Erkeğin sazını coşturan, kadının mızrabıdır. Erkeğin şeref ve kıymeti, kadına olan ihtiyacını kavradıkça iki kat artar.
Erkeğin çıplaklığını kadın örter. Aşkın gömleği ise, gönlü kapan güzelliktir.
Hak aşkı onun kucağında olgunlaşır. Bu nağme onun sessiz mızrabından oluşur.
Kâinatın kendisiyle övündüğü Rasulullah (sav), onu dünyamızda sevdiği üç şey arasında andı: Namaz, güzel koku ve kadın.
Onu bir hizmetkar gören Müslüman, Kur’an’ın hikmetini zerre kadar anlayamamıştır.
Eğer dikkat kesilirsen, anneliğin insanlık için bir rahmet olduğunu göreceksin. Çünkü onun nübüvvete nisbeti vardır.
Onun şefkati, Peygamberin şefkatidir. Anne şefkati, kavimlerin karakterini oluşturur.
Annelik bizim varlığımızı olgunlaştırır. Bizim kaderimiz, onun yüzünün çizgilerinde yazılıdır.
Eğer kelimelerin özüne inebilir ve manasının inceliğine erersen, ‘Ümmet’ sözünde çok derin manalar bulursun.
“Kün feyekûn” harfinin maksadı (olan Rasulullah): “Cennet annelerin ayakları altındadır” buyurdu.
Millet, ancak anneleri yüceltmekle oluşur. Yoksa hayati işleri çok ham kalır.
Hayatın gidişatına hararet ve hareket veren anneliktir. O bize hayatın sırlarını keşfettirir.
Irmağımızın kıvrımları, dalgaları, girdapları ve kabarcıklarının tümü anneliktendir.
O bilgisiz köylü kızı, o bodur, o şişman ve asaletsiz.
Yontulmamış, eğitilmemiş, konuşmayı beceremeyen o basit köylü kızı.
Gönlü annelik acılarıyla ızdırap çeken ve inleyen, gözlerinin etrafı morarmış.
Millet bu özellikteki bir annenin kucağından gayretli ve imanlı bir Müslüman elde ederse,
Onun çektiği acılar, varlığımızı güçlendirir. Onun bu gecesi, sabahımızın aydınlığıdır.
Bir de nazik karakterli, ince yapılı bir kadın düşünün. Bakışında mahşerler kaynamakta.
Onun fikri batı uygarlığının ışığı ile aydınlanmış, görünüşte kadın amma kendisinde gerçek kadınlıktan eser yok.
Gözündeki cilveler, İslam Milleti’ni birbirine bağlayan bağları koparmaktadır.
Kendisinde haya duyusu kalmamış, hürriyetinin sonucu küstahlık ve fitnedir.
Onun ilmi, annelik yükünü taşıyamadı ve onun karanlık gecesinde bir tek yıldız doğmadı.
Bizim bahçemizde böyle bir gül açmasa daha iyidir. Milletin eteğinden bu yara yıkansın daha iyidir.
Yıldızlar kadar sayısız “lâ ilahe illallah” diyen (mümin)ler, çağın karanlığı içinde gözleri kapalı durmaktadır.
Daha yokluktan varlığa geçememiş, daha bu nicelik ve nitelik dünyasının dışındadırlar.
Bugün görünmeyen tecellilerimiz, bugünkü varlığımızın karanlığında gizlenmiştir.
Onlar daha bir gülün yaprağına konmamış bir çiğ tanesine benzer. Onlar bahar rüzgarının yaralamadığı binlerce gonca gibidir.
İşte bu, oluşumu mümkün olan lale tarlaları annelerin bahçesinden oluşur.
Ey keskin bakışlı insan, bir milletin sermayesi para, kumaş, gümüş ve altın değildir.
Onun gerçek servet ve sermayesi sıhhatli, taze ve güçlü kavrayışlı, çok çalışkan ve çevik evladdır.
Kardeşliğin ince ve derin manasını koruyan annelerdir. Kur’an’ı ve milleti kuvvetlendiren annelerdir.
(Muhammed İkbal, İslam Toplumunun Yapısı, Trc. Ali Yüksel, İst-2011, s. 95-97)