Gökhan Özcan: Penceresiz perdeler

İnsan içinden aleme bakmayı unuttu. Sadece gözünün görmeye yetmeyeceği değil, aklının da almayacağı, kendisinden büyük, çok daha büyük, kavrayışından engin, çok daha engin bir hakikate yüzünü dönmeyi unuttu. Oradan oraya savrulup durduğu halde kalbinde hiçbir yere savrulmayan bir kulp bulunduğunu unuttu. Kendini hiç değilse bazen, kendindeki mahpusluğundan dışarıya çıkarak azad etmeyi unuttu. Her şeyin peşine takılıp gitti ama ufka doğru yürümeyi unuttu. İnsan, kendini kendinden daha yukarılara çıkaracak merdivenin yerini unuttu. İnsan, kendi denklemini nasıl çözeceğini de unuttu.

Uzaydaki kara delikler, kimilerine göre etrafındaki her şeyi yutma gücüne sahip… Yakın zaman önce bilim adamları ilk kez bir kara deliği görüntülemeyi başardı. Kara deliklerin en yakının bile bizden çok uzaklarda olduğunu düşünüp kendimizi rahatlatabiliriz. Ama fazla değil! Çünkü bu ‘etrafındaki her şeyi yutma’ gücüne sahip pek çok şey, bizim hayatımızda da var. Belki biraz daha minimal bir seviyede… Yeni dünyanın kara delikleri neleri yuttu, yok etti, çekip aldı hayatımızdan, biz farkında olmadan.

“Kara deliğin fotoğrafı neden net değil?” diye sordu biri. “Netleştiğinde zaten seni yutuyor!” dedi öteki.

Bugünlerde herhangi bir evrak için son altı ayda çekilmiş fotoğraf getirmenizi şart koşuyorlar. Çünkü insanın kendine benzemekten uzaklaşma hızı fevkalade arttı günümüzde.

“Belki de yakın bir zaman sonra aynaya baktığımızda,” dedi beyaz saçlı adam, karşımızdaki sureti sanki bir yerden hatırladığımızı düşüneceğiz sadece!”

İnsan içinden aleme bakmayı unuttu. Sadece gözünün görmeye yetmeyeceği değil, aklının da almayacağı, kendisinden büyük, çok daha büyük, kavrayışından engin, çok daha engin bir hakikate yüzünü dönmeyi unuttu. Oradan oraya savrulup durduğu halde kalbinde hiçbir yere savrulmayan bir kulp bulunduğunu unuttu. Kendini hiç değilse bazen, kendindeki mahpusluğundan dışarıya çıkarak azad etmeyi unuttu. Her şeyin peşine takılıp gitti ama ufka doğru yürümeyi unuttu. İnsan, kendini kendinden daha yukarılara çıkaracak merdivenin yerini unuttu. İnsan, kendi denklemini nasıl çözeceğini de unuttu.

“İki şey sürekli yenilenen ve artan bir hayranlık ve haşyet ile zihnimi doldurur, daha sık ve kalıcı olarak düşünce bunlarla meşgul olur: Üzerimdeki yıldızlı gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası” diyor Immanuel Kant, ‘Pratik Aklın Eleştirisi’ kitabında. Gökyüzü ve içimizdeki ahlak yasası… Birbirinden ayrı değil, içinden birbirine irtibatlı olduğuna şüphe olmayan kelimeler bunlar…

Bir de şunu düşünün; bütün meselesi bir minicik incir çekirdeğinin içini doldurmaya ancak yeten bir insan ne hisseder?

“Mutsuzluğun tek nedeni, insanın odasında sessizce nasıl oturacağını bilememesidir” diyor Blaise Pascal

Etrafta benden başka kimse olmadığında kendi sesimi duyar hale gelirim diye korkuyorum. Ya sesim bana bir şey sorarsa diye… İnsan başkalarına sorduğu soruların en azından bir kısmının cevaplarını bilir, bildiğini düşünür. Ama kendine sorduğu soruların cevabını nereden bilsin? Bilse, tutup kendine neden sorsun? Madem bilmiyor, o ses kendinden habersiz mi ki cevabını bilmediği soruyu kendine soruyor?

“Üstümde büyük bir ağırlık var sanki!” dedi bitkin olan. “Ona hayat diyoruz!” dedi yanındaki.

Bütün bu çıkmaz sokakları, “Bir denemekten ne çıkar?” diyen insanlar şımartıyor!

Gözlerimle gördüm; bir ip parçası, unutmaması gereken önemli bir şeyi zamanında hatırlayabilmek için kendini en yakın insanın parmağına doladı biraz önce.

Ömrünü, bir göz odanın içinde ışıl ışıl ışıldayan yıldızlarla birlikte geçiren insanlar da var.

“Bak şaşkına ki” dedi meczup, “bakacak penceresi yok, gözüne perde çekmiş!”

Yeni Şafak – Gökhan Özcan