Ramazan’da SiyoNazi Zulmü Neden Azgınlaşır?

Ramazan’da Cuma zulmü, 1948 yılından beri süregelen Filistin’in işgali sorununun ve bu sorunun merkezinin Kudüs oluşunun göstergesi olarak değiştirilemez bir gündem maddesidir. Çünkü ABD-İsraili Kudüs üstünden kanıksatılmış çaresizlik duygusunu daha kalıcı hale getirmek için zikrettiğimiz kararları almaktan vazgeçirilecek olsa bile, Filistin’in ve Kudüs’ün onlar tarafından işgal edilmiş olması gerçeği yaman bir hakikat olarak hep orta yerde durmayı sürdürecektir.

Sıcak gündem Gazze
Aslında bu sıcak gündem, ABD-İsraili’nin Filistin’in işgalini resmileştirdiği(!) 1948 yılından beri var olan bu büyük sorunun sadece bir yönünden ibarettir.
Ama bizler Filistin’in tümüne yayılmış olan bu zalim ve kanlı işgal sorununa yoğunlaşmayalım diye, malum medyadaki işleyişe tabi olarak Batı Şeria’daki zulmün geriye itilmesiyle Gazze’deki zulüm gündemine, Gazze’dekinin geriye itilmesiyle de Batı Şeria’dakine… yönlendirilip duruyoruz.

Zikrettiğimiz gibi ortada olan tek gerçek Filistin’in işgalinden ibarettir ve bu gerçeğin merkezinde ise daima Kudüs vardır.

Nitekim malum medya, ABD Başkanı Trump’ın geçtiğimiz Perşembe günü HAMAS’ı tehdit haberini servis ederek, bunun üzerinden Gazze’de yeni bir katliam ihtimalini peşinen normalleştirmeye çalışmakla yetinmedi, aynı günün gecesinde yani Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gecede Kudüs’te Ramazana özel bir zulüm haberini de “mutlulukla” iletti.
Vakti özellikle vurgulayışımız, Ramazan nedeniyle Kudüs’ün Haremi olan Mescid-i Aksa’da kanıksatılmış çaresizlikle beklemeye alıştırıldığımız SiyoNazi zulmünün tekrarında bir sapma ya da değişme olmadığını belirtmek içindir.

Bundan yaklaşık bir ay önce Ramazan’ı Müslümanlara zehir etmek için Mescid-i Aksa’ya girişlerde yaş sınırı getiren ABD-İsraili, dünkü Cuma’dan geçerli olarak Batı Şeria’dan gelecek Müslümanların Mescid-i Aksa’ya girişlerini de ayrıca polisten yazılı izin alma şartına bağladı.

Buna göre İşgal güçleri Cuma için Mescid-i Aksa’ya zaten 55 yaş üstü kadınlar ve erkeklerle 12 yaşından küçük çocukların girmesine izin veriyorlardı; şimdi aynı yaş grubu şartına bağlı olarak Batı Şeria’dan gelenler, önce işgal gücünün polis birimine başvuracaklar ve onlar izin verirlerse ancak Mescid-i Aksa’ya girebilecekler.

Cuma gününün ilk saatinde yani gece 01.00’de alınan bu karar, Kudüs’e gelinceye kadar işgal gücünün en az 20 kontrol noktasından geçmesi gereken Müslümanların Harem’e girme haklarının her zamanki gibi gasp edilmesinden, daha açık bir söyleyişle Mescid-i Aksa’yı Müslümansız bırakma kötülüğünün Ramazan’da yeniden sergilenmesinden başka bir şey değildir.

ABD-İsraili’nin ajanları ve polisleri vasıtasıyla bizzat kendi ürettiği çoğu kanlı olayları bahane ederek geçmişte de benzer kararları aldığı; Mescid-i Aksa’yı belli sürelerle Müslümanların ibadetine kapattığı malumdur. Ama ilettiğimiz yeni durum aynı zamanda yukarıda zikrettiğimiz kanıksatılmış çaresizliğin daha aşırılaştırılmış şekillerine alıştırılma denemesinden başka bir şey değildir.

Elbette, Müslümanların Mescid-i Aksa’ya alınmamaları, diğer bir söyleyişle Müslümanların Mescid-i Aksa’da ibadet etme haklarının gasp edilmesi de tek başına son derece önemlidir. Bu yanıyla Ramazan’da Cuma zulmü, 1948 yılından beri süregelen Filistin’in işgali sorununun ve bu sorunun merkezinin Kudüs oluşunun göstergesi olarak değiştirilemez bir gündem maddesidir.

Çünkü ABD-İsraili Kudüs üstünden kanıksatılmış çaresizlik duygusunu daha kalıcı hale getirmek için zikrettiğimiz kararları almaktan vazgeçirilecek olsa bile, Filistin’in ve Kudüs’ün onlar tarafından işgal edilmiş olması gerçeği yaman bir hakikat olarak hep orta yerde durmayı sürdürecektir.

Bu bağlamda Cuma ilgili husus, SiyoNazi kafaların nasıl bir pislikle dopdolu olduğunun ve bunların o pisliği -malum medyanın desteğiyle- gündemi hızla değiştirecek yeni olayları üretme anlamında birçok yöne birden sıçratmada nasıl bir maharete (!) sahip bulunduklarının da delilidir.

Örneğin Gazze’nin mazlum halkı ateşkes ilanına rağmen ABD-İsraili’i tarafından Ramazan’da açlığa mahkum edilmiştir. Gıda maddelerini taşıyan araçların Gazze’ye girmesine izin verilmemesi nedeniyle HAMAS’ın elindeki rehineler üzerinden ateşkes şartlarını hatırlatmasına karşı ilk tepki ise Washington’dan verilmektedir.

ABD Başkanı, Büyük Katil sıfatından onur duyarcasına, HAMAS’tan elinde kalan rehineleri de vermesini, itlaf ettiği SiyoNazilerin leşlerini teslim etmesini isterken, HAMAS’ın yok edilmesi için her türlü ölüm aracını bölgeye gönderdiğini de söylemekte ve ölüm tehditleri savurarak, kıyamet tellallığı yapabilmektedir. İki milyon insanın açlık nedeniyle ölümle yüz yüze olması ise Washington’un derdi değildir, onun derdi 3-4 SiyoNazi rehinenin iadesinden ibarettir.
Bu sebeple ABD-İsraili’nin Kudüs merkezli Filistin sorunuyla ilgili yeni hadsizlikleri, çifte katlanmakta, yani ABD’nin güç zehirlenmesi ile SiyoNazi kafaların şer pisliğiyle dolu olması onları ortaklaştıkları hayvanlık seviyesinin bile altında çekmektedir.

Dolayısıyla gündem ne kadar hızlı değiştirilirse değiştirilsin, çözülmediği sürece Filistin sorunu ve Kudüs’ün işgali daima gündemin ilk maddesi olacaktır.

Yeni Şafak / Ömer Lekesiz