H. Akın: Kim Dini Bilgiye Sahip Olmak İster?

Dinî bilgi, aktüel bir zaman içerisinde bir organizma gibi aramızda dolaşmalıdır. Dinî bilgi natürmort değildir, naftalinleyip dolaplarda ve sandıklarda saklayıp da kırk yılda bir ortaya çıkarılan bir şey olmamalıdır. Bilgi ancak dolaşıma sunularak kendini bir insanda ya da bir toplumda yaşatabilir.

Bir televizyon kanalında ünlü bir ismin sunduğu bilgi yarışmasında koltukta yarışmacı olarak oldukça iyi eğitimli bir genç adam oturuyor. Üsküdar Amerikan Lisesi’nin ardından Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş. Almanya’da MBA eğitimi almış. Üç yıl avukatlık yapmış, yani anlayacağınız CV’si dolu dolu bir yarışmacı. Buraya kadar her şey gayet normal. Kaç gündür medyada tartışılan şeye gelelim. Bu yarışmacı gencimiz yarışmada (3. soruda) sorulan, “Ramazan’da oruç açma zamanını öğrenmek için, imsakiyelerdeki hangi başlığın altındaki saate bakılması gerekir?” sorusunu cevaplayamayıp joker hakkını kullanıyor.

Yunus isimli yarışmacı gencin o kadar iyi bir kariyere sahip olmasına rağmen bu kadar kolay bir din sorusunu cevaplayamaması tartışma doğurdu. Hatta buradan yola çıkarak ülkemizdeki din kültürü öğretimi sorununu masaya yatıranlar bile oldu. Sosyal medyada bu gencimizle ilgili çok haksız eleştirilerde bulunanlar da çoktu. “Peki, bu niye böyle?” diyebilirsiniz. Öncelikle ortada hiç şaşırtıcı bir şey olmadığını söylemeliyim. Bir kere yarışmacı gencin yarışma atmosferinin gerilimi ile heyecandan muhakemesi sekteye uğramış olabilir, bu bir. İkincisi ise burada asıl mevzu edeceğim konudur. Dini içerikli bilgi eksikliğinin bir noksanlık ya da sıkıntı edilecek bir yetersizlik gibi kabul edilmemesi. Hatta bir adım daha ileri giderek şunu söyleyebilirim, dini mevzuları tafsilatıyla bilen gençler bazı seküler ortamlarda akranlarının kötü şakalarına ve dalgaya alınmalarına da sebep olabiliyor. Bu yüzden muhafazakâr ailelerde yetişmiş kimi gençler dini bilgilerini aktarmaktan oldum olası çekinirler. Dinî bilgi eksikliği neredeyse modern ve çağdaş bir insanın çağdaşlık ve de modernliğinin alamet-i farikası gibi görülmektedir.

Bir genç matematik, fizik, kimya ya da biyoloji, coğrafya, tarih gibi alanlarda sayısaldan sözele doğru bilmediği şey karşısında yadırganma kaygısı taşıyabilir. En basit şeyleri bilmediği hakkında alttan alta eleştirilir. Fakat dini noktada çok basit bir konuyu bilmeyen bir genç hiçbir mahcubiyet duymadan “dinle aram yoktur” diyerek bilgisizliğini kendine göre gayet haklı bir gerekçeye dayandırarak işin içinden sıyrılabilir. Bu mesele resmi eğitimde “bilginin değeri ve işlevi” ile ilgili bir konudur. Dini bir bilgiyi dünyevi bir yarara dayandırdığınız oranda -ders geçmek, üniversite sınavında sorulması vb.- gençlerden karşılık görebiliyorsunuz.

Ontolojik sorunlarla baş edebilmek için felsefenin kapısını çalanlar dinin kapısını çalanlardan daha fazladır. Şunu da ifade etmeden geçmeyelim, bilmemek her zaman bilinçsizlik değildir. Bilinç kimi zaman ümmilik ışığı ile insanı aydınlatır kimi zaman da fıtrat ve hilkatin ona kazandırdıklarıyla. Dolayısıyla dini bir konuyu teorik olarak bilmemek her zaman için ona karşı duyarsızlık ve ilgisizlik anlamı taşımaz.

Dinî bilgi, aktüel bir zaman içerisinde bir organizma gibi aramızda dolaşmalıdır. Dinî bilgi natürmort değildir, naftalinleyip dolaplarda ve sandıklarda saklayıp da kırk yılda bir ortaya çıkarılan bir şey olmamalıdır. Bilgi ancak dolaşıma sunularak kendini bir insanda ya da bir toplumda yaşatabilir. Sözgelimi orucu aktüel zaman ve güncel mekân içerisinde bir kültür üzere yaşatamamışsanız, oruçla ilgili literatürü bilmelerini çocuklardan ve gençlerden bekleyemezsiniz.

Yahya Kemal’e iftar vakti Atik Valde’ye inen sokaktan geçerken (oruç tutmadığı halde) sükuneti tatlı bir intizara çeviren ramazanın maneviyatını hissettiren işte bu kültür, bu ruhtur. Yoksa şairimiz kerpiç evleri kaplayan o nurlu neşeyi nasıl içerisinde hissedebilirdi ki? Dinî bilgilerle avunmaya değil dinî atmosferi ruh üzere içinde yaşayan kuşaklarla övünmeye ihtiyacımız var. Hiç olmazsa Yahya Kemal gibi “böyle duygularım kaldı, çok şükür!” diyebilecek gençlere.

Milli Gazete / Hüseyin Akın