Senelerden buyana Katar’da sürgünde yaşayan ve bizim “Abbas Medenî” dediğimiz “Abbasî Medenî”, geçen Çarşamba günü Doha’da vefat etti…
Türkiye’de sadece genç nesil değil, daha pek çok kişi bugün Abbas Medenî’nin kim olduğunu bilmeyebilir, söyleyeyim: Cezayirli idi, 88 yaşındaydı ve 1990’lı senelerde İslâmî hareketin en önemli liderlerindendi…
Barbaros Hayreddin Paşa’yı yetiştiren ve asırlar boyunca Osmanlı eyaleti olan Cezayir 1830’da Fransa’nın işgaline uğradı. Cezayirliler bir asırdan fazla bir zaman sonra, 1954’ten itibaren sekiz sene boyunca Fransız idaresine son vermeye çalıştılar ve Fransızlar soykırıma varıncaya kadar uyguladıkları bütün baskılara rağmen, 1962’de Cezayir’in bağımsızlığını kabul etmek zorunda kaldılar.
İstiklâl faaliyetlerini yürüten gruplar bağımsızlığın ardından birleşerek “Ulusal Kurtuluş Cephesi” (FLN) adında sosyalist bir parti hâline geldiler ve FLN otuz seneye yakın Cezayir’in hâkimi oldu! Ama memleketin gelirinin çoğunu partinin üst düzeyindekiler paylaştı, sahip bulunduğu rezervler sayesinde aslında petrol zengini olması gereken Cezayir fakirleştikçe fakirleşti ve huzursuzluklar gittikçe artınca FLN daha fazla dayanamadı ve 1988’de çok partili rejime geçileceğini duyurdu.
1990’da FLN’nin ve yeni kurulan partileri katıldığı yerel seçimleri ve ertesi senenin Aralık’ında yapılan genel seçimlerin ilk turunu Cezayir’de senelerce baskı altında tutulan dinî hareketlerin teşkil ettiği “İslâmî Selâmet Cephesi” (FIS) kazandı. Ama 11 Ocak 1992’de askerlerin müdahalesi geldi, ikinci tur seçimler iptal edildi, FIS’in lider kadrosu tutuklandı ve Cezayir’de on sene devam edecek bir iç savaş başladı! İslâm dünyasının o senelerde iki meşhur lideri vardı: Yıllarını zindanlarda ve sürgünlerde geçirmek zorunda bırakılan Abbas Medenî ile Tunus’taki “Nahda” yani “Diriliş” hareketinin lideri Raşid Gannuşi…
Gençlik senelerinde Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin militanı olan Abbas Medenî Fransız işgaline karşı mücadele etmiş, 1954’te bir radyo istasyonuna bomba koyarken yakalanmış, sekiz sene hapiste kalmış, 1975 ile 1978 arasında İngiltere’ye giderek Oxford Üniversitesi’nde eğitim psikolojisi okumuş, memleketine dönüşünde Cezayir Üniversitesi’nde profesörlük yapmış, FLN’nin sosyalist çizgisini bırakarak İslâmî çizgiye geçmiş; 1988’de FIS’in kurucusu ve lideri olmuştu. Abbas Medenî ve yardımcısı Ali Belhac 30 Haziran 1991’de tutuklandılar. Medenî 12 sene hapse mahkûm edildi, 1997’de serbest bırakıldı, sonraki senelerde birkaç defa daha tutuklandı ve 2011’de memleketi terk edip Katar’a gitmesine izin verildi…
“KURTARICILARDAN KURTARMAK”
O senelerde hadiseleri takip edebilmek için sık sık Cezayir’e gidiyordum ama bembeyaz ve şirin başkent artık kana bulanıp kızıllaşmaya başlamıştı… Abbas Medenî ile işte o günlerde, 1991’deki tutuklanmasından birkaç hafta önce araya dünya kadar tanıdığını koyarak randevu almış ve mülâkat yapabilmiştim… Hiç unutmam: İlk karşılaşmamızda “Hangi dilde konuşalım?” diye sormuş ve Arapça, Fransızca ve İngilizce’den birini tercih edebileceğimi söylemişti! Şaşkınlığımı tasavvur edemezsiniz: Batı’nın, özellikle de Fransa’nın hakkında aylar boyunca “İkinci İran’ın imamı!”, “Cezayir’i dünyaya kapatacak” yahut “Şeriati Avrupa’ya yaklaştıran adam” deyip durduğu bu uzun sakallı ve beyaz entarili lider, her iki Batı dilini mükemmelen ve bilhassa Fransızca’yı aksansız şekilde konuşuyordu! Fransa’nın sömürgeci politikalarından, Cezayir’de 120 sene kalan Fransızlar’ın halka Arapça’yı bile unutturduklarından bahsetti, kazanmak zorunda oldukları seçimlerde nasıl çalışacaklarını anlattı, memleketi “Fransızlar’dan kurtardığını” söyleyen iktidardaki Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin “milliyetçilik” ve “sosyalistlik” adına Cezayir’i nasıl fakirleştirdiğini hikâye etti ve “Bizi sefalete mahkûm edenlerden hesap soracağız” dedi.
Sohbetimizde konu şeriatın uygulanıp uygulanmayacağı meselesine geldi ve bu işi hemen yapamayacaklarını; Fransızlar’ın 130, sosyalistlerin de 30 sene boyunca cahil bıraktıkları Cezayir’de halkın İslâmiyet hakkında bilgisiz ve dinin gerçek kimliğinden de habersiz olduğunu, şeriatı halkı bilinçlendirdikten sonra getireceklerini söyledi… İleride kuracakları İslamî rejimin İran’daki yönetime hiçbir şekilde benzemeyeceğini, zira arada Sünnîlik ve Şiilik farkının mevcut olduğunu da özellikle hatırlattı. İslâmî Selâmet Cephesi’nin başına Abbas Medenî’den sonra geçen Ali Belhac ile tanışamamış ama onun da tutuklanmasından ardından cephenin liderliğini eline alan ve 1999’da bir suikastte can veren Abdülkadir Haşanî ile uzun uzun konuşmuştum… Cezayir’in bugün hâlâ karmakarışık vaziyette bulunmasının başta gelen sebeplerinden biri, Abbas Medenî’nin memleketini Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin çiftliği olmaktan çıkarmasına izin verilmemesidir!
Habertürk / Murat Bardakçı