Ölülerin Dirileri Konuştuğu Çağları Yaşıyoruz

Şeyh Ahmet Yasinler, Rantisiler, Yahya Ayaşlar, Heniyeler ve daha bir çok alim ve mücahitler bu toprakların müdaafasında şehit düşmüşlerdir. Allah hepsine rahmet etsin. Allah bu şehitlerin isimlerini kıyamete kadar yaşatacaktır. Küfrün bu kadar gaddarca saldırdığı, aşağılayarak yok etmeye çalıştığı bir zamanı daha önce belki de yaşamamıştık. Müslümanların kendi içinde bölünmüşlüğü ve parçalanmışlığı kuşkusuz küfredenleri cesaretlendirmektedir. Ölen biziz, öldürülen biziz, aşağılanan yine biziz. Ama günün sonunda tüm bu kaybedişlere karşı birbirimizle dövüşen, çekişen de yine biziz.

Geçtiğimiz 31 Temmuz’da İran’ın yeni seçilen Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine katılmak için İran’a giden Hamas siyasi şube başkanı İsmail Heniye, İsrail/ABD terör örgütü tarafınca şehit edildi. Bu suikastler ilk olmadığı gibi elbette son da olmayacaktır. Yeryüzünde Allah için bir adanmışlık varsa onun karşısında da küfrünü ve zulmünü daim kılmak isteyecek şer şebekeleri var olacaktır. Tarih dinlerin savaşına sahne olmuştur. Tevhid ile şirk dinleri bu mücadelelerini kıyamete kadar sürdüreceklerdir. İslam Allah yolunda bir şehit kazanmıştır. Biliriz ki şehitlik bir kayboluş değildir. Aksine İslam’ın gür sedasının daha da gür çıkmasına vesiledir.

Malkolm X’in ifadesiyle bazı ölüler dirilerden daha çok şey anlatır bizlere. Şehit olanlar diri olduklarından olsa gerek toprağın üstündekilerden daha fazla gürültü çıkarmaktalar. Filistin meselesi yalnızca bir toprak parçasının savunulması meselesi değildir. Müslümanlar için kıymetli olan ve İslam peygamberlerinin yaşadığı, hüküm sürdüğü mekanlardır. Bu mekanların korunması ve bu topraklarda Allah’a olan kulluğun hiçbir baskı altına alınmadan yapılabilmesi için Müslümanların koruması ve muhafaza etmeleri gereken de bir mekandır. İslam’ın toprakları ancak Müslümanların muhafazasına ve imarına muhtaçtır. Benim Filistin diye bir meselem yoktur diyenlerin İslam ile hiçbir bağları kalmamış demektir.

Şeyh Ahmet Yasinler, Rantisiler, Yahya Ayaşlar, Heniyeler ve daha bir çok alim ve mücahitler bu toprakların müdaafasında şehit düşmüşlerdir. Allah hepsine rahmet etsin. Allah bu şehitlerin isimlerini kıyamete kadar yaşatacaktır. Küfrün bu kadar gaddarca saldırdığı, aşağılayarak yok etmeye çalıştığı bir zamanı daha önce belki de yaşamamıştık. Müslümanların kendi içinde bölünmüşlüğü ve parçalanmışlığı kuşkusuz küfredenleri cesaretlendirmektedir. Ölen biziz, öldürülen biziz, aşağılanan yine biziz. Ama günün sonunda tüm bu kaybedişlere karşı birbirimizle dövüşen, çekişen de yine biziz. İsmail Heniye’nin ölümünün ardından katil İran sloganları atıldı ve Şia düşmanlığı pompalanmaya başlandı. Oysa İran Müslüman bir devlettir ve kendi evine davet ettiği kardeşini öldürecek kadar şuursuz değildir, olamaz. İran’ın güvenlik zafiyetini tartışabiliriz ama asla onu katillik gibi izansız bir kelimeyle yaftalayamayız. Müslümanların vahdet içinde olmaları gerektiği açıktır. Direniş ancak birlikte mümkün olacaktır. Yönetimler kendilerini emperyalizme ya da siyonizme satmış olsalar da halklar Müslüman bilinçle birbirlerine sahip çıkarak tek vücut olmayı becerebilmelidir.

Bizleri vahdetten başkaca bir yol kurtarmayacaktır. Mezhebi, cemaatlerde olan görüş farklılıklarını kendi içimizde tartışabiliriz ama bu farklılıkların çatışmaya dönüşmesine müsaade etmeden birlik olmayı becerebilmeliyiz. Küfür bu parçalanmışlığı körükleyerek bizi birbirimize düşürerek yok etmekte. Hem de lokma lokma yemeye devam etmektedir. Dünyanın herhangi bir yerinde zulme uğrayan bir Müslümanın arkasında durabilmek, onu sahipsiz koymamak adına vahdetten başkaca yolumuz yoktur. Bizim küfürle mücadelemiz sadece meydanlarda eylem yapmaktan ibaret olmamalıdır. Meydanlardaki eylemleri evimize, işimize ve insanlarla olan ilişkilerimize taşımadığımız sürece gaz almaktan başkaca bir işe yaramayacaktır. Meydanlarda eylemleri yönetenlerin çoğu arkasındaki halkı sisteme entegre ederek mücadeleye verilen desteği çöp yığını haline getirmektedirler. Devleti kutsayan ve devletin siyonizmle olan ilişkisini görmezden gelerek oraya laf ettirmeyen bir zihniyetle meydanları coşturmak Allah’ın dinine yardım etmek olmamaktadır. Elbette samimiyetle sokağa dökülen insanların üzüntüsüne söylenecek bir şey yok. Ne var ki o kalabalıkları idare edenlerin ekseriyeti sistemle kol kola sahalarını daha da genişleterek kendilerini pazarlama telaşındadırlar. Bu dinin savunuculuğunu yapmak bu güruhlara kaldıysa eğer daha çok gidecek yolumuz var demektir.

Meydanlara çıkıldığında meydanların öfkesi ve kararlılığı ülkenin siyasi arenasını ve alınacak kararları çok ciddi anlamda etkileyebiliyorsa çıkarılan gürültünün bir faydası var demektir. Aksi takdirde sadece ölenleri anmak ve ardından üç beş sloganla yatışıp evlere gidiliyorsa yerin altındakiler üstündekilerden daha fazla söz söylüyor demektir. Kılınacak gıyabi cenaze namazları meydanları dolduranlar için kılınmalıdır. Zira şehitler hayatta, hayatta olduklarını zannedenler ise ölmüş olanlardır. Sadece mezarcılarının üzerlerine toprak atmasını beklemektedirler.