Yüksek duvarlar ve dikenle tellerle çevrili devasa binalar, göztleme kuleleri, etraftaki olağanüstü koruma kalkanları arasında dikilen yüzlerçe toplama kampı. Çin bu kampların ‘eğitim merkezleri’ olduğunu iddia etse de başta BM, dünya medyası, STK’lar ve bu kamplardan kaçanların anlattıkları ise vahşetin aynası oluyor. 3 mılyonu aşkın Doğu Türkistanlının sudan sebeplerle tıkışıtırıldığı kamplara bu defa BBC mercek tuttu. Kamplarda tutulan Kazak müslümanlar yaşanan vahşeti anlattı. Kazak asıllı bir Çin vatandaşı olan Aybota Serik’in babası Çin hükümetinin “mesleki eğitim merkezleri” adını verdiği gözetim kamplardan birisinde tutuluyor. Aybota ise bu kamplara “hapishane” demeyi tercih ediyor. Çin’in Şincan Uygur Özerk Bölgesi’nin kuzeyinde Tarbagatay şehrinde imamlık yapan babası Kudaybergen Serik, Şubat 2018’de polis tarafından gözaltına alındı ve Aybota o günden beri babasından haber alamıyor.
“Babamın neden tutuklandığını bile bilmiyorum, Çin yasalarına aykırı herhangi bir şey yapmadı, mahkemelerce yargılanmadı” diyen Aybota, babasının fotoğrafını okşayıp gözyaşlarına boğuluyor.
Şincan’dan bir şekilde kaçarak kurtulan Kazaklar Kazakistan’ın başkenti Almatı’da bir araya geliyor. Burada birbirleri ile dayanışan ve geride kalanlara yardım için örgütlenen Kazakların anlattıkları kan donduruyor. Küçük bir ofiste, Kazakistan hükümetine Çin’in “politik yeniden eğitim kamplarında” kaybolan akrabalarını kurtarması için çağrıda bulunan bir kampanya organize ediyorlar.
2016 senesinde Almata’ya taşınan Nurbulat Tursuncan, yaşlı akrabalarının Kazakistan’a taşınamadığını çünkü Çin hükümeti tarafından pasaportlarına el konulduğunu anlatıyor. Bekmurat Nusupkan ise Çin’deki akrabalarının telefonda konuşmaktan ya da Çin’in mesajlaşma uygulaması WeChat’te yazışmaktan korktuklarını dile getiriyor. Bu korkularında haksız da sayılmazlar: “Şubat 2018’de kayınpederim beni ziyarete geldi. Bizim evden Çin’deki oğlunu arayıp telefonda konuştu. Bundan kısa bir süre sonra oğlu Baurzan gözaltına alındı. Söylendiğine göre Kazakistan’la iki ya da üç telefon görüşmesi yapmış ve bu sebeple politik kampa gönderilmişti.” İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) yetkilileri, kanuni prosedürler işletilmeden tutuklamalar yapıldığını, alıkonanların ne aileleriyle ne de avukatla görüştürüldüğünü söylüyor.
Orinbek Koksibek bu kamplarda aylarını geçirmiş bir Kazak, “7 gün cehennemi yaşattılar bana orada,” diye söze başlayıp kendisine yapılan işkenceyi anlatıyor: “Ellerim kelepçeliydi, bacaklarım birbirine bağlıydı. Beni bir çukura attılar ve tam ben ellerimi kaldırıp yukarı bakmaya çalışırken üstüme su dökmeye başladılar ve ben de çığlıklar attım. “Daha sonra ne olduğunu hatırlamıyorum. Ne kadar o çukurun içinde kaldım bilmiyorum ama mevsim kıştı ve hava çok soğuktu. Benim vatan haini olduğumu, iki vatandaşlığımın olduğunu, borcum olmasına rağmen topraklarımın olduğunu söylüyorlardı.” Suçlamaların hepsinin yalan olduğunu söylüyor.
Bir hafta sonra Çince dilbilgisi ve Çince şarkılar öğrettikleri başka bir kampa gönderildiğini ve ancak 3 bin kelime öğrenirse salıverileceğini söylediklerini anlatıyor. “Çince’de “yeniden eğitim kampı” diyorlar bu kamplara ama bütün istedikleri eğitimse, neden insanları kelepçeliyorlar? “Kazakları tutukluyorlar çünkü biz Müslümanız. Ama neden hapsedersin ki? Çin’in istediği bütün Kazakların Çinliye dönüşmesi. Bütün bir etnisiteyi yok etmek istiyorlar” diyor.
Karar