Bugün için sıcaklığını yitirmiş olsa bile fay hatları canlılığını koruyan bir konudur Kur’an çevirileri. Metnin kutsiyetini korumakla o kutsiyeti yalın bir şekilde Arapça bilmeyen toplumlara (başta Türkler) aktarmak amacını güden ve merkezinde her daim güç, iktidar (padişah, kral, şeyhülislamlık) ve kutsalı barındıran bu meselenin tarihi her bakımdan ilgi çekicidir. Siyasal ve kültür yanında İslam tarihinin de süreği diye ayrıca okunabilir.
Brett Wilson, özellikle Osmanlı’da milliyetçilik akımlarının canlanması, Cumhuriyet’in kuruluşu gibi ana dönemlere odaklansa da Avrupa’dan Asya’ya kadar derinleşen bir tartışmanın geçmişini açıklamaya çalışıyor. 19. yüzyıla kadar hattatlar aracılığıyla çoğaltılan Kur’an-ı Kerim’in 1870’lerden itibaren devlet eliyle matbaada basılmaya başlamasının arkasındaki dinamiklere eğiliyor. Ve bir de elbette ilkin Avrupa’da başlayan ve ticari olduğu kadar politik ve dini sebeplere dayanan ‘yasal olmayan’ basımları irdeliyor.
Aslında modernist Müslümanlar ‘kültürel yeniden canlanma, politik reform, bilim ve eğitimin teşviki ve kadın hakları, ifade özgürlüğü ya da İslami söylemde özgün şeyler söyleme’ üzerinde yoğunlaştırıyorlar bu konudaki anafikirlerini. Sonunda zorlukla da olsa Osmanlı devleti kendi kontrolünde büyük rikkat göstererek Kur’an’ı matbaada bastırıyor. Ancak tercüme konusu özellikle kurulan yeni cumhuriyetle beraber bambaşka bir kimliğe bürünüyor.
İlk dönemde ‘dindar’ entelektüellerin çoğunluğu Müslüman ibadetlerini dönüştürmek için değil Kur’an’ın öğrenilmesini yaygınlaştırmak için tercümeyi desteklediler. Cumhuriyet’e gelindiğinde ise yeni rejim Türkçe Kur’an’ı dini reform politikasının bir köşetaşı yapmış ve resmi Türk versiyonu olarak yüceleştirmeyi umduğu bir tercümenin yazılmasını finanse etmiştir. Burada ilginç olan, bu fikrin Osmanlı doğumlu ve o muhitin münevverlerinden doğmasıdır.
Hem Osmanlı zihniyet dünyasının Kur’an-ı Kerim ekseninde nasıl kurumsallaştığını hem de kitabın kritik bir özne olarak özdeş millet katmanlarında çağın getirdiği tartışmalar (Arap, Türk, Avrupa milliyetçiliği, sömürgecilik vs.) ile nasıl yoğurulduğunu görmek açısından oldukça çarpıcı yorumlar içeriyor Wilson’ın çalışması. Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne (özellikle güncel iktidar paradigmasının kimi tutumlarına dair köklere) ışık tutması bakımından da önemli bir kitap. Mısır, Orta Asya, İstanbul, Kazan gibi merkezlerin dönem içindeki rollerini gözden geçirmek ve iktidar, güç, kutsal ekseninde hep yenilenen tartışmalara derinden bakmak için de bir rehber.
Ömer Erdem / Hürriyet