R. Yazçiçek: Usûl Asıla Mukaddemdir

Usûlün asıldan ayrıştırıldığı; birbirine rağmen kılındığı seküler okumanın mâlûlü günümüz kuşağı, hadiselerin sebep ve süreçlerini atlayıp salt sonuçları üzerinden kıymetlendirme zafiyeti yaşamaktadır. Niçinleri öteleyip nasıllarla avunan birinin, bilmesi de anlaması da(!) mâlûmat yığınından öte değildir. Kezâ usûlsüz söz, köksüz ağaç gibidir.

”Önce selâm sonra kelâm” deriz değil mi? Burada, selâmın gerekliliğini zikirle birlikte asıl vurgulanmak istenen, kelâm için selâmın önceliği; bir usûl üzere olmanın lüzumudur. ‘Kelâm’ önemlidir ancak ‘Kelâm için’ ‘önce selâm’, usûlünce davranma cihetiyle daha önemlidir. ”Destursuz bağa girilmez!” sözünde de yapılan vurgu yine usûledir. ”İnsanlara bir şey anlatmak için günler içinde vakitlerin gözetilmesi”, usûle duyulan ihtiyacı beyan içindir.

Asıla vasıl olmak için usûl kapısını bilme zorunluluğu vardır. Bir meselede asıl-usûl ilişkisi doğru belirlenmezse, esas zâyi olur. Bu durum usûlsüzlükten de beterdir. Pekâlâ, usûl nedir?

‘Usûl’, ‘Asıl’ kelimesinin çoğuludur. ‘Asıl’, kendisine dayanılan esas, kök, mebde, menşe, delil ve özdür. Bir amacı hedefine vardırmak için takip edilen yol usûl; bir ilmi sıhhatlice öğrenmenin öncelikli vasıtası ise, İlm-i usûldür.

Asıla muhalif yol ve yönteme usûl denilmez. Metot ve yöntem sözcükleri usûl kavramının eş anlamlısı gibi kullanılsa da, bu, hatalı bir kullanımdır. İlgili kelimeler daha ziyâde üslûp, düzen ve bir iş takibi anlamına gelirler. Vahyi sınırlamaya tabi olmayan metot ve yöntem ifadeleri, vasıtası oldukları disiplinin leh ve aleyhine pragmatisttirler. Misyonları, yüklerine hakîkat düzleminde sadakat göstermek değil; münhasıran taşınmanın gerçekleşmiş olmasıdır.

Usûl, asla râcidir. “Usûl”ün de bir “asıl”ı vardır; bu asıl, keyfîliğe yol vermez. Usûl, asıl içindir. Asıla götürmüyorsa şayet, bu usûlde bir usûlsüzlük vardır. Arzu ve hevese uyarak; kat’î ve küllî yasalara ve de şer’î delillere aykırı bir usûlün, şer’ân meşrûiyeti yoktur.

Fikrî beyanda lafızdan önce mana, suretten önce mefhum ilişkisi doğru tutulmalıdır. Hakîkate varmak için doğru yol takip edilmelidir. ”Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın.”¹ buyuran Rabbimiz, hem doğru ölçmeyi hem de doğru terazi ile ölçmeyi emretmektedir. Kezâ yanlış tartıyla doğru ölçü yapılamaz! ”Eğri cetvelden doğru çizginin çıkmaması!” bu gerçeğin bir farklı ifadesidir.

‘Asıl’, bir ‘Usûl’ üzere hedefine ulaştırılmalı, ‘Usûl’ ‘Asıl’a muvafık olmalı ve dahi ‘Usûl’ ‘Asıl’a öncelik arz etmelidir.

Hâsılı, ‘Asıl’ hanesine ‘Usûl’ kapısından girilir.

Usûlün asıldan ayrıştırıldığı; birbirine rağmen kılındığı seküler okumanın mâlûlü günümüz kuşağı, hadiselerin sebep ve süreçlerini atlayıp salt sonuçları üzerinden kıymetlendirme zafiyeti yaşamaktadır. Niçinleri öteleyip nasıllarla avunan birinin, bilmesi de anlaması da(!) mâlûmat yığınından öte değildir. Kezâ usûlsüz söz, köksüz ağaç gibidir.

Kelâm’ın tabiatı dikkate alınmadan yapılan her bir yorum-yöntem, zafiyetle mâlûldür. Hakkın batıl ile bulanması! Tehlike tam da buradadır. Gelenekle gelen mistik ve bâtınî yorumlamaların kimi, tarihin çöplüğünde yerini alırken; kimi de, post-modern edayla yeniden arz-ı endam peşindedir. Modern yorumlamalarla hedeflenen ise, ‘siyasaldan soyutlanmış din anlayışı; şerîatsız İslâm’dır! Vahim amaç, İslâm’ın modern talepler doğrultusunda reforma tabi tutulmasıdır.

Hermenötik yöntemin bilimsellik teraneleriyle Kur’ân’a uygulanmak istenmesi, sûret-i haktan gözüken bir usûlsüzlüktür. “Batılılaşma miti eskiyince yeni bir yalan çıktı sahneye, daha doğrusu aynı nâzenin tâze bir makyajla arz-ı endam etti.”² Çoğulcu okuma, okurun özgürlük alanı gibi çağdaş(!) yaklaşımlarla Kelâm’ın mahiyeti; amaç, hedef ve ilkeleri göz ardı edilmekte, ‘Asıl’, indî yorumlara fedâ edilmektedir. Buharlaştırılan anlam, uçları açık politik dilin nesnesi kılınmaktadır. Mahiyeti dikkate almayan yorum döngüsü, kendi gölgesini yakalama gayretinden öte anlamlı değildir. “Bâtıl hemîşe bâtıl u merdûddur velî / Müşkil budur ki sûret-i haktan zuhûr ede!”³

O halde, hayata yön veren Kur’ân’a nasıl bir usûlle yaklaşılmalıdır?

Kur’ân, Kelâm-ı İlahî’dir. Kur’ân’ın muhtevası ve Hz. Peygamberin Sünneti, usûlün asıla rağmen olamayacağının teminatıdır.

Rabbimizin ilk emri “Oku”dur. Usûl-asıl ilişkisi açısından ilk mesaj son derece mânîdardır. “Oku” emrini takip eden Kelâm, Asıl’a rağmen göreceliğe yol vermeyen bir emirle devam ediyor: “Rabbinin adıyla oku!/ Ki O, Yaratandır.”⁴

Hülâsa, Allah’ın gösterdiği ‘Asıl’a ancak Allah’ın razı olacağı ‘Usûl’le varılabilir!

Bil ki! “Vusûlsüzlüğümüz usûlsüzlüğümüzdendir.”

 


¹İsra, 17/35

²Cemil Meriç.

³Bakî.

⁴Alak, 96/1

 

Nida Dergisi, 2019, Sayı 109/ Ramazan Yazçiçek