tanıma da değinen müellif, “Allah’a karşı isyankâr olup zorla, zorlama ile veya gönül rızasıyla kendisine tapınılıp mabud tutulan, gerek insan, gerek şeytan, gerek put, gerek dikili taş ve gerekse diğer herhangi bir şey demektir” der.
Günümüz laik seküler siyasette, sol sosyalist, Kemalist ya da kendilerini muhafazakâr olarak adlandıran siyasilerin, bu satırları okuyup da üstüne alınabileceği hiçbir şey yok mudur diye düşünmeden edemiyor insan. Elmalılı’ya sahip çıkmaya çalışan ve kendilerine siyasi menfaat devşirme gayretinde olanlar, “Allah’a isyankâr olmak” ne demektir biraz düşünmeleri gerekmez mi?
Elmalılı kavramı biraz daha detaylandırır.
“Bu kavramın tefsirinde “şeytan veya sihirbaz yahut kâhin ya da insanların ve cinlerin, inat edip büyüklük taslayanları veya Allah’a karşı mabut tanınıp buna razı olan Firavun ve Nemrud gibiler veya putlar diye çeşitli rivayetlere rastlanır. Bunların birer örnekle açıklanması gerektir. Çünkü tağut bunların her birine hasredilmiştir. Yukardaki tarif, bunların hepsini içine almaktadır. Bununla birlikte bu tarife “Allah yolundan menedenler” fıkrası da ilave edilmiştir ki, daha genel bir tarifi içerir.”
Elmalılı, “hevasını ilah edineni gördün mü” ayetini de zikreder. Elmalılı’ya sahiplenmeye çalışan siyasetçiler ki hangi cenaha mensup olursa olsunlar, bu satırlardan kendilerine bir hisse çıkarmaları gerekmez mi? Özellikle “Allah yolundan men etmeye çalışmak” ve “hevasını ilah edineni gördün mü” ifadeleri, okuyup anlamaya çalışanların zihninde bazı çağrışımlar yapması gerekmez mi?
Elmalılı dikkat çekici ifadeler kullanır. Tağutun açığı da, gizlisi de, görünürü de, görünmezi de vardır der. Buradan dikili putlara geçer. Putlar ikinci dereceden tağutlardır. Çünkü bunların kendileri Allah’a karşı bir azgınlığa sahip olamazlar ve azgınlığa rıza gösteremezler. Fakat bir azgınlık sebebi olabilirler. Bu sebebi de azgınlar bulurlar. Putlar, aslında erkek veya dişi tağutların hayalleri ve azgınların azmanlarıdır. Gizli veya açık azgınlar, bunlarla kendi azgınlıklarını ileri sürerler. Bu yönüyle putlar, asıl tağut değil, tağutların temsilcileridirler.
Eğer Elmalılı Hamdi Yazır’a sahip çıkan ve Elmalılı’yı kendi safında görmek isteyen siyasetçiler, onun bu satırlarını okusaydı, acaba ne düşünürlerdi? İslam dışı çeşitli ideolojilere mensup olanlar, laik seküler siyasette rol alan, sol sosyalist, Kemalist ve dahi muhafazakâr rical, Elmalılı Hamdi Yazır’a sahip çıkmaya çalışırken, merhumu ne kadar tanıyor ve yazdıklarını ne kadar okumuştur?
Elmalılı “Kim tağutu inkâr ederse” ifadesinin neyi bildirmiş olduğunu da söyler. Bu ifade bildirmiş oluyor ki, tevhid emrinde ilk iş, putlardan önce ona sevk eden azgın isyankârlara küfretmek, onları inkâr etmektir. Yani yapılması gereken ilk iş putları inkâr değildir. İlk iş insanları putlara sevk eden azgın isyankârlara başkaldırmaktır. Dikkat edilirse bu ifadeler üzerinde hassaten durulması gereken ifadelerdir.
Bu ifadeleri biraz açmak gerekirse, öncelikle inkâr edilmesi, uzaklaşılması gereken unsurlar, insanları batıla sevk eden, küfre yönlendirenleri mercilerilerdir. Elmalılı’nın deyimiyle öncelikle bu merciler ret edilmeli, onlar inkâr edilmelidir. Bugün insanlığı kötülüğe, fesada, putlara sevk eden mercilerin kimler ve neler olduğu herkesin malumudur.
Bundan dolayı, her kim tağuta, azgınlara veya azgınlıklara küfredip (inkâr edip), Allah’a iman ederse, yani samimi bir kalp ile “Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.” diyerek önce o tağutları kökünden silerse… Sonra da bütün varlığıyla Allah’a iman eder ve dolayısıyla Allah’ın gönderdiği peygamberleri, Hakk’ın indirdiklerini tasdik ederse, o mutlaka en sağlam kulpa yapışmıştır ki, o kulpun kopması mümkün değildir. O kulpu bırakan ise fena halde yere çakılır.
Elmalılı konuyu izaha devam eder:
“Bu ilmî ve amelî delillerden, hak ve batılın bu ortaya çıkışından sonra akıl ve doğruluğun gereği artık bugün var, yarın yok, gelip geçici olan fani, batıl, koyu gölge kırılıp dökülecektir” der. Müellif kurtuluşun kendine tutunanı bırakıp gidecek olan tağutların, Firavunların, Nemrudların, sihirbazların, kâhinlerin, sahte mabudların çürük kulplarına yapışmakta olmadığını ifade eder. Kurtuluş, ezelden sonsuza kadar diri, her şeyin yöneticisi, şaşmaz, yanılmaz, uyumaz, göklerin ve yerin hükümranlığının sahibi, izni olmadan huzuruna yanaşılmaz olan Allah’ın kulpuna yapışmaktadır.
Çünkü bu Allah, büyüklük sahibi, gizli açık, kısmi genel her şeyi bilen, her şeyden haberdar, ilminin gerçek mahiyetine erilmez olandır. O bildirmedikçe bir şey bilinmez, büyüklük kürsüsü yerleri, gökleri tutmuş, yerler, gökler kudret avucunda bir hiç kalmış o yüksek, pek yüksek kudretinin yüceliği, şanı, büyüklüğü sonsuzdur. Kendisinden başka hiç bir ilâh bulunmayan Allah Teâlâ’nın kopmaz, kırılmaz, sağlam kulpuna yapışmaktan başka çare yoktur. Kurtuluş, iki eliyle seve seve canı gibi koruyup yapışmak, o ilâhî kürsüden uzatılmış, kopmaz, kırılmaz sağlam bir ipin kulpuna, tutamağına benzeyen ve dinin başı olan Hakk’ın tevhidine (birliğine) güzelce inanmak, inanıp gereğince amel etmek ve onu hiç bırakmamaktadır.
Elmalılı Hamdi Yazır, insanı ancak böyle bir imanın kurtarabileceğini söyler. Bunları söylerken, imanın mahiyetine de değinen müellif, bu imanın ve itikadın yalnızca sözde ve kalpte kalmaması gerektiğini hatırlatır. Ağız gönül bir, iç ve dış bir olmalıdır. Çünkü Allah her şeyi işiten ve bilendir. Hem sözleri işitir, hem de niyetleri bilir. Ağzından deyip, içinde inkâr saklayan münafıkların ve aksine içinden hakkı bilip, ağzından küfür ve inkâr savuran kâfirlerin yaptıklarından Allah gafil ve habersiz değildir.Bir alim üzerinden dünyevi politik hesaplarına puan devşirmeye çalışan laik seküler siyaset erbabı, sahiplenmeye çalıştıkları kişilerin, kendileri ve cari düzende icra ettikleri siyasetle ilgili olarak ne dediğine baksalar, daha isabetli hareket etmiş olurlar.
Yakup Döğer
İktibas Dergisi