“Dünya Kupası” Çerçevesinde Futbolizmin İşlevleri

Aslında futbol güzel bir spor türüdür. Lakin burada iş, futbolla futbolizm ayrımında çatallaşmaktadır. İlki güzel bir spor dalı iken, ikincisi bambaşka yönelim, tasarım ve işlevleri ifade etmektedir. Aradaki fark, Rasulullah (a.s.)’ın bizzat teşvik ettiği bilinen at yarıştırmak ile, ganyan kumarının konusu olan profesyonel at yarışları arasındaki fark gibidir.

“Futbol sadece futbol değildir” sözü modern ve post-modern çağlarda futbolun işlevleri açısından çok şey ifade eden bir mottodur bilindiği üzere. Tabi bu sözde kastedilen futbol, bir spor türü olarak ayaktopu oyunu değil, bir toplum mühendisliği enstrümanı, kitle sevk ve idare aracı, kumar ve sömürü endüstrisi olarak profesyonel futbol, yani futbolizmdir.

Aslında futbol güzel bir spor türüdür. Lakin burada iş, futbolla futbolizm ayrımında çatallaşmaktadır. İlki güzel bir spor dalı iken, ikincisi bambaşka yönelim, tasarım ve işlevleri ifade etmektedir. Aradaki fark, Rasulullah (a.s.)’ın bizzat teşvik ettiği bilinen at yarıştırmak ile, ganyan kumarının konusu olan profesyonel at yarışları arasındaki fark gibidir. 

İlki meşru ve dahası sağlık ve sosyal ilişkiler açısından teşvik edilebilecek bir spor faaliyeti iken, diğeri meşruiyet alanının dışına çıkan ve daha ötesi meşruiyete karşı konumlanan cahili nitelikli faaliyeti ifade etmektedir.

Halen FIFA Başkanı olan Gianni Infantino, 2019 yılı Şubat’ında geldiği Türkiye’de bir medya kuruluşuna mülakat vermiş ve aynen şu ifadeleri kullanmıştı: “Türkiye’de futbol çok önemli bir role sahip. Genel olarak topluma yayılan bir önemi var. Türkiye’de futbol sadece bir numaralı spor değil. Bir numaralı din aynı zamanda. Öyle bile diyebiliriz.”

FIFA Başkanı’nın Mevdudi’nin “Dört Terim” adlı kitabını okuduğunu tabii ki zannetmiyoruz, fakat “din” kavramını iyi anladığını söylememiz mümkün. Tabii profesyonel futbolun “din” olma nitelik ve işlevinin Türkiye’yle sınırlı bir durum olmadığını ve belki dünya sathında en etkili bir modern zaman dini niteliğine haiz olduğunu söylemek abartılı bir tespit olmayacaktır.

Profesyonel futbol, bir yazarın isabetli teşhisiyle putubol bir kitle kontrol ve idare aracı durumundadır. Küresel çapta ve yerel düzlemde kimi futbol takımları ve bazı futbolcular kitleler için idol (put) haline getirilmekte, insanların tüm gündemleri ve yönelimleri bu idoller çerçevesinde belirlenmektedir.

Portekiz’i bir dönem dikta ile yöneten Salazar’ın, halkı “üç f” ile yönettiği ifadesi meşhurdur: Fado (müzik), fiesta (eğlence), futbol. Bu anlamda futbolizm, toplumlar için gerçek anlamda afyon olan bir dindir. Müstekbirler, kitlelerin önüne kurdukları futbol sahnesinde onları ninnileyip meşgul ederken, taraf olma, sevinme, öfkelenme, itiraz etme duygularını bu sahnede tatmin edip enerjilerini buraya kanalize ederken, arkada tuğyan ve sömürü çarklarını döndürmektedirler.

Futbolizm insanları öylesine aptallaştırmaktadır ki, asgari ücretle çalışıp geçim sıkıntısı çeken insanların, futbolcuların milyonlarca liralık transfer ücretlerini az bulup futbol kulüplerini haksızlıkla eleştirmeleri gibi trajikomik durumları ortaya çıkarmaktadır. İşin esası odur ki, futbolizm zaten bunun için vardır, ona yüklenen işlev tam da budur.

Her dinin kendine has kavramları, ölçüleri, ahkâmı ve ritüelleri vardır bilindiği gibi. Mesela geçtiğimiz ay Türkiye’de tam anlamıyla seküler bir dinin ritüel karnavalına tanık olduk. Ritüel ve karnaval sözcüklerinin aynı terkipte kullanılmasının garip karşılanacağını tabii ki biliyoruz, lakin bilinçli olarak kullanıyoruz. Zira yaşanan durum tam da böyle bir garabete karşılık geliyordu aynı zamanda. 

Evet, Türkiye’nin resmi dini Kemalizmin (TDK sözlüğünün vakti zamanındaki “Kemalizm Türkün dinidir” tanımını hatırlayalım) topluma dayatılan ritüelleri geçtiğimiz ayın başat unsurlarından biriydi Türkiye’de. İşte futbolizmin de kendine mahsus kavram, ölçü ve ritüelleri var. Bu ritüellerden biri de dört yılda bir düzenlenen “Dünya Kupası”.

1930 yılından bu yana dört yılda bir düzenlenen bu turnuva, profesyonel futbolun küresel bir etki ve gündem oluşturmasında etkili bir role sahiptir. Turnuva öncesi yıllarda ön eleme maçlarıyla da, aslında dört yılda bir gerçekleştirilen bir organizasyon olmanın ötesinde, gerek futbolun kitleler üzerindeki etkisinin küreselleştirilmesi, gerekse ulusal duyguların bu yolla da diri tutulması noktasında önemli bir etkiye sahip olmaktadır.

‘Futbolizm üstü hadis’ alır mıydınız!

“22. Dünya Kupası” organizasyonu bilindiği üzere Katar’da gerçekleştirilmektedir. Geçtiğimiz ay başlayan ve bu ay içerisinde sona erecek olan organizasyon için Katar’da yıllardır süren bir hazırlık süreci söz konusuydu ve resmi rakamlara göre turnuvanın Katar’a maliyeti 220 milyar doları buldu.

Katar, bu organizasyon için devasa sekiz stadyum inşa etti. Bilindiği gibi başta Rasulullah (a.s.)’ın şehri Medine olmak üzere, tüm İslam şehirleri mescid/cami merkezli inşa edilmiş ve bu merkez etrafında bir toplumsal örgütlenme ve işleyişe sahip olmuşlardır. Katar’ın başkenti Doha’nın kuşbakışı görünümüne bu açıdan bakıldığında “Dünya Kupası” için yapılan devasa stadyumlar sebebiyle Doha’nın stadyum merkezli bir şehir görüntüsü verdiği müşahede edilmektedir.

220 milyar dolar gibi birçok ülkenin bütçesini kat kat aşan bir parayı “Dünya Kupası”na ev sahipliği uğrunda harcayan, Firavun’un piramitleri misali devasa stadyumlarla futbolizm kültürüne tam anlamıyla teslim olan Katar’ın üstlendiği işlev, oynadığı rol bu şekilde apaçık ortada iken, Türkiye’deki çeşitli “İslami çevrelerin” (!) yayın organlarında, organizasyon güzergahlarına üzerinde hadis yazan panolar yerleştirilmesi, organizasyon kapsamında dayatılan alkol ve LGBT sapkınlığına direnmesi gibi hususlar üzerinde güzellemeler yapıldığını görmekteyiz.

Maalesef son 20 yıl içinde Türkiye’de de tanıklık ettiğimiz, asli meseleleri ıskalayıp, bozuk saatin iki defa doğruyu göstermesi üzerine odaklanmak ve oradan olumluluk efsaneleri çıkarmak şekildeki bütüncüllükten (dolayısıyla tevhidi kavrayıştan) uzak, parçacı bakış açısının burada da devreye girdiğine tanıklık ediyoruz.

Emperyalizmin, kapitalist yağma ve yığma kültürünün en etkili enstrümanlarından olan futbolizme teslim olmuş, kendisine tevdi edilen ona hamallık görevini şevkle yerine getirmekte olan bir ülkenin, bu organizasyon çerçevesinde alkol ve LGBT dayatmasına direnmesi parça olumluluğundan yola çıkarak bu ülkeyi tezkiye, dahası takdis etmek zihinlerdeki çıtanın tam anlamıyla yerlerde sürünmekte olduğunun açık ve acı bir başka göstergesi olmuştur.

Dünya bir zulüm gezegenine dönüşmüş iken, halihazırda başta İslam coğrafyasının birçok beldesi olmak üzere dünyada birçok bölgede çeşitli zulümler, işgal, savaş ve katliamlar devam ederken, insanların gündemini “cambaza bak” gözboyacılığıyla manipüle eden, türlü bahis/kumar oyunlarının enstrümanı durumundaki bir organizasyonu esastan değerlendirme bilincini dahi kaybetmiş bir “İslami” (!) algıyla karşı karşıya bulunuyoruz.

Muhtemelen bu algı düzeyiyle bu çevreler 7. asır Mekke’sinde bulunuyor olsalardı, Mekkeli müşriklerin Kabe’yi imar, haccı organize, hacılara su ve yiyecek temini gibi konulardaki gayretlerine bakıp onları tezkiye ediyor olacaklardı!

Panolara hadis asılmasına meftun olarak putubol futbolizmin bir İslam beldesini esir alması büyük fotoğrafını görmekten aciz kalanların, ez azından “Hemen yanı başındaki Yemen’de, Somali’de, Sudan’da milyonlarca çocuğun açlık yaşadığı, bu sebeple kitlesel ölümlerin olduğu bir dönemde 220 milyar doları futbolizmin organizasyonuna gömmek insanlıkla bağdaşabilir mi?” düzeyinde dahi bir itiraz dillendirmemeleri düşündürücüdür.

Bu asli meseleler yerine, panolara asılan hadisler ve farklı ülkelerden organizasyon için Katar’a gelenlere İslam’a tebliğ için irşat heyetleri görevlendirilmesi üzerinden Katar güzellemesi yapılması, İslam’ın, kendisini ona belli bir bilinç ve iddia düzeyinde nispet edenlerin çoğu tarafından dahi anlaşılamadığının ifadesidir. Oysa ortadaki manzara, İslam’ın tebliğine öncelikle Katarlıların ihtiyacı olduğunu göstermektedir.

Futbolizmin Sisi arasında bir darbeci Sisi…

Futbolizmin türlü işlevleri arasındaki bir işlevinin de, zalimleri, katilleri dünya kamuoyu ve kendi halkları nezdinde meşrulaştırmak olduğu Katar’daki organizasyonda bir kez daha müşahede edilen bir durum oldu. Bu organizasyon kapsamında, şimdiye kadar Arap dünyasında Siyonist işgalin meşrulaştırılmasına karşı direnen az sayıdaki ülkeden biri olan Katar’a ilk defa siyonistlerin bir uçağı iniş yaptı mesela.

Mısır’da, darbeyle yönetime el koyan, binlerce Müslümanı Rabia meydanında hunharca katleden, seçilmiş devlet başkanının mahkeme salonunda gözler önünde ölümüne yol açan darbeci Sisi’nin saygıdeğer bir konuk olarak ağırlandığı, İstanbul’un göbeğindeki konsolosluklarında Cemal Kaşıkçı’yı kıtır kıtır doğrayan Suud’un katil prensinin sırıtarak pozlar verdiği, katillerle, onlara bugüne kadar katil diyenlerin hiçbir şey olmamış gibi sırıtarak dostluk fotoğrafı çektirdiği  bir organizasyon oldu.

Batılı emperyalistlerin kışkırttığı savaşın dokuzuncu ayında Ukrayna üzerinde işgalci Rusya’nın füzeleri uçuşmaya, çoluk-çocuk ayırmadan katletmeye devam ettiği bir dönemde, o katil füzeler yerine, futbol topunun ekranları meşgul ettiği, dünyanın gündemini belirlediği bir organizasyon oldu, ila ahir.

Evet, Katar’daki futbolizm karnavalı zalimleri aklayıp-paklayan, maç saatlerinde ekranlara kilitlenen kitlelerin bakışlarını top cambazlarına odaklayıp gündemlerini manipüle eden nitelikte sürüp bu ay sonuna doğru sona erecek. Ardından kitleler tabii ki kendi haline bırakılmayacak. Bir süre bu organizasyonun futbol uzmanlarınca (futbolizmin rahiplerince) yapılacak değerlendirmeleriyle gündemleri meşgul ve manipüle edilecek, ardından yerel ligler ve yanı sıra 2026 kupası için başlayacak süreç… Böylece sürüp gidecek.

Akledenler akledip bu kısır döngüyü kıracak ve futbolizm illüzyonundan gerçek hayata, asli mükellefiyetlerine uyanacak, aklını kullanmayanlar rics/pislik içinde kalmaya, emperyalist odaklarca rahatlıkla güdülen sürüler olmaya devam edecekler.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi futbolizmin “haccı” niteliğine haiz bu organizasyon sona erdiğinde, kendilerini İslam dâvâsına nispet ettikleri halde, futbolizm ve din kavramı konusunda futbolizmin “baş rahibi” konumundaki FIFA Başkanı kadar dahi bir kavrayış düzeyine sahip olmayanlara, kendilerine takdim edilen “futbolizm üstü hadis” paketine fit olmalarının utancı kalacak.

Bu utancı yaşamak ve muhasebe yaparak gerçek anlamda güncel bir tevhidi kavrayışa yönelmek çabası ile, Katarlı irşat heyetlerince hidâyetlerine vesile olunan şu kadar insan haberleriyle teselli bulmak arasında bir tercih yapacaklardır muhakkak ki.

Katar’ın hissesine de, futbolizme hamallık yapmanın ve bir ay boyunca tam anlamıyla bir zalimler geçidi olmanın utancının yanısıra, devasa Amerikan üslerinin yanında, artık sekiz adet de devasa futbolizm mâbedine sahip olmanın gururu (!) kalacaktır.

Bize ise, artık İslam’ı kendilerini İslam dâvâsına nispet edenlere bile anlatamıyor olmanın teessürü kalmış olacak. Evet, İslam’ı, kendilerini İslam dâvâsına nispet edenlere bile anlatamıyor olmanın teessürü…

İktibas Dergisi Aralık Ayı Yorumu