Hz. Peygamber Komşu Hakkını Nasıl Gözetti?

Allah Rasûlü’nün yaşadığı ve İslâm’ı tebliğ ettiği toplumda sosyal ilişkiler güce ve tahakküme göre şekilleniyordu. Oysa Hz. Peygamber hak ve iyilik üzere yardımlaşmayı, başkalarının haklarına değer vermeyi ve onları yaşatmayı önemser; böyle bir hayat tesis etme gayretindedir.

Günümüzde azametli ve kalabalık şehirlerde yalnız yaşama, hatta kimsesizleşme gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu durum İslâm’ın hedeflemediği ve kabul etmediği, insana ve topluma zarar veren bir sorundur. İslâm’ın gayesi, insanın sosyal bir varlık olarak yakınları ve çevresiyle iyi ilişkiler gerçekleştirebileceği vasatta yaşamasıdır. Hayatımızı diğer insanlarla birlikte, sâlih amel doğrultusunda sürdürmemizi murad eder Allah. Bu sebeple inziva ve toplumdan soyutlanma İslâm’ın tavsiye ettiği bir hayat tarzı değildir.

Allah Rasûlü’nün ﷺ bu hususta da diğer insanlarla ilişkilerinde örnek bir insan ve Müslüman modeli ortaya koyduğu bir gerçektir. Peygamber Efendimizin hayatı bu yönüyle örnek teşkil ettiği gibi, nasihat ve tavsiyeleri de İslâm medeniyetinde komşuluk ilişkilerinin temelini teşkil eden bir diğer kaynaktır. Vahiy merkezli bu anlayış, insanların birbirlerine karşı haklarını muhafaza edip geliştirebildikleri bir zemin teşkil eder.

Komşuluk ilişkileri İslâm toplumunda mühim bir yere sahiptir; çünkü gündelik hayatta yakın akrabalardan sonra karşılıklı hak ve mesuliyetlerimizin oluştuğu tarafların başında komşular gelir. Gerek müşterek menfaatlerimizin olması, gerekse ortak mekânlar kullanmamız birbirimize karşı hususen hassasiyet gerektirir. Komşu haklarıyla ilgili sık sık hatırlatmalarda bulunan Allah Elçisi bunu, “Cebrail bana komşuyla ilgili o kadar tavsiyede bulundu ki onu varis yapacağını zannettim” sözüyle Hz. Cebrail’in uyarıları üzerinden de vurgulamaktadır (Buharî, “Edeb”,  28 [hadis no: 6014-6015]; Tirmizî, “Birr”, 28 [hadis no: 1950]).

Komşuya itimat telkin etmek, huzur ve güven ortamının oluşmasına müspet katkıda bulunur. Allah Elçisi, “Vallahi iman etmiş olmaz, vallahi iman etmiş olmaz, vallahi iman etmiş olmaz” deyince, oradakiler, “Kim, ey Allah’ın Elçisi?” diye sordular. O da, “Komşusu şerrinden emin olmayan kimse” buyurdu (Buharî, “Edeb”, 29 [hadis no: 6016]). Müslümanın vasfı olan güvenilirlik, komşuluk ilişkilerinde de asli unsurlardan biridir.

Hz. Peygamber bu ikazlarını, sorumluluğu imanla ilişkilendirerek hatırlatmakta, ehemmiyetini üst perdeden vurgulamaktadır. “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi komşusuna eziyet etmesin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi misafirine ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi ya hakkı söylesin ya da sussun” buyurur (Buharî, “Edeb”, 31 [hadis no: 6018]).

Komşuya güven vermenin yanı sıra iyi muamele etmenin önemini, peygamberimiz, “Allah katında arkadaşların en hayırlısı arkadaşına en iyi davranandır. Allah katında komşuların en hayırlısı da komşusuna en iyi davranandır” şeklide ifade eder (Tirmizî, “Birr”, 28 [hadis no: 1951]).

Allah Rasûlü’nün yaşadığı ve İslâm’ı tebliğ ettiği toplumda sosyal ilişkiler güce ve tahakküme göre şekilleniyordu. Oysa Hz. Peygamber hak ve iyilik üzere yardımlaşmayı, başkalarının haklarına değer vermeyi ve onları yaşatmayı önemser; böyle bir hayat tesis etme gayretindedir.

Kendi menfaatini gözetmek anlaşılabilir bir temayüldür; ancak peygamberimiz menfaat uğruna komşuya zarar veren yaklaşımlardan bilhassa sakınılmasını istemiştir. Sosyal ilişkilerde yakın çevreden başlayarak hürmet ve ihtimama önem verdiği görülür; çünkü yakın çevresiyle sağlıklı ilişkiler kurmayanın, uzak çevresiyle yahut yabancılarla nitelikli ve hakkaniyetli ilişkiler tesis etmesi zordur.

Derin Tarih/Adnan Demircan