Beşer: İslam’ı Yeniden Öğrenmek ve Yeniden Müslüman Olmalıyız

Bu din topluma gelmiş, toplumu ıslahla başlamış da neden Hıristiyanlık’ta olduğu gibi camilere tekkelere, evlerin köşelerine hapsedilmiş? Tabii ki bunun birinci sebebi, raşit halifeler dönemleri hariç, yönetimlerin Müslümanları buna zorlaması. İkinci sebebi de, bu zorlama sonucunda Müslümanlarda da böyle bir anlayışın yerleşmesi. O halde birinci görevimiz İslam’ı yeniden öğrenmek, tabir caiz ise yeniden mümin ve Müslüman olmaktır.

İslam’ı yeniden öğrenmek

İslam ve kamusal kavramları üzerinde dururken anlatmak istediğimiz şu idi: Bu din topluma gelmiş, toplumu ıslahla başlamış da neden Hıristiyanlık’ta olduğu gibi camilere tekkelere, evlerin köşelerine hapsedilmiş? Tabii ki bunun birinci sebebi, raşit halifeler dönemleri hariç, yönetimlerin Müslümanları buna zorlaması. İkinci sebebi de, bu zorlama sonucunda Müslümanlarda da böyle bir anlayışın yerleşmesi. O halde birinci görevimiz İslam’ı yeniden öğrenmek, tabir caiz ise yeniden mümin ve Müslüman olmaktır. Müslümanlar her seviyede böyle bir gayretin içinde olmalıdırlar.

Bunu işin esası bilerek, İslam’ı topluma, ya da kamusala çıkarmak için neler yapmalıyız, sorusunun cevabını aramaya devam edelim.

Her iş gibi bunun da bilgi ve eğitimle, yani talim ve terbiye ile doğrudan alakalı olduğu açık. O halde bugün örgün ve yaygın eğitim dedikleri bütün alanlarda en basitinden en zirvesine kadar fert olarak, organize topluluklar olarak neler yapabileceğimizi bir ibadet duygusuyla tartışıp öğrenmeliyiz. Ama bugün ‘cemaat’ denen grupların çoğu Müslümanları birbirlerine kırdırma aracı olmaktan başka da fonksiyonları olmayan fırkalardır. Bunun içindir ki, dışarıdan ve içeriden desteklenerek canlı tutulmaya çalışılırlar. Mevcutların nadiren böyle fırkacılık yapmayanları, bilinçli hareket edenleri varsa onları istisna edebiliriz. Bu başlangıcı fitilleyecek olan güç de İslam, yani insanların kurtuluşu diye bir dert edinme ve bunun heyecanını yaşamadır. Bu da böyle bir derdi olanların üç beş kişi bir araya gelip bunu tartışmalarıyla başlar.

Bu yaygın ya da örgün talim ve terbiye için aklıma gelenleri söyleyeyim:

Vaazlar ve hutbeler iç politik çerçevenin dışında olarak, küresel düzeyde İslam siyasetini ele alabilir, Müslümanların başına gelenleri sebepleri ve sonuçları ile tartışabilir.İmam Hatip Okullarına bu maksatla ‘Müslümanların Bugünkü Durumu’ gibi bir ders konabilir.Kuranıkerim kurslarında da böyle dersler olabilir, olmalıdır. Siyer böyle bir karşılaştırma ile okutulabilir. Diyanet’in kurslarında resmiyet cenderesi sebebiyle ideal ve heyecan eksikliği oluyor. Fırkaların kurslarında güzel hizmetler yapanlar var, ancak geneli itibariyle başka bir gezegenin Müslümanlarıdırlar.

Kadın sorunu, kadına bakışımız, kadının toplumdaki yeri, buna bağlı olarak aile, evlilik, aşk, sevgi, bunları oluşturan ve dağıtan etkenler konularında da İslam’ı yeni baştan ele almalıyız. Diğerlerinde olduğu ya da olmadığı gibi, burada da bir Mekke Medine dönemi ahkâmı var mıdır? Bunun bir idealinden ve geçiş dönemi fıkhından söz edebilir miyiz? Bizim bu konulardaki algılarımızın, üzerine titrediğimiz görüşlerimizin ne kadarı İslam’dır? Ben bu işi biliyorum diyenlerimiz bile hiç hata yapmıyor muyuz? Doğrularımızın ne kadarı örfi, ne kadarı şeridir biliyor muyuz?

Bugün İslam’la yapılan savaşın iki büyük alanı vardır. Fırkacılığı ve mezhepçiliği teşvik, ardından onları birbirine kırdırma. İkinci olarak da kadın erkek ilişkileri. Kadın erkek ilişkileri konusunda elbette İslam modern düşünceden farklıdır. Bizim olmazsa olmazlarımız vardır. Onları asrileştirmek, öteki gibi olmak durumunda değiliz. Ancak örflerden, cahillikten, gayri İslami geleneklerden kaynaklanan düşünce ve pratiklerimiz yok mudur? Olmadığını söylemek mümkün değil. İşte ‘öteki’ de bunları seçip kadın konusu üzerinden müthiş bir saldırı gerçekleştiriyor. Meseleyi bilmeyen pek çok müslüman erkek ve kadın da onların değirmenine su taşıyor. O halde bizim kadın erkek ilişkilerindeki temel farkımız nedir, kadın ve toplum konusundaki evrensel çizgilerimiz nelerdir? Bunun da yeniden ele alınması gerekir.

İran devriminin henüz İslam devrimi olduğu yıllarda bu konuda epey mesafe alınmıştı. Sonra devrimin şaftının kayması sebebiyle yine bir belirsizliğe girildi. Şimdi de birleşik Haçlı Seferleri gibi, küresel siyaset ve küresel sermayenin birer aracı olan Feminizmin, modernizmin bu cepheden amansız bir saldırısıyla karşı karşıyayız. Müslümanların neredeyse konu ile ilgili temel değerlerimizi bile savunma güçleri kalmadı. Kurumlarımız dahi teker teker teslim bayrağını çekiyor. O halde biz ne yapmalıyız, sorusunun cevabını bulmalıyız.

Bakın, konuyu izlemekle görevli GREVİO’nun İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasına dair Türkiye Raporu’nda ne diyor: “Türkiye’de kadına yönelik şiddet ile mücadeleyi zayıflatan unsurlardan biri, kadınlara yüklenen annelik ve bakıcılık gibi geleneksel rollere öncelik verilmesidir”. Anneliğin yanına bakıcılığı da koyarak annelik aleyhine bir algı oluşturuyor.

Yeni Şafak / Faruk Beşer