Suudiler Kabe’ye Saygısızlık Yapmışlar!

İşgalci Suudi hanedanının Kâbe maketine saygısızlık etmesinin, İsrail askerinin Gazze’de (daha önce ABD askerlerinin Irak’ta) Kur’an üzerine bevletmelerinden hiçbir farkı bulunmamaktadır. “Hatta Suudilerinki daha da büyük…” de demiyorum çünkü Suudi yönetimindeki zevatla İsrail yönetimindekiler arasında kayda değer bir fark görmemekteyim.

Suudi Arabistan’da, Veliahd Muhammed b. Selman’ın marifeti olarak, başkent Riyad’da bir festivalin açılış töreninde Kâbe maketi dekor olarak kullanılmış. Muhafazakâr gazetenin başlığına bakarsak, “çok büyük bir saygısızlık; utanmaz arlanmaz bir pişkinlik” sergilenmiş. Sabık Diyanet Reisi Mehmet Görmez de İslam’ın Harim-i İsmetinin haleldar edildiğinden yakınmış.

Müslüman mahallesinde hayatı ve olayları bir bütün olarak algılama ve değerlendirmedeki pespayelik her yere ve her olaya damgasını vurmuş bulunmaktadır. Sanırsınız ki Suudilerden Kâbe’ye ilk defa bir saygısızlık yapılmıştır!

Öncelikle şu hususu belirtmek isterim: İşgalci Suudi hanedanının Kâbe maketine saygısızlık etmesinin, İsrail askerinin Gazze’de (daha önce ABD askerlerinin Irak’ta) Kur’an üzerine bevletmelerinden hiçbir farkı bulunmamaktadır. “Hatta Suudilerinki daha da büyük…” de demiyorum çünkü Suudi yönetimindeki zevatla İsrail yönetimindekiler arasında kayda değer bir fark görmemekteyim.

Her kim “dînî hassasiyeti” icabı Suudilerin Kâbe maketine saygısızlık etmesinden, buradaki büyük saygısızlıktan ve utanmaz-arlanmaz pişkinliklerinden yakınıyorsa, meseleyi yarım-yamalak anlamış demektir. Zira Kâbe’nin maketine yapılanı görüp de Kâbe’nin kendisine ve temsil ettiği yüce değerlere yaptıkları kepazelikleri görmemek tutarlılık değildir. Suudilerin Allah’a, İbrahim’den Muhammed’e (sav) Allah’ın nebîlerine, Allah’ın Kitabına ve İslam’a saygısızlıklarının en somut belgesi, 7 Ekim 2023 öncesinde İsrail’le imzaladıkları İbrahim Anlaşması’dır. Böyle bir anlaşmaya sırf ‘İbrahim’ adını vermeleri bile makete yapılan saygısızlığı unutturacak derecede büyük bir İbrahim ve Kâbe düşmanlığıdır. İbrahim’in (as) kırdığı putların varisleri Suudiler vasıtasıyla İbrahim’den intikam almakta, put düzenlerine iade-i itibar yapmaktadırlar. Suudiler Müslümanların ‘Harameyn’ beldelerini İngilizlerin mihmandarlığında Suudi Arabistan yaparak İslam ümmetinden koparmışlarsa, İslam’ın harim-i ismeti yeni kirletiliyormuş gibi tepkiler vermenin anlamı yoktur. Bilahare mihmandarlık Amerika’ya intikal etti. Abdurrahman Sudeys adındaki Kâbe imamı 2018 yılında, ABD ile Suudi Arabistan dünyayı birlikte yönetiyoruz diye Allah’a hamd ederken İslam’ın harim-i ismetinin kirletildiği tepkilerini pek duymamıştık. Keza birinci Körfez Savaşı’nda Amerikan uçakları Dahran şehrinden havalanmışlar ve bir başka Müslüman beldesi olan Irak’ı bombalamışlardı da yorgun düşen(!) ABD hınzırcıkları kafelerde Arap kızlarıyla stres attılar diye başlıklar atılmıştı. Zahir, bu da Kâbe’ye saygısızlık olarak kabul görmemişti.

Birinci Körfez Savaşı günlerinde yaşı küçük olanlar ya da hadiseleri unutmuş olanlar 7 Ekim’den bu yana Suudi yönetiminin Gazze’de, Filistin’de ve Beyrut’ta yaşanan Müslüman kıyımına nasıl kör-sağır-dilsiz ve kalpsiz kesildiklerini yani kalplerini ve kulaklarını kendi elleriyle mühürlediklerini, gözlerine perdeler indirdiklerini gayet net olarak görebilirler. Prens Muhammed b. Selman’ın ABD’de yayınlanan The Atlantic Dergisi’ne verdiği beyanatta Filistin meselesi beni ilgilendirmiyor dediğini de kimse duymamış olamaz. Nitekim gerçekten de ikinci yılındaki ABD-İsrail Müslüman katliamı, fiili olarak Suudi devletini hiç mi hiç ilgilendirmemektedir. Çünkü onlar ‘İbrahim’ adını verdikleri anlaşmalarla, her şeylerini olduğu gibi vicdanlarını da ABD-İsrail’e satmış bulunmaktadırlar.

Suudilerin Kâbe maketine yaptıklarıyla kıyas bile edilemeyecek bir başka saygısızlıklarından bahsetmeliyiz. Suudi Arabistan (Suudi Amerika) yönetimi İslam’ın en muhteşem ibadetlerinden olan, Kâbe’nin de tevhid akidesinin de İbrahim (as)’ın mirasının da en büyük temsili olan haccın hiçbir kafirin uykusunu kaçırmadan, haccın hac olduğu hissedilmeden, aslına, enbiyanın sünnetine uygun şekilde yapılmamasının garantörüdürler. İngilizler Mescid-i Haram’ı ve haccı Suudilere teslim etmeseler de Hacca-Umreye varan her Müslümanı resmi üniformalarıyla İngiliz askerleri karşılasaydı, bu durumun dünya Müslümanları nezdinde bir infiale neden olması ihtimali vardı. Lakin İngiliz, Fransız ve Amerikan askeri görünmeyip, onun yerine Suudi üniformasıyla karşılaşıldığı için kimseden ses çıkmamakta, İslam haccının Müslümanların elinde olduğu sanılmaktadır. Halbuki İslam haccı ele geçirilmiş, gasp edilmiş, Kudüs’ten önce o işgal edilmiş vaziyettedir.

Uzun asırlar sonrasında belki ilk defa hacda, hacca yakışır şekilde bir eylem düzenlenmişti. 1987 yılı haccında İranlı hacılar Cuma günü Mekke’de ‘müşriklerden beraet’ yürüyüşü yapacaklardı fakat Suudi yönetimi İranlı hacılara tuzak kurmuş, şeytan yerine İranlı hacıları taşlamış, İsrail’e yapması gereken saldırıyı İranlı Müslümanlara yapmıştı. İranlı hacıların “Merg ber Amerika, merg ber İsrail” sloganları atmaları Suudiler tarafından bağışlanmamıştı.

Kâbe’nin yanı başındaki oteller ve Zemzem Tower, adıyla bile zemzeme ve Kâbe’ye meydan okumaktadır. Zemzem Tower’ın içindeki marketlerde, ürünleriyle Siyonizm konuşlanmış, Kâbe’ye meydan okur vaziyettedir. Bilhassa Pepsi ve Nestle gibi ürünler girer girmez göze çarpmaktadır.

Mekke caddelerinde trafik tabelalarında “Non-Muslims” yazısına rastlamak mümkündür (son durumu bilmiyorum). Güya gayri Müslimlerin Harem’e giremeyeceklerine işaret edilmektedir. Ama öyle anlaşılıyor ki trafik levhaları sadece göz boyamakta, Müslümanları aldatmaktadır. Çünkü ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail’in gayri Müslimleri Harem’e Müslümanlardan daha rahat ve yetkili olarak girmektedirler.

Sadede gelecek olursak, İslam’ın harim-i ismeti yeni ve Kâbe maketi vasıtasıyla kirletilmiş değildir. Bilakis Kâbe maketine yapılan, Suudilerin cürümleri yanında ‘masum’ bile kalmaktadır. Muhammed b. Selman’ın etkili kılındığı Suudi Arabistan yönetimi, Rasûlullah’ın (sav) müşriklerden İslam’a fethettiği Mekke’yi ve hicretle Darusselam yaptığı Medîne’yi yeniden müşriklere iade etmek için elinden geleni ardına koymamakta, Türkiye’nin yaşadığı laikleşmeyi buraya getirmek için var gücüyle çalışmaktadır. Müslümanlara düşen ise artık ölümcül uykudan uyanıp, eşyayı aslına uygun şekilde okumaları ve doğru zamanda doğru tepkileri göstermeleridir. Kısacası dini Allah’a has kılmalarıdır.

İktibas Dergisi Aralık Sayısı