Dünyayı Kim Kurar?

Acı ama gerçek: Yahudiler, bir davaları olduğunu ve bu davaya hizmet etmeleri için tutumlu olmaları gerektiğini, hayatlarını eğlence ile tüketim çılgınlığıyla geçirmemeleri gerektiğini gençlerine vermişler. Acı ama gerçek: Toplumumuzda vur patlasın çal oynasından hiçbir şeyi duymayan, görmeyen ve bilmeyen ve önemsemeyen bir gençlik yetişmiş bulunmaktadır. Tıpkı Akif’in, kurdun yaydan fırlamış ok gibi kendisine doğru geldiğini gören ve bir tutam daha ot yeme gayretine düşmüş merkebi gibi…

Dünyayı ancak, dünyaya dair bir görüşü olan insanlar kurar. ‘Dünya görüşü’ kişi, grup ya da toplumun varoluşun niteliğine ve hayatın anlamına ilişkin sorulara verdiği bilinçli veya bilinçsiz cevapların tümü diye tanımlanmaktadır. (Ömer Demir-Mustafa Acar). Buna göre bir ‘cevabın’ dünya görüşü sayılması için bilinçli olup olmaması önem taşımamaktadır. ‘Bilinçli’nin kime göre bilinçli olduğu, hangi adımın bilinç eseri sayılacağı da ayrı bir bahistir.

Yahudi toplumunun önce bir Siyonizm ideolojisi icat edip, sonra da Kenanlıların ezeli yurdu Filistin’i Siyonist İsrail adındaki korsan bir hesap adına gasp etmesinin uzun hikayesini, kendisi bir Yahudi bile olmayan, agnostik Theodor Herzl (ö.1904) ve bayrağı ondan devralan Haim Weizmann (ö.1952) gibi Siyonist liderlerin yılmak bilmeyen mücadelelerinden takip etmek gerekir. Herzl 44 yıllık kısa ömrüne, üç bin yıllık Yahudi trajedisini Siyonist bir kızıl elmaya dönüştürmek gibi bir işi sığdırmış, kızıl elmayı devşirmek işi de yoldaşı Weizmann’a kalmıştır.

Siyonistlerin -inşaallah- ebter olan bu ‘başarıları’ Müslümanların / İslam ümmetinin yüz karasıdır. Yüz karasıdır çünkü Siyonistler 51 yıl içerisinde, Müslümanların ikinci haremi olan mübarek Filistin topraklarında gerçek bir nifak üssü olan İsrail terör devletini çöreklendirmek için sayısız toplantılar, koşturmalar, ayak oyunları, bin bir türlü kurumlar, hesapsız paralar, devletler katındaki yoğun lobi faaliyetleri yürütürlerken, varlık sebepleri yeryüzünde fitneyi tamamen ortadan kaldırmak ve dini Allah’a has kılmak olan Müslüman ümmeti büyük bir ‘özveri’ ile sadece olanları seyretmiştir.

Şu anda Gazze Müslümanları avuç içi kadar topraklarında her türlü takdirin üstünde bir cihad yürütmektedirler. Ama İslam ümmeti tabir ettiğimiz kitlenin -maalesef- Gazze’de yaşananlara doğru dürüst üzüldüğü, İsrail’e bir öfke patlaması yaşadığı, Yahudi terör şebekesinin yapıp ettiklerini gündemine aldığı bile söylenemez.

Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseynî (ö.1974) 40’lı yıllarda Filistin topraklarında Siyonistlere karşı verilen mücadeleleri detaylıca anlattığı hacimli hatıratında o günkü Arap toplumunun, verilen mücadeleye duyarsızlığından, günlük hayatın tantanasına dalıp, bir eli eğlencede, bir eli hapır-hupur tıkınmada, tüketim çılgınlığıyla gününü gün eden eyyamcılığından yakınmaktadır. Kudüs Müftüsü buna şu bilgiyi de eklemektedir: Arap-İslam alemi böyleyken, Yahudiler davalarına hizmet etmek için gençlerine kemer sıkma bilinci veriyorlar, tutumlu olmayı, har vurup harman savurmamayı öğretiyorlardı.

Görüldüğü gibi 80-90 sene zarfında hemen hiçbir şey değişmemiştir.

Değişmeyen, sadece Arap ve Müslüman toplumların eğlenceye dalmışlığı değildir. Siyonistler 1948’den bu tarafa hız kesmeden şeytanın bile aklına gelmeyen pis oyunlarla Müslüman kavimleri etkisiz hale getirirken ve Mescid-i Aksa’yı, altında kazı yapma bahanesiyle uçurmayı planlarken Siyonizm’le mücadele sadece bir avuç aç biilaç Gazze halkının üzerine bırakılmış durumdadır. İslam ümmetinin, İsrail adındaki bu nifak şebekesine yönelik -ferdî çalışmalar dışında- hala hiçbir çabası, plan ve projesi bulunmamaktadır. Aksa Tufanı hareketi başladığı günlerde Suudi krallığının tertiplediği eğlence programının sürdürülmesi bu aymazlığın en sembolik göstergesiydi. Sadece Suudilerde değil, Türkiye dahil olmak üzere her beldede oyun ve eğlenceyi din edinmiş bir gençlik bulunmaktadır.

İçinde yaşadığımız toplumun sadece Gazze’de yaşananlara vurdum duymaz kaldığını sanıyorsak aldanıyoruz demektir.

Acı ama gerçek: Yahudiler, bir davaları olduğunu ve bu davaya hizmet etmeleri için tutumlu olmaları gerektiğini, hayatlarını eğlence ile tüketim çılgınlığıyla geçirmemeleri gerektiğini gençlerine vermişler. Acı ama gerçek: Toplumumuzda vur patlasın çal oynasından hiçbir şeyi duymayan, görmeyen ve bilmeyen ve önemsemeyen bir gençlik yetişmiş bulunmaktadır. Tıpkı Akif’in, kurdun yaydan fırlamış ok gibi kendisine doğru geldiğini gören ve bir tutam daha ot yeme gayretine düşmüş merkebi gibi…

Venhar