F. Beşer: Nedir bu ‘Müslümanlardan’ Çektiğimiz?

Bir kadın telefon açtı, çaresizlik içinde ağlayarak şöyle bir soru sordu: Kocamla aramızda din anlayışı farkı oluştu. Çok tedirginim ve ne yapacağımı bilemiyorum. Ayrılsam çoluk çocuğum ne olur diye endişe ediyorum. Dindar bir insandı, epeyce bir zamandan beri kendilerine Antikapitalist Müslümanlar diyen grubun başındaki o adama takıldı, fikirleri değişti ve şu anda geldiği noktada namaz kılmanın gerekli olmadığına kanaat getirdi ve namazı bıraktı. Şimdi ben şeran ne yapmalıyım? Bu durum evliliğimizin devamına mani mi? Boşanmak zorunda mıyım?

Bayram arifesinde böyle bir yazı mı yazılır? Yazmak zorunda kaldık.

Bir kadın telefon açtı, çaresizlik içinde ağlayarak şöyle bir soru sordu: Kocamla aramızda din anlayışı farkı oluştu. Çok tedirginim ve ne yapacağımı bilemiyorum. Ayrılsam çoluk çocuğum ne olur diye endişe ediyorum. Dindar bir insandı, epeyce bir zamandan beri kendilerine Antikapitalist Müslümanlar diyen grubun başındaki o adama takıldı, fikirleri değişti ve şu anda geldiği noktada namaz kılmanın gerekli olmadığına kanaat getirdi ve namazı bıraktı. Şimdi ben şeran ne yapmalıyım? Bu durum evliliğimizin devamına mani mi? Boşanmak zorunda mıyım?

Bu soru daha önceki benzer bir olayı aklıma getirdi. On yıl kadar önce gıyaben tanıştığımız bir üniversite hocası telefon açıp kızının o meşhur mehdi bozuntusuna takıldığını, önce tesettürden çıktığını, sonra namaz diye bir şey olmadığı kanaatine vararak namazı bıraktığını söylemişti. Ben ikna edemiyorum, size gelse bir iki kelam eder misiniz diye rica etmişti. Kızcağıza o şahıs hakkında bildiğim bazı şeyleri anlatınca bayılıp yere yığıldı. Çünkü söylediklerimin doğru olduğunu o içeriden biri olarak biliyordu.

Mesele dinin en temel ibadeti meselesi olmamış olsaydı bu kadıncağıza da; demek ki, onlar da öyle düşünüyorlarmış, olsun birbirinizin anlayışına saygı duyun diyebilirdim. Ama bizden önce dini anlayanlar eğer doğru anlamışlarsa namazsız bir İslam’ın olmayacağı açık. Namaz kılmayan birisi, meseleye en kolaylaştırıcı yorumu getiren Hanefilere göre, sadece büyük bir günah işlemiş olur, dinden çıkmış olmaz. Ama namaz diye bir şey olmadığını söyleyen birisine Müslüman diyen bir âlime rastlamak mümkün değildir. Bu durumda ya bizden önce bu meseleyi hiç kimse doğru anlamamış, modern zamanlarda bunu biz anladık, böyle düşünmekle kişi Müslümanlıktan çıkmış olmaz diye hoşgörüde bulunacağız, ya da öncekilerin anladığı doğru, bu adam namazı gereksiz gördüğüne göre dini reddetmiş olur, dini reddedince de nikâhı düşer diyeceğiz ve bu kadıncağıza sen artık başının çaresine bak diye fetva vereceğiz. Tabii, her ikisini söylemek de çok riskli olduğu için biz böyle diyemedik. Belki senin yanlış anladığın bir şey var, aslında onlar namazı reddetmiyorlar da sen öyle anlamış olabilirsin. Her ikinize de hakikati göstermesi için Allah’a dua edin ve bir süre de sabır ibadeti yaşayın, bakalım Allah nasıl bir kapı açar diyerek teselli ettik.

Ama eminim ki, bu mağlubiyet dönemimizde bugün; evet ne olmuş yani? Müslümanım diyerek kapitalizme karşı çıkmak insanın Müslüman olması için yeterli. Bağnazlık edip bu adamı eleştirirseniz yobazlık etmiş olursunuz. Namazı reddedenlerin Müslüman kalamayacağını söylemek tarihsel bir fetvadır ve bugün bu fetva ile amel edilemez, namaz Müslümanlığın temel şartlarından değildir diyecek ‘Müslümanlar’ da yok değildir.

Böyle bir olguyu nasıl anlamamız gerekir? Öncekilerin tekfir etmekten korktukları için ‘zındıklık’ dedikleri bazı inançlarla bunun farkı nedir? Bundan emin olamadığım için bir şey söylemek istemiyorum. Her önüne geleni tekfir etmenin bir hastalık olduğunda şüphe yok. Ama İslam bahçesinden filizlenmeyen bazı modern anlayışların her aykırılığı yapıp, her aklına geleni söyleyip, karşı çıkanları bağnazlıkla, tekfircilikle yaftalayıp bastırmaya çalışmaları da bir tür şeytanlık, bunda da şüphe yok. Arasını kim nasıl bulacak bilemiyorum.

Günümüzde şeytanın şu metodu kullandığını da fark ediyorum; İslam’ı gerçekten çok bağnaz bir şekilde anlatan birilerine tepki olarak, kalplerinde hastalık bulunan diğer uçtaki bazıları da doğru olanı arayacaklarına, işin kolayına kaçıp, nefislerini okşayan böyle adamların etrafını sarıyor ve onlara moral destek veriyorlar. Allah’ın buyurduğu gibi: ‘Şeytanlar da sizinle mücadele etsinler diye kendi dostlarına vahide bulunurlar’. Diğer yönden böyle fesatçı tipler de dindar kesimden taraftar bulamayınca moral destek olarak böyle taraftarlar arıyorlar. Bir zamanlar ‘Namaz bu ümmetin başına bela edildi’ diyen o çıplak uyarıcı da ümidi Kemalistlere, laikçilere, hatta ateistlere bağlamıştı, sonunda deizm diye diye gitti. Allah ne buyuruyor: ‘Beni zikretmek için namaz kıl… Kim benim zikrimden yüz çevirirse onun için çok sıkıntılı bir hayat vardır’.

Şu gerçeği de burada bir kez daha hatırlayalım: Böyle aykırı tipler İslam bünyesinin zayıf olduğu zamanlarda oluşan habis urlar gibidirler. Bünye güçlenince onları eritip atar. Böyleleri İslam adına tahribat yapma kabiliyetine ulaşınca bazı Batılı ülkeler onlara damardan yaklaşıyor, lojistik destek veriyor, gerekirse onlara televizyon kanalı bile kurduruyorlar. Çünkü bu yöntem Müslümanları parçalayıp birbirine düşürmek ve güçlerini kırmak için çok daha kolay ve çok daha az maliyetli bir yöntemdir.

Bayram arifesinde Allah bu ümmeti dâhili ve harici hainlerden korusun, kalbimizi sevdiği ve razı olduğu hakikatte birleştirsin, şu anda dünyanın her tarafında hem kapitalistlerin hem komünistlerin zulmü altında inleyen kardeşlerimizi kurtarsın, bayramınız mübarek olsun.

Yeni Şafak / Faruk Beşer