Laikçi Cumhuriyet Bir Zamanlar Fetih Eki Veriyordu

Dünkü Cumhuriyet gazetesinin ilk sayfasına bakanlar İstanbul’un fethinin 571. yıldönümü hakkında tek bir cümle değil kelime dahi bulamadı. Oysa tam 71 yıl önce aynı laikçi Cumhuriyet gazetesine bakan okurlar ilk sayfasında Fatih Sultan Mehmed’i beyaz bir at üstünde gösteren kocaman bir tabloyu, hatta Fethin 500. yıldönümü hakkında, kapağında Fatih ve Ulubatlı Hasan’ın bir güneş gibi doğduğu resmedilen, şimdilerde “Fetihçi” diye alay ettikleri bir görsele sahip “Türk İstanbul” ilavesini görmüştü...

…Bu bir sürpriz miydi peki?

Kesinlikle hayır. Sair gazeteleri bir yana bıraksak bile Cumhuriyet Halk Partisi’nin yayın organı Ulus gazetesi de aynı gün tıpkı 1970’lerin Milli Gazete’si gibi çıkmıştı. Bir Fetih ilavesi de veren Ulus gazetesi kapakta tam yarım sayfalık renkli bir tablo veriyordu okuruna. Tabloda yine şahlanmış beyaz atının üzerinde sarıklı ve kılıçlı Fatih Sultan Mehmed gemileri karadan yürütmekte olan leventlerine emir verirken gösteriliyordu. 

Peki, günümüzde her gün sürmanşetin yanına çıplak kadın bacağı sarkıtan Hürriyet gazetesi 29 Mayıs 1953 günü nasıl çıkmıştı dersiniz? Bir hadis-i Şerifle. Evet, yanlış duymadınız, Peygamber Efendimiz’in (sav) “İstanbul’u fetheden Emir ne ulu Emir ve onu alan asker ne mübârek askerdir” hadisini yarım sayfaya yakın büyüklükteki bir Fatih portresinin altına yerleştirmişti. 

Bir Fetih ilavesi de Hürriyet gazetesi veriyordu okurlarına. Sayfanın sağ alt köşesinde her gün bir karikatür yayınlanırdı. O günkü karikatürde ise Fatih Sultan Mehmed bir mahkemede hakim olarak özellikle devasa boyutta çizilmiş, karşısında oturan küçücük ve mahcup Cumhuriyet devri yöneticisinden, muhtemelen “bücür vali” Fahrettin Kerim Gökay’dan “Suçlu ayağa kalk!” diye hesap soruyordu.

İrtica hortlamıştı anlayacağınız.

İstanbul’un fethine yönelik bu ilginin ‘duygusal’ bir sebebi de vardı elbette. Devlet gazeteleri fonlamış, o gün bütün gazetelerin, o hafta ve ay bütün dergilerin birer Fetih sayısı çıkarmalarını istemiş, karşılığında cömertliğini esirgememişti. Lakin bu fonlar akıtılmasaydı bile o çarpıcı günde muhabirler şehirde haber değeri taşıyan birçok ilginç hadiseye tesadüf edebilecekti.

Velhasıl İstanbul’un 500. yıl kutlamaları o zamana dek benzeri görülmemiş olağanüstü bir atmosferde cereyan etmiş, otobüs bileti bulamayan Anadolu insanı kamyonların arkasına doluşarak akın akın İstanbul’a doluşmuş, gerek Topkapı surlarının önünde, gerek Fatih Camii’nin avlusunda ve gerekse Sultanın türbesi başında mahşeri bir kalabalık birikmiş, dualar mehter marşlarına karışmış, leventler ile yeniçeriler o gün yeniden buluşmuş, nihayet beyaz bir ata binmiş vaziyetteki sarıklı, kılıçlı, sakallı ve kaftanlı bir aktör cami avlusuna girince gözyaşları içerisinde ayağına sarılanlar, “Kurtar bizi Sultanım!” diyerek feryat edenler dahi görülmüştü.

Mehter deyip geçmeyin, 1936 yılında kılık kıyafet kanununa uygun düşmeyen askeri mehter takımı resmen dağıtılmıştı. 500. yılında İstanbul’un fethi kutlanacaktı ama kutlamalar hiç mehtersiz olur muydu? Nitekim Nuri Yamut Paşa’nın emriyle mehter takımının yeniden kurulması istendi ama ortada ciddi bir sorun vardı. 17 sene önce dağıtılan mehter takımının ne giydiğinden nasıl yürüdüğüne kadar merasim adap ve erkânı ile giyim kuşam şekli ve marşların nasıl icra edileceğini bilen kimse neredeyse kalmamıştı. 

Bunun üzerine 1936 yılında mehter takımında yer alanlardan sağ kalanlar tespit edilip bulundu, gerekli bilgiler alındı, hatta prova dahi yaptırıldı ve İstanbul’un fethi kutlamaları uzun yıllar sonra ilk defa mehter marşları eşliğinde ve Osmanlının namına yakışır bir havada kutlanabildi.

İnsan bu memleketin üzerinde nasıl bir samyeli esmiş diyor değil mi? 

Bilin ki kurumaktan kurtarabildiklerimiz arasında İstanbul’un fethi ve mehter takımı da vardı. 

Akit / Mustafa Armağan