Hayatımı Yazamam Çünkü Dilimi Unuttum

Köleleştirilen Afrikalı Müslümanların hatıratları Amerika’nın 17. ve 18. yüzyılını tüm gerçekliğiyle ortaya çıkarıyor. Efendilerinden daha eğitimli olan Ömer İbn Said’den Ebu Bekir Şerif’e onlarca Müslüman Afrikalı topraklarından koparılarak götürüldükleri Amerika ve Avrupa’da yaşadıklarını hatıratlarında anlatıyor. Ömer İbn Said mülk süresiyle başladığı hatıratta, “Benden hayatımı yazmamı istedin. Ama ben dilimi unuttum” diyor.

“Gemiden indiğimizde beni orada Johnson isimli, ufak tefek, zayıf, Allah korkusu olmayan bir başka kafir kötü adama sattılar. Birçok suç işlediğine tanık olduğum bu adamın yanında kalmaktan korktum ve kaçtım.”

Bu sözler köleleştirlen Afrikalı Müslüman Ömer İbn Said’e ait. Said’in günlükleri günümüze ulaşan en önemli Müslüman-Amerikalı köle otobiyografisi olarak biliniyor. Geçtiğimiz haftalarda bu günlük ABD Kongre Kütüphanesi tarafından online olarak meraklılarının incelemelerine açıldı. Ömer’in anlatıları Amerika’daki kölelik sitemini daha iyi anlamamız için bize birçok ipuçu veriyor: “Bu memlekette mecburiyetten ötürü bulunuyorum. Kötüler beni zorla ele geçirip Hristiyanlara sattılar. Hristiyan topraklarındaki Charleston’a gelebilmek için bir buçuk ay boyunca büyük suda yolculuk yapmıştım. Çelimsiz, gaddar, Tanrı’nın kelamından ve kulluk etmekten bihaber bir adamın eline düştüm.”

AMERİKAN İSLAM EDEBİYATININ BAŞLANGICI

Peki kim bu Ömer İbn Said? O, Afrika’dan Amerika’ya köle ticareti yıllarında getirilen Müslüman, eğitimli bir birey. Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ömer İbn Said, hayatının ilk yıllarını eğitimle geçirdi. Yaşadığı bölgede çocuklara aritmetik, Kur’an-ı Kerim ve Arapça dersleri verdi. Batı Afrika ülkesi Senegal’deki köyünde yaşarken, bir yolculuk esnasında Amerikalı köle tüccarları tarafından alıkonularak çok kötü şartlarda Amerika’ya getirildi. Dindar bir insan olan Ömer, muhtemelen yaşamını kolaylaştırmak için bir süre sonra kiliseye gitmeye başladı. Hatıratına Mülk suresiyle, her şeyin aslında Allah’a ait olduğun hatırlatan ayetlerle başlıyor Ömer ve şöyle devam ediyor: “Benden hayatımı yazmamı istedin. Hayatımı yazamam çünkü hem kendi dilimi hem de Arapların dilinin çoğunu unuttum.” Ömer maalesef, 90 yaşında, özgürlüğüne kavuşamadan bir köle olarak öldü. Bugün elimizde Ömer’in yazdığı gibi başka hatıratlar daha var. Bunların hemen hemen hepsi köleleştirilen Müslüman Afrikalılara ait. Hristiyan kölelerin birçoğunun okuma yazması olmadığı için günlük veya otobiyografi olarak değerlendirilebilecek notları bırakmamışlardı. Ancak köleleştirilen ve Amerika kıtasına götürülen Müslüman Afrikalıların bir çoğu efendilerinden daha eğitimliydi. Okuma yazma bildikleri için 17. ve 18. yüzyılı daha iyi anlamamızı sağlayan notlar, hatıratlar, kitaplar yazdılar. Onların yazdıklarına baktığımızda bir çoğunun baskıya rağmen açıktan namaz kıldıklarını ve geleneklerini aile üyelerine aktarabilmek için hatırat yazdıklarını görüyoruz. Baskıların arttığı dönemlerde ise göstermelik olarak Hristiyan gibi davranlar da var. Amerikan Sömürge Cemiyeti, bu isimlerden bazılarını Afrika’yı Hristiyanlaştırma projelerinde kullanmayı da amaçlamış Pınar Yayınları’nın geçtiğimiz günlerde okurla buluşturduğu, Muhammed Al Ahari’nin imzasını taşıyan Afrikalı Beş Müslüman Kölenin Hatıraları işte bu ilginç bilgileri bir araya getiriyor. Ömer İbn Said’le beraber Selim Ağa, Eyüp Bin Süleyman, Nicolas Said ve Ebu Bekir Şerif gibi isimlerin yaşadıklarını anlattıkları bu metinlerin bir özelliği daha var. Tüm bu literatür, Amerikan İslam edebiyatının gerçek başlangıcı.

Eyüp bin Süleyman

BİR ALİMİN KÖLELİĞİ

Topraklarından koparılan, bir sahipten diğerine savrulmak zorunda kalan Müslüman kölelerden Süleyman Oğlu Eyûb’ün hatıratı da ulaşılabilir biyografiler arasında yer alıyor. Onun anlatıları bir Afro-Amerikalıya ait ilk biyografi olarak biliniyor. Eyüp İbn Süleyman’ı araştırmacılar eğitimli bir Arap alimi olarak tanımlanıyor. Köle ticaretinin başlangıç yıllarında Amerika’Ya götürülen Eyüp, dindar bir Müslümandı. İbadet ettiği esnada bir beyaz tarafından yüzüne toprak atılınca Maryland’den kaçtı. Eyüp’ün hatıratı kendisiyle Amerika’da tanışan Thomas Bluett tarafından kaleme alındı. Ancak Bluett onun hatıratını yazarken biyografisine değil, geldiği ülkeyle ilgili bilgilere daha çok yer verdi. Köy hayatının tasviri, filler ve aslanların kavgası gibi konular o yılların Amerika ve Avrupa’sında oldukça dikkat çekiyordu. Onun kişisel biyografisi bu anlatının içindeki detaylardan edindiğimiz bilgilerden ibaret. Eyüp, İngiltere’ye geldikten sonra serbest bırakıldı. Geç de olsa bir ilim insanı olarak itibar ve saygı gördü. Onun bilgilerinden araştırmacılar ve yetkililer de yararlandı.

TİMBUKTULU EBU BEKİR ŞERİF’İN JAMAİKA GÜNLERİ

Şerif soyundan gelen Ebu Bekir Şerif de köleleştirilen Müslüman Afrikalılardan biri. Onun bıraktığı hatıratta, hem kendi soyuyla hem de gelenekleriyle ilgili birçok detayı bulmak mümkün. Birkaç sayfalık bu kısa hatırata göre Ebu Bekir, kıraat ve tefsir dersleri aldıktan sonra bir savaş sonrası karışıklık esnasında köle olarak ele geçirilmiş. Ancak sabrı elinden hiç bırakmayarak ‘imtihan’ını tamamlamaya gayret etmiş. Gerisini kendisinden dinleyelim: “Elbiselerimi parçalayıp çıkardılar, her tarafımı iplerle bağladılar, ardından bir gemiye götürdüler. Üç ay süren bir yolculuğun ardından (…) O günlerden bugünlere kadar kölelik yaptım. Allah insanlar için rahmetinden her neyi açacak olsa artık onu kısıp tutacak olan yoktur; her neyi de kısıp tutarsa artık onu salıverecek olan yoktur. Cenab- ı Allah’ın buyurduğu gibi: “Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla isabet etmez. (…) Şüphesiz pek çok hata işledim ve günahkârım, fakat beni dosdoğru yola ileteceği hususunda yalnız Allah’a güveniyorum. Zira gönlümün derinliklerindeki ve bahtımdakini bilen yalnız o’dur.”

BUGÜNE IŞIK TUTABİLİR

Bu isimler gibi nice Müslüman Afrikalı Amerika’ya ve Avrupa’ya götürüldü.Tabi sadece onlar değil. Resmi rakamlara göre köle ticaretinin yoğunlaştığı 1525 yılı ile köleleliğin kaldırıldığı 1866 yılları arasında 12 buçuk milyondan fazla insan köleleştirildi. Topraklardan koparılarak, ailelerinden uzakta çeşitli işkencelere maruz bırakıldılar. Maruz bırakıldıkları muamele insalık dışıydı. Gemilere binilmeden önce tıraş edilip, damgalandılar. Önemli bir bölümü sistematik işkence nedeniyle Amerika’ya ayak basmadan önce hayatını kaybetti. ABD’de kölelik resmi olarak 1865’te kaldırıldı. Ancak bu kararın uygulamaya dönmesi uzun yıllar aldı. Kölelik kaldırıldıktan sonra bile siyahi bir insanın haklarını elde edebilmesi onlarca yıl aldı. Alabama Eyaleti’nde bir siyahinin bir beyazla evlenmesi Kasım 2000 tarihine kadar yasaktı. Bugün Amerika’da hala ırkçılıkla ilgili sayısız sorun yaşanıyor. Müslüman Afrikalıların bıraktığı bu hatıratlar ise o günlerde yaşananları anlamamızı sağlayabildiği gibi, bugüne de ışık tutuyor.

Tanrının duası değil Fatiha

Bir Müslüman hükümdarın oğlu olan Abdurrahman İbrahim Sori de 1788’de köle akınında İngiliz tacirler tarafından ele geçirildi. Soylu bir aileye mensup olduğunu söylemesi üzerine ‘prens’ lakabını aldı. Özgürlüğünü kazandığında hikâyesi gazetelerde yayınladı. Amerikan Sömürge Cemiyeti Afrika’da Hristiyanlığı yaymak için Abdurrahman’ı kullanabileceklerini düşündü. O da özgürlüğünü alabilmek için kendine biçilen rol gereği Hristiyan olduğunu söyledi. Liberya’ya giderken İslam’a geri döndüğünü deklare etti. O döndemde Hristiyanlığını kanıtlayabilmek için Arapça olarak yazdığı Tanrı’nın Duası metinin incelendiğinde Fatiha Suresi’nin çevirisi olduğu anlaşılıyor.

Tüm suçlar için bir kılıfları var

Bize hatıralarını aktaran Doğu Sudanlı Nikolas Said 224 sayfalık hatıratında Afrika, Asya ve Avrupa’nın çeşitli şehirlerindeki köleliliğini ve bir Rus prensinin yardımıyla özgürlüğüne kavuşmasını anlatıyor. Said’in kendisine diğer birçok Müslüman köle gibi kendisine Hristiyan süsü vermiş olabileceği düşünülüyor. Hatıratında İslam öğretileri, beş kıta görmüş bir insan olarak karşılıklı ırk ve ekonomiyle ilgili görüşlerini üzerinde dururken, din değiştirmek için zorlandığını da anlatıyor. Amerika’da siyahi çocukların eğitimi için okullar açan Said, bir süre bulunduğu Roma için ise şu satırları kaleme alıyor: “Ama Allah biliyor! Rahipler kötü insanlardı ve Torino’da ortaya çıkan ifşaatlar Roma’da devlet işlerinin nasıl yürütüldüğünü tüm dünyaya göstermişti. Burada zenginlerin çıkarı için tüm suçlara bir kılıf uydurulabiliyordu.” Said, İstanbul’a da geldiğini belirterek, kadim kenti denizden bakıldığında “dünyanın en güzel şehri” olarak anıyor.

Bağımsızlık Savaşı’na katılan Müslüman köleler

Genç yaşta köle olarak Amerika’ya götürülen Müslüman Afrikalılardan biri de Bilali Muhammed. Bilali’nin 1810’da Georgia- Sapelo adasında bulunan bir çiftliğe getirildiği düşünülüyor. Onun aktardıklarından anladığımız kadarıyla baskı ve aşağılamalara rağmen namazlarını açıktan kılmayı, orucunu tutmayı sürdürmüş. Alanında mahir bir işçi olduğu ve okuma yazma bildiği için diğer kölelerin içinde öne çıkan Bilali Bağımsızlık Savaşı esnasında da rol almış. Anlatıya göre efendisi Thomas Spalding’in karşısına dikilip “Emrin altındaki Hristiyanlar için değil, İslam’a gönül vermişler için gerekeni yapacağım” diyerek harekete geçen Bilali, İngilizlerin adaya çıkartma yapmasına engel olmuş. Bilali, kendi çocukları için kaleme aldığı hatıratında İslam fıkhı, namaz, oruç tesbihatlarla ilgili notlara yer veriyor.

Yeni Şafak