Kadir Gecesi

Kur'an'ı Kerim, kadir gecesini ve kadir gecesinde Kur'an’ın indiğini anlatıyor. Bu gecenin kendisinde cereyan eden hadise yüzünden bin aydan daha hayırlı olduğunu da bildiriyor. Fakat Müslümanlar " Kadir Gecesi" konusunda ne kadar isabetli düşünüyor ? Kur'an'da anlatılmak istenen ne ? ....

KADİR GECESİ

Kur’ân’ın bizzat kendisi yine Kur’ân’ı tanıtmaktadır. Kur’ân’ın ne zaman, nasıl, niçin, hangi dilde indiğine (vs.) ilişkin açıklamalar ihtiva eder. Bu açıklamalardan biri de Mekke’de inen Kadir suresinde bulunmaktadır.

“Biz o (Kur’ân)ı kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu bilirmisin sen? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve ruh o gece Rablerinin izniyle her iş için iner de iner. Esenliktir o; tâ tan yeri ağarıncaya kadar.” (Kadir Suresi)

Tam üç ayetinde kadir gecesi (leyletül kadr) ifadesi yer aldığı ve her ayetinde kadir gecesi için kadir ismini alan Mekkî bu sure Kur’ân’ın inişinden bahsetmektedir. Birinci ayetindeki ‘inna enzelnahu’ ifadesindeki “hu” zamirinin Kur’ân için olduğu herkesçe kabul edilmiştir. Özet olarak kadir gecesi, Kur’ân’ın kadir gecesinde indiğini, kadir gecesinin bin aydan daha hayırlı olduğunu ve o gecenin bir selam ve selamet gecesi olduğunu, meleklerin ve Ruh’un indiğini bildirmektedir.

Fakat bununla beraber Kur’ân’ın anlaşılması için elden geldiğince Kur’ân’ın içeriğini yokuşa sürenlerin doğrulttukları birtakım polemikler neticesinde Kadir suresiyle ilgili birkaç problem hasıl olmuştur. Biz bu problemlere değinip kadir gecesiyle ilgili bildiğimiz ve inandığımız doğruları ortaya koyup akabinde kadir gecesinin ihyasına ilişkin birkaç söz söyleyeceğiz.

KUR’ÂN’IN İNDİĞİ GECE

Kadir suresi “Biz o (Kur’ân)ı kadir gecesinde indirdik” diye söze başlamaktadır. Kadir suresinden daha sonra (Mekke’de) inen Duhan suresinde de Kadir suresine benzer bir ifade kullanılmıştır: “Ha mîm. Apaçık olan kitaba andolsun. Gerçekten biz onu mübarek bir gecede indirdik, gerçekten biz uyarıp korkutanlarız. Ki onda (o gecede) her hikmeti iş ayrılır…” (1)

Hem Kadir hem de Duhan surelerinden sonra (Medine’de) inen Bakara Suresinde ise Allah’ü Teâlâ yine aynı konuya ilişkin olarak şöyle buyurur:

“Ramazan ayı; insanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve hak ile batılı birbirinden ayıran apaçık belgeleri ( kapsayan) Kur’ân onda indirilmiştir…” (2)

Bu üç ayet bize birçok müfessirin de belirttiği gibi Kur’ân’ın Ramazan ayında nazil olduğunu ve ilk nazil olduğu günün de kadir gecesi olduğunu anlatmaktadır. Daha doğrusu üç ayetin anlamı toplandığında bu sonucu çıkarmak mümkündür.

Süleyman Ateş’in dediği gibi “Kur’ân” sözü Kur’ân’ın tamamına dendiği gibi Kur’ân’ın bir kısmına, bir suresine, bir ayetine de denir. (3) Dolayısıyla “Kur’ân’ı kadir gecesinde indirdik” ya da “Biz onu (Kur’ân’ı) mübarek bir gecede indirdik” in anlamı “indirmeye başladık” olarak anlaşılırsa en isabetli anlayış olur. Çünkü Kur’ân’ın bir gecede indirilmediği malumdur. Kur’ân peyderpey, kısım kısım inmiştir. Kur’ân’ın sahibi de bunu belirli amaç ve gaye için böyle yapmıştır.(4) Şâbi’nin de “Kur’ân’ı kadir gecesinde indirdik” demek “kadir gecesinde indirmeye başladık” demektir dediği bildirilmektedir. Fahreddin Razi de aynı görüşü paylaşmaktadır.(5) Kur’ân’ın bir defa da topluca Allah katından Levh-i Mahfuz’a indirildiği ve oradan kısım kısım, ayet ayet dünyaya, Rasulullah’a indirildiği tarzında bolca rivayetler üretilmişse de güvendirici değildir. Her ne kadar Kur’ân’da Levh-i Mahfuz ifadesi bir ayette (Burûç- 22) bulunmaktaysa da, hiçbir ayette Kur’ân’ın önce Levh-i Mahfuz’a, sonra Rasulullah’a indiğini anlatan bir cümle bulunmamaktadır.

Özetle, Kur’ân’ın Rasulullah’a ramazan ayında ve Ramazan ayının “Kadir gecesi” denen bir gecesinde inmeye başladığı kanaati Kur’ân’a uygun bir düşüncedir.

KADİR GECESİ NEDİR?

Kadir gecesi konusunda asıl polemik bizzat bu yani kadir gecesinin ne anlama geldiği, bu gecenin yılın hangi ayının hangi gecesine isabet ettiği sorunudur.

Kur’ân’ı Kerim bu geceyi bin aydan daha hayırlı, kendisinde meleklerin ve Ruh’un her iş için çokça indiği tan yeri ağarmasına kadar bir esenlik vakti olarak tanımlamaktadır. İşte Kur’ân da böyle bir gecede indirilmeye başlanmıştır.

Kadir gecesinin hangi gece olduğu, yukarıda izah ettiğimiz gibi, Rasulullah’a vahyin hangi gece başladığının cevabıdır. Yani diğer bir deyişle, Rasulullah’a vahyin ilk indiği gece Kadir gecesidir. “Leyletül Gadr” ifadesinin İslam’dan önce de insanlar tarafından bilinebileceğine dikkat çekilmiştir. Bilindiği üzere Rasulullah bazı günler Hira mağarasına gidip orada inzivaya çekiliyor, gece tefekkürüne dalıyordu. Araplar buna tahannüs  diyorlardı. Muhammed İzzet Derveze Kadir gecesinin, Rasulullah’a vahyin indiği “birkaç sayılı gece” (el- Leyâli zevatil adad) den birisi olduğu kanısındadır. (6)

Kadir gecesiyle ilgili yapılan polemiklerden birisi “kadir” kelimesinin anlamı, diğeri de “bin aydan daha hayırlı oluşu”dur.

Arapçadaki ka-de-ra fiili, gücü yetmek, ölçmek, tazim etmek, planlamak, takdir ve hükmetmek, rızkını takdir eylemek gibi anlamlara gelir. Kadir kelimesi de bu anlama binaen kudret, şan, şeref, mertebe, takdir gibi anlamlar yüklenir. Buna göre “kadir gecesi” denmesinin bariz olarak iki özelliği bulunmaktadır: Birincisi o geceye hürmeten böyle denmektedir. Yani Kur’ân’ın indiği, daha doğrusu inmeye başladığı gece olduğu için bu gecenin şanına, şerefine, değerine izafeten “kadir gecesi” denmiştir. Buradan şu anlamı da çıkarmak olasıdır: kadir gecesi bizzat yılın 365 günüden sadece o gece olarak, bizzat kendisinde bulunan bir değerden dolayı şerefli kılınmış değildir. Fakat Kur’ân indiği için şerefli bir gece olma payesini hak etmiştir. Tıpkı binlerce, milyonlarca zarftan sadece birinin, içindeki çok önemli bir belgeden/yazıdan ötürü önem kazanması gibi. Veya Rasulullah’ın hicret ettiği günü, ilerdeki büyük gelişmelere gebe bir başlangıç, bir start çizgisi olduğu için önem kazanması gibi; İstanbul’un fethedildiği günün, o günkü olay açısından bir değer kazandığı gibi…

Kadir’in ikinci anlamı ise takdir olarak düşünülebilir. Yani o gece Allah’ın bazı şeyler takdir ettiği gece olarak. Daha doğrusu müfessirler kadir gecesini Allahü Teâlâ’nın, senenin tüm işlerini, kulların rızıklarını, olacak olayları, hatta ölecekleri ve doğacakları o gece takdir ettiğinden ötürü bu ismi aldığını söylemişlerdir. (7) Hatta hatta bazılarına göre de Kur’ân’ın indiği sanılan bir diğer gece olan Beraat gecesinde emirler Levh-i Mahfuz’da istinsaha başlanır. Bir senelik işleri yazan kâtip (melekeler), rızıklara ait nüshayı Mikail’e; harp, zelzele, çöküntülere ait nüshayı Cebrail’e; amellere ait nüshayı İsrafil’e; musibetlere ait nüshayı Azrail’e verirler. (8)

Elbette birazcık Kur’ân bilgisine sahip müslümanlar bu bilgilerin Hıristiyan ya da Yahudi membalı, hayal gücü geniş ve geveze kişilerce müslümanlar arasına sokulmuş hurafeler olduğunu derhal fark edeceklerdir. Çünkü Kur’ân bize böyle bir bilgi sunmuyor. Kur’ân her işin Allah’a ait olduğunu, rızkın O’na ait olduğunu bildiriyor.

Biz kadir gecesinin böyle bir anlama geldiğini kabul etmiyoruz. Allah Yunan filozofu Aristo’nun kuramındaki gibi, kâinatın ilk muharriki olup, kâinatı harekete geçirip sonra kenara çekilip seyirci olmuş değildir. Aynı şekilde O, senenin belirli gecesinde tüm işleri belirlemiş değildir. En azından Kur’ân bunu bildirmiyor. Allah sadece kadir gecesinde bu işleri yapsaydı diğer geceler ne iş yapardı diye soru geliyor insanın aklına.. “Allah her gün bir iştedir.” (9)

Allah, kadir gecesi Kur’ân’ın nüzulünü takdir etti dense, o anlamda takdir gecesidir dense bir dereceye kadar makul bir yorum olurdu.


KADİR GECESİNİN BİN AYDAN HAYIRLI OLMASI

Buna gelince, bu da yukarıdaki izah bağlamında düşünülerek anlaşılmalıdır. Yani o gece, Allah’ın beşeriyete bir kitap göndermeye başladığı gecedir. Beşeriyetin yine beşer peygamber vasıtasıyla ulûhiyet âlemiyle temasa geçtiği andır. Cehaletin ve zulmün karanlığında boğulan yeryüzü sakinlerinin (!) Allah’dan, kendilerine hayat iksiri sunulmaya başladığı, onları hem dünyada hem de ahrette mutluluğa erdirecek rehber kitab’ın inmeye başladığı gecedir. Onun için bu vasfı kazanmıştır. (10)

Yani Kur’ân inmeye başladığı gece, Kur’ân’sız, kitapsız, peygambersiz, kısaca Allah’ın hükümlerinin ve adının duyulmadığı bin aydan (aynı zamanda 30 bin gece) daha hayırlı, daha değerlidir. Daha şereflidir. Elbette bu böyledir. Kim buna itiraz edebilir? O gece insanoğlu, yani Abdullah oğlu Muhammed, Allah’ın elçiliği gibi bir misyonla görevlendirilmiş, böyle bir makama yükseltilmiştir. O makam kolay ve basit bir makam değildir. İnananların nazarında en değerli mercidir. Üstelik oldukça zor ve ağır bir iştir. Bu görev Allah’ın “Eğer biz bu Kur’ân’ı bir dağın üzerin indirmiş olsaydık andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça olmuş görürdün…” (11) dediği görev değimliydi? Bu görev Büyük Mürebbi’nin “Doğrusu biz sana (taşıması) ağır biz söz vahyedeceğiz” (12) buyurduğu görev değimliydi?

İşte böylesi şerefli, şanlı, değil sadece o günkü Mekke’de, tüm tarihin en mühim günü olarak kaydedilecek bir gecede Allah vahyini peygamberine sunuyordu. O peygamber ki o güne kadar da kitap nedir, iman nedir bilmiyordu… (42/52) İşte ondan bu gece oldukça hayırlı, bin aydan da, bin yıldan da hayırlı bir gece idi. Kadir gecesinin hayırlı olma olgusunu bu şekilde anlamak bizce Kur’an mantığıyla uygun olacaktır. Biraz sonra üzerinde duracağımız gibi, Kur’an’ın yeni yeni indiği bir ortamda Mekke’de ne Allah Resulüne ne de Ona inanan müminler arasında şimdiki zavallı müslümünların kuruntuladıkları gibi sırf sevap kazanmak için ibadet etme güdüsü yoktur. Onların yaptıkları sadece kendilerine verilen görevi yerine getirmektir. Bu görevde şirkin yerine tevhidin hâkim kılınması idi. Dolayısıyla Kadir gecesinin bin aydan hayırlı oluşunu, o gecede yapılan ibadetin bin aydaki ibadetten daha hayırlı olduğunu düşünmek ve sanmak sadece bir şaşırma ve kuruntudan ibarettir. Kuran’ın ruhuna terstir.

Kadir gecesinin şerefli olmasıyla ilgili efsanevi söylemler üretilmiştir. Bunlar küçümsenmeyecek kadar fazladır. Bu çok tuhaf söylemlerden birisi de kadir gecesini daha hayırlı olduğu bin ayın, Emevilerin iktidarları süresi olduğuna ilişkin yakıştırmadır. Güya Allah bu şekilde önceden Emeviler gibi zalim diktatoryanın geleceğini haber vermiş oluyor. Yine de bu safsata fazla itibar görmemiştir.

Bundan daha eksantrik olanı da, Taberi’nin mücahit kanalıyla yaptığı sözüm ona rivayettir. Buna göre, İsrailoğulları arasında gece sabaha kadar ibadet edip gündüz akşama kadar düşmanla savaşan ve bin yıl (kitapta böyle geçiyorsa da belki bin ay olacaktı) böyle davranan bir adam varmış. Bu demektir ki, o adam gibi bin ay (ya da bin yıl) gece âbid, gündüz mücahid olmaktansa, sadece bir tek kadir gecesini değerlendirirsen, bu sana yeter. Hatta artar bile, az vakitte çok kar… Bu hurafelere günümüz Hıristiyan ve Yahudilerinin bile inanabileceklerini sanmıyoruz.

MELEKLERİN VE RUHUN İNDİĞİ SELAMET GECESİ

Ayette meleklerden ayrı birde er-Ruh zikredilmesi, O’nun özel bir kişilik sahibi olduğuna delildir. Uzun spekülasyonlar bir yana, bunun Cebrail olması muhtemeldir. Kuran’ın nazil olması ile Cebrail’in ve tabi diğer meleklerin de yeryüzüne nüzulü arasında yakın bir ilişki vardır. Gerçi bazı modernist düşünürlerce Cebrail terimi farklı bir şekilde yorumlanmıştır. Bunun peygamberdeki vahyi alma melekesi ya da nübüvvet melekesi olduğu öne sürülmüştür. Bununla birlikte konuyla ilgili son ve kesin sözü söylemek için temkinli olmak gerekir.

Ama şu var ki, Kuran’ın bazı olayları alegorik tarzda ve insanların hele de 7. Yüzyıl Arabı’nın anlayacağı düzeyde anlattığında şüphe yoktur.  Yani “O gece ruh ve melekler yeryüzünde her iş için iner de inerler” derken bizim gözümüzde semadan aşağıya doğru inen ruhani varlıklar temessül ediliyor.  Oysa meleklerin, gök dediğimiz dünyanın bize göre üst taraflarında ikamet ettiklerini kimse savunamaz. Şu halde inen melekler ve Ruh, Allahın kendilerine verdiği görevleri yerine getiren ruhani varlıklardır demektir.

O gece hem o an için hem de daima Allah’ın lütfü, inayeti ile selam ve selamet gecesidir. Allah’ın esenliği diğer gün ve gecelerde olduğu gibi müminlerin üzerinedir.


KADİR GECESİNİN İHYASI

Kuranı kerim, kadir gecesini ve kadir gecesinde Kuran’ın indiğini anlatıyor. Bu gecenin kendisinde cereyan eden hadise yüzünden bin aydan daha hayırlı olduğunu da bildiriyor. Fakat hiçbir surette bu gecenin ihyası, yani onda bol bol ibadet edip, fırsatı değerlendirme türünde bir uygulamadan bahsetmiyor.

Kuran’ın en sahih şekilde anlaşıldığı saadet asrından yani Rasulullahın irtihalinden sonra pejmürde bir zühd hayatı sürmeyi İslam zanneden popüler zihniyet kadir süresinin arka planını unutmuş ve onu ucuz cennetlerin satıldığı, bitpazarını andıran bir meczuplar pazarına taşımıştır. Bilhassa Emevi ve Abbasi devirlerinde gördükleri zulümler karşısında kabuğuna çekilen halk, aynı yönetimlerin din tacirleri ve tellallarının uydurdukları masalları dinlemek zorunda kalmışlardır.

Bu zihniyet göre kadir gecesi cennet kapıları ardına kadar açılır, cehennem kapıları sıkı sıkıya kapatılır. Şeytanlar zincire vurulur. Kadir gecesi amel edip gündüz oruç tutmanın bin aydan daha hayırlı olduğu; o gece ibadet edenin geçmiş ve gelecek günahlarının bağışlanacağı anlatılmıştır. Kabül Ahbar’dan da bu konuda çok uzun bir masal anlatılmış, o gece üç kez “la ilahe illallah” diyenin bağışlanacağı, birincisinde Allah’ın affedeceğini, ikincisinde cehennemden kurtulacağını, üçüncüsünde de cennete girdileceğini müjdelemiş Kab’ın masalı.

Bir başka masala göre de, Rasulullah’a ümmetinin ömrü gösterilmiştir. O ümmetinin ömrünün az olup, diğer milletlerin işledikleri sevaba nail olamayacaklarını anladığı için Allah’da O’na ümmetine bin aydan daha hayırlı olan geceyi ikram etmiştir.

Bu insanlar akıllarını birazcık kullanabilselerdi buradaki bin rakamının da esasen mübalağa için kullanıldığını anlayabilirlerdi. Bin rakamını da bu kadar takmazlardı.

Kadir gecesini bir sevap harmanı ve bol-ucuz cennetin pazarlandığı pazar zanneden zavallı müslümanlar bu kez oturup kadir gecesinin zamanını tayinle uğraşmışlardır. Bu babta oldukça gizemci rivayetler yakıştırılarak Rasulullah’ın onun tam zamanını bir türlü söylemediği (!) Ebu Zer, Kabul Ahbar vb. şahıslara dayandırılmıştır. Bilhassa Kadir gecesini Ramazan ayının son on gününde aramak rağbet görmüştür. Ehli sünnete göre Ramazan’ın 27. gecesi, Şia’ya göre de ilk üç günüden birisidir. (17) Yani bu gecenin tam yeri tespit edilememiştir, hâlâ da öyledir. Bu muallâk geceyi müslümanlar asırlardır arayıp duruyorlar ve o gündeki ganimetlerden istifade etmeye çaba sarfediyorlar.

Samimi her müslüman şunu iyi bilmelidir ki, Allah kendisine ibadet için hiçbir surette herhangi bir gece, gün, hafta, ay, yıl tahsis etmemiştir. Allah açısından zaten zaman diye bir mefhum düşünülemez. İnsan açısından ise bazı saatlerin özellikleri olabilir. Mesela seher vakti hem şairlere ilham verir hem müslümanı duygulandırır. Kalpler o vakitte yumuşak olur. Ama bunun ötesinde İslami herhangi bir geceye tahsis edenler Allah’a bunun hesabını nasıl vereceklerdir? Kaldı ki ibadetin tahsis edildiği gün sadece kadir gecesi ile kalmıyor. Regaib, Beraat, Miraç, Mevlit vb. karizmatik geceler, üç aylar, beş aylar vs. müslüman halkın benliklerini oluşturuyor. Artık İslam’ı böyle has gün ve gecelerin dini olmaktan kurtarmalıyız. Allah’a ibadetin özel günü olamaz. Bizim böyle bir dinimiz yoktur.

Sünnî (yani sünnet mensubu) olduklarını söyleyenler Allah Rasulünün hayatına bir baksınlar. O’nun böyle ucuz cennetciliklerle uğraşmadığını göreceklerdir. Şu halde bir müslüman için kadir gecesinin, ibadet ve vulgarik deyimiyle ‘ihya’ açısından yılın 364 gününden hiçbir farkı yoktur.

Son söz yine Furkan-ı Mecid’indir:

“Kullarım sana beni sorduğu vakit de ki ben her halde yakınım. Dua edenin duasını bana dua ettiği anda işitir, ona karşılık veririm. O halde kullarım da benim çağrıma uysunlar ve bana inansınlar. Umulur ki doğru yolu bulurlar.” (18)

DİPNOTLAR

  1. Duhan 1 -3
  2. Bakara 185
  3. Süleyman Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, 11/23
  4. İsra 106, Furkan 32
  5. Zemahşeri, Keşşaf 4/780; İbni Kesir, Hadislerle Kuranı Kerim Tefsiri, 15/8551 (Razi’nin görüşü); Ateş a.g.e. 22
  6. Ateş a.g.e. s. 26 (İzzet Derveze’nin Tefsirül Hadis isimli tefsirinin 1. Cilt 244. Sayfasından nakletmektedir.)
  7. Zemahşeri a.g.e. s. 780; İbni Kesir, a.g.e. 8552 (Razi’nin görüşü)
  8. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi ank. 1988, 4/398-399
  9. Rahman 29
  10. Seyyid Kutup, Fizilal  16/297
  11. Haşr 21
  12. Müzzemmil 5
  13. İbni kesir, Tabatabai, Ateş ilgili kısımlar
  14. İbni kesir a.g.e. s. 8540
  15. A.g.e. s. 8540 ve 8549
  16. A.g.e. s. 8542
  17. Tabatabai Mizan 20/324
  18. Bakara 186