10 Kasım’da Kasılan Bir Ülke

10 Kasım’larda çalan siren; Müslüman saatin durduğunu gösteriyor. İslâm, bütün kurumlardan, siyasî, iktisadî, kültürel hayattan tasfiye edildi. Bu ülkenin medeniyet birikimi hem aşağılandı hem de inkâr edildiği için günler gün olmaktan çıktı çıkarıldı 10 Kasım’da yapılanlar gibi.

Her 10 Kasım’da bu zihniyet, çaldırdığı sirenlerle hayatı durdurmaya çalışmasıyla, ülkeyi ve insanlarını cehalet dönemine götürüyor. Son yıllarda hızla artarak (sebepleri ne olursa olsun) laisizmin, sekülerizmin hâkim olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Her kesim; Atatürk kutsaması ve tabulaştırması yapıyor. Kemalizm, din katına yükseltildi. Anıtkabir tapınak gibi gösterilmeye çalışılıyor. Kemalizm, seküler bir dine dönüştürülmek isteniyor.

İslâm sadece bireysel bir inanç olarak gördürüldü. Kur’an-ı Kerim’in reddettiği din algısı, ‘din’ haline getirildi. Aydınlarımızın ifadesiyle bu yapılanlar ‘kültürel inkâr’dır. Dinde olmayan uygulamalarla ‘İslâm’ın karşı karşıya getirmesine toplum alıştırıldı. Anormaller normalleşti. İslâmî kimlik de yok edilme sürecine sokuldu. Zihnimiz felçleşmiş, çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşmüş durumda. 

Asliyetimize/özümüze dönmemiz, kendi kutsallarımızın yerine konanları “Lâ” süpürgesiyle kaldırmamız şarttır. Bu ülkenin köklü bir zihniyet devrimine ihtiyacı var. Bizim önce kendimizi bilmemizi, kendimizi bulmamızı, kendimiz olmamızı sağlayacak, sonra da kendimizi aşmamızı, başka insanlara, dünyalara, çağlara ulaşmamızı mümkün kılacak, kendimiz kalarak değişimi bilecek yapıya âcil ihtiyacımız var. 

Uzun soluklu bir medeniyet tasavvuru yolculuğuna… 3 Z Yolculuğuna… Zihin, Zemin ve Zaman inşasının yorucu, zorlu kendi medeniyetimizin istikamet yolculuğuna…

Zihnimiz bize ait değil. Zemin, İslâm’dan arındırıldı, sekülerleştirildi, çıkar çatışmalarının arenasına dönüştürdü. Ülke Batılılar tarafından işgal edilmedi ama zihnen işgal altında. Ayağımızı bastığımız zemin, ayağımızın altından kayıyor; iki asırdır kaygan zeminlerde patinaj yapıyoruz yalnızca. Seküler Türkiye’de zamanın saatleri İslâm’a ayarlı değil artık. 

10 Kasım’larda çalan siren; Müslüman saatin durduğunu gösteriyor. İslâm, bütün kurumlardan, siyasî, iktisadî, kültürel hayattan tasfiye edildi. Bu ülkenin medeniyet birikimi hem aşağılandı hem de inkâr edildiği için günler gün olmaktan çıktı çıkarıldı 10 Kasım’da yapılanlar gibi. 

Toplum kültürel intiharın eşiğine sürüklendi. Toplumun tarih bilinci linç edildi; tarihsiz, hafızasız, köksüz bir toplum ve mankurtlaşmış, metamorfoz yemiş bir aydın icat edildi; 

Yapılan inkılaplarla medeniyet dinamiklerimiz dinamitlendi, her türlü zulüm, katliam, ‘Batı uygarlığı’ maskesiyle yapıldı/yaptırıldı. “Her nefis ölümü tadacaktır” ilahi hüküm ve “Zevkleri bıçak gibi keseni -ölümü- çok hatırlayın! Ölümü en çok hatırlayıp ölümden sonrası için en iyi hazırlık yapanlar zeki adamlardır.” 

Peygamber buyruklarını hiçbir güç kaldıramaz/unutturamaz. 10 Kasım’ı da farklı bir gün yapmaz/yapamaz. Uğraşanlar, iman taraflarını kaybettiklerini fark edemezler. Kim olursa olsun herkes yaptıklarının hesabını vereceği “Mahşer Günü”nden kaçamaz, vereceği hesaptan da kurtulamaz. 

Ülkedeki güç ve çıkar odakları güçlerini ve menfaatlerini pekiştirdi. Kimsenin kimseye tahammülü kalmadı. Herkes birbirini susturmakla meşgul. 10 Kasım’ları bile konuşmadan, sadece tartışılmaz dogma hâline getirerek normal gün olmaktan çıkardık. 

Şunu herkese hatırlatmamız lazım: Sirenlerle kısmak istenilse de ölümün sesi bütün seslerin üstündedir. 

Ölüm; sessiz çığlıktır. Hayatı ancak veren durdurabilir. O’ndan başka da hayatı durduracak kimse yoktur. Zira hayatı da ölümü de O yarattı. Ölen ölmüştür. İnansanız da inanmasanız da hakikat bu. Ne yaparsanız yapın, hayatı durduramazsınız. O hayatı siz vermediniz. Hayatı ancak onu yaratan durdurabilir. Ezelî ve ebedî olan yalnız Allah’tır. Sizi yaratan, yaşatan, rızkınızı veren de alan da O’dur. Hayatı durdurmak istiyorsan sirenlere uyma yerine seni huzuruna çağıran, o büyük buluşmanın vesilesi ezanın davetine icabet ederek, Rabbinin huzuruna çıkarak hayatı durduracaksın. Büstlere eğilme, saygı duruşunda bulunma yerine yalnız ve yalnız Allah’ın huzurunda eğileceksin. Sadece ve sadece O’na kulluk edeceksin. Değişik şekillerde kutsallaştırdıklarının, tapma yerine koyduklarının hepsini bırakıp, unutup yaratan Allah’ı unutmayacaksın. Dijital işgal ile uyuşturulmuş, internet, sosyal medya, akıllı telefon, vb. ile esir alınmış vaziyete sokulmuş insanımız, bu esaretten kurtulmadıkça düşünemez, hissedemez, hassasiyetlerini duyarlılıklarını kaybetmekten kurtulamaz. Hâl böyle olunca alıştırıla alıştırıla algı operasyonlarına uğraya uğraya Müslümanca düşünme (zihin), Müslümanca yaşama (zemin) ve Müslümanca duyma (zaman) melekelerini yitirdiğimiz için, esen rüzgârlar bile bu toplumun direnme, dirilme ve var olma temellerini sarsmaya yetiyor.

Çıkış yolu; Müslümanca duyma, kavrama ve düşünme melekeleri gelişmiş, bütün disiplinleri, sil baştan yeniden inşa edecek uzun soluklu bir medeniyet tasavvuru yolculuğuna soyunmuş, vahyin ihya ettiği, Mümin kimlik-kişilik-şahsiyet inşasını gerçekleştirecek nesil geliyor. Bunun için zihnini Müslümanlaştıracak, zihnini çağdaş hurafeler çöplüğünden arındıracak, bir zihniyet devrimi yapacağız, yapmak zorundayız!

Müslüman Zihni, Müslümanca Yaşama Zemini ve Müslüman Zamanı’nın inşasında buluşacağız İnşallah. Hak-Bâtıl, Hilâl-Haç mücadelesi bitmez. 

Belli olan safımızdaki yoklamayı kaybetmeyelim!

Akit / Yaşar Değirmenci