İnsanlıktaki çözülmeler geneldir. Dünyanın âdeta küçülmesi, bir ucunda yaşanan bir durumun, bir dalganın dünyanın diğer ucuna anında yansıması günümüzün bir gerçeği ve olgusu. Hemen her şey bir küçük nesnenin içinde.
Bir medeniyet toplamında bulunanlar söz konusu dalganın etkisindedir. Dünyanın hemen her yeri için geçerli. Yani diji nesnelerin girdiği yerler etkilenme alanında.
Her milletin kendine özgü bir ruhu var. Medeniyet olgusu insanları besleyen asıl ruhu oluşturur. İslâm medeniyeti dairesinde ve ortamında bulunanların yaşadığı ve taşıdığı ruh, içten içe bir bilinç oluşturuyor. Kendiliğinden oluşan bir hâl olarak tanımlanabilir. Bir köye vardığınızda oranın kokusu kendine özgüdür. Tezek kokusu, hayvan kokusu, toprak kokusu. Orada yaşayanların belki de hiç farkında olmadıkları bir atmosferdir bu.
Kentleri saran kokular ise çok farklıdır. Hatta koku alma yetisi bile farklıdır. Belki de bir kokusuzluk duyarsızlığı denilebilir buna. Araçların ürettiği kokular, mazot, benzin, gaz ve çeşitleri. Yağlar, terler, parfüm, sigara ve alkol kokuları ortamlarına göre ağırdır. Bunlara karşı duyarlığı olanlar o ortamlara girdiklerinde rahatsız olurlar.
Toplumsal veya insanların dalgalar hâlindeki çözülmeleri öylesine hızlı gelişiyor ki, neyin ne ve nasıl olduğunun bile farkına varılamıyor.
1970’li yıllarda mini etek, İspanyol paça, uzun favoriler bile iletişimin bu kadar hızlı etkili olmadığı zamanlarda en ücraya kadar hızla yayılıyordu. Köydeki bir delikanlının, bir kızın etkilenmesi ve bu hayata yönelmesi yadırgansa bile etkileyiciydi.
Bugüne geliyoruz… Nesnelerin durduk yerde etkisini çok hızlı gösteriyor.
Siyasal çekimeler yaşanıyor. Toplumun sosyolojik hızlı değişiminin nedenleri üzerinde duruluyor ve kitleler birbirini suçluyor, ağır hakaretlerde bulunuyorlar. Fakirleşme ya da tüketim dalgasının etkisiyle kabak çiçeği gibi birden açılan ve büyüyen bir etki alanı var. Kentten uzak, bir köyde, bir mezrada bile bir kızın açılıp saçılması, kendini teşhir etmesi, bir delikanlının bu dalganın etkisinde kalarak saldırganlaşması siyasal olmaktan çok sosyolojiktir. Muhalefet edenlerin saldırı konusu ettikleri kimi durumları, ahlâkî çözülme ve sapkınlıkları savunuyor olmaları tam bir açmaz ve çelişki.
Sapkınlıkların geçerli ve meşru kılınması için özel çaba gösterenler var. Bunların doğuracağı sonuçlar bilinerek hiç de hesaba katılmıyor. Ahlâksızlıklar ve sapkınlıklar sıradanlaştırıldığı gibi bir insan hakkı olarak da savunuluyor.
Tüketim, moda birbiriyle bağlantılı. Bu özellikle de modernizmin acımasız etkisi oluyor. Modernizm bu bağlamda bir ideolojiye dönüştürülüyor.
Zihnin tazelenmesi, kendini bulabilmesi için İslâm düşünce ve medeniyetinin özüyle yaşanılırlığına bağlı.
Gençleri suçlamak, geçmişi övmek kolay. Fakat işine gelenler özellikle tercih ediliyor. Bir Müslüman’ın örnek alacağı Peygamberidir. Peygamberin yaşama tarzı, sadeliği, inceliği nedense dikkate alınmıyor. Bir hurmanın bile hesabını yapan, bunun doğuracağı sonuçları bilen Peygamber yaklaşımıyla değil de günümüz modernizminin aşırılığı ve rekabeti içindeki dalgalar ve savruluşlar tercih ediliyor. Sahabilerin yaşama tarzındaki içtenlik ve bağlılık yerine övgücüler, pohpohlayıcılar, şakşakçılar tercih ediliyor. Hazreti Ömer adaletini pankart yapanlar, slogan olarak kullananlar onun ahlâkından, tutumundan zerre nasiplenmiyorlar. Yaşama tarzı ise asla benimsenmiyor.
Modernizme bağlı tüketimin şaşaası içinde debeleniliyor. Sonra da gençlikten ve insandan yakınılıyor. İslâm inanç ve ahlâkının yaşanırlığı tercih edilmedikçe söylenenler ve yakınmalar boşa olur.
Yabancı gibi yaşayanların, bir yabancının mankenliğini yapanların yakınmaya ve vahlanmaya hakları yoktur. İnsan, ancak kendi değerleri içinde var olur da yaşarsa bir anlamı olur.
Ali Haydar Haksal/Milli Gazete