Dilipak: Ölümü Beklerken

Müminler için ölüm ne bir yok oluş, ne de korkulacak bir şey. Baştan belli, sayılı nefeslerimiz var. Hayat dediğiniz şey ölüme doğru yolculuktu. Sanıldığı gibi “nefes alıp vererek” yaşamaz insan, nefes alıp verdikçe ölür!

Ölüm bu nesil için ilk defa bu kadar yakın ve sürekli bir “korku” haline geldi. Sadece kişinin ölümü değil, ölüm “bulaşıcı bir hastalık” gibi de algılanıyor. Dahası topyekûn kitlesel bir ölüm, inancı olmayanlar için bir yok oluş. Bu, insanların “ağzının tadını kaçıran” bir durum.

Müminler için ölüm ne bir yok oluş, ne de korkulacak bir şey. Baştan belli, sayılı nefeslerimiz var. Hayat dediğiniz şey ölüme doğru yolculuktu. Sanıldığı gibi “nefes alıp vererek” yaşamaz insan, nefes alıp verdikçe ölür! O bedenin canı ile ilgili bir durumdur. Ölüm “asude bir bahar ülkesidir” mü’min yürekler için. “Dünya sürgünü”nün sona ermesidir. “Ruh’un beden’den özgürlüğü”dür.

Korkmayın eceliniz gelmeden ölmeyeceksiniz. Eceliniz ömrünüzün kefilidir. Ne bir an önce, ne bir an sonra, tam zamanında ayrılacaksınız bu dünyadan! Rızgınızdan az ya da çok yemeyeceksiniz. Sadece yediklerinizin helal mi, haram mı olduğu kendi tercihinize bağlıdır. Bunlar sizin kaderinizdir. Siz bu kader üzerinde hareket edersiniz. Hiçbir canlı yoktur ki, ölümü tatmasın. Bu kadar mutlak ve kapsamlı bir hadise olan ölüm niye insanı korkutur ki! Kaldı ki, dünyalı insanın “ölüm” dediği şey aslında ölümsüz bir dünyaya yeniden doğmak değil mi!

İnsanoğlu çoğu zaman kaçtığını sandığı şeye doğru koşar. Bazan dua ile belasını ister. Kendi sorunları ile başedemezken başkalarının sorumluluklarını “ister! Aciz” olduğunu bilir ama kibirlidir de. Sonunda varacağı yer bu dünyada iken ya cehennem çukurlarından bir çukur, ya da cennet bahçelerinden bir bahçedir. Bedeni ise toprak olacaktır. Kıyamet gününden sonra mizan kurulduğunda “seriyyül hisab” olan Allah herkese yaptıklarının karşılığını kitapta yaptığı gibi verecektir. Cennet ve Cehennemin hesabı yapılırken, kim ki, dünya hayatında ne kadar acı, zulüm üretti ise tek tek sırası ile aynın, misli ile “misgale zerretin şerran yerah” ölçüsünde tattırılacak ve kim ki, “misgale zerretin hayran yerah” ölçüsünde bir iyilik yapmışsa, mutluluk üretmişse, insanların işini kolaylaştırmışsa, karşılığını kat kat görecektir.

Aman dikkat! Şeytan sizi Allah’la aldatmasın, din ve devlet büyüklerinizle aldatmasın. İyi niyetiniz değerlidir, fakat aman ha Şeytan sizi iyi niyetlerinizle aldatmasın. Akıldan yoksun iyi niyet Şeytanın elinde bir oyuncaktır. Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir. Sakın aklınızı kiraya vermeyin, İns’in ve Cin’nin Şeytanlarından sakının, onların size yeryüzünde bir cennet ve ölümü unutturarak ebedi bir hayat vaad eden yalanlarına kanmayın. Allah’tan başka kimseyi İlah ve Rab edinmeyin ve başkalarına karşı İlah’lık ve Rab’lik taslamayın. Eğer başkalarının üzerine hüküm koyma ve onları kendi heva ve heveslerinize göre terbiye etmek istiyorsanız bu onlar üzerinden İlahlık ve Rablik taslamanın ilk adımı olabilir.

Ölümü hatırlamak, hayatı anlamak için zarurettir. Her şey zıddı ile kaimdir bu dünyada. Her şey “nakıs”dır. Gece ve gündüz gibi. Gerçekte ise karanlık aydınlığın yokluğudur aslında. Ölüm hayatın sona ermesidir. Ruhun geldiği yere dönmesidir. Ölüm gerçektir, Hayatın cevheri olan Ruh Hakikat’tır. Aslında ölüm arızi olandır. “Şehidlik” onun için ölümsüzlüktür. Şehidlik de aslında Hakikat’in Şahidliğidir. Ama insanoğlu böyledir işte, gözüne dünya metaını, para, mal, makam, hazları, unvanları yaklaştırınca arkasında Hakikati kaybeder.

Gözle bile görünmeyen bir virüs hayatımızı nasıl karartıverdi. Bizleri evlerimize hapsetti, global ekonomi ve dünya siyaseti krize girdi. Fabrikalar durdu. Ordular perişan oldu.

Yer bir depreşiyor kaçacak yer arıyoruz. Bunu biliyoruz ama yine de gökdelenler yapmaya devam ediyoruz. Ve sonra o gökdelenler beton tabutluklara dönüşebiliyor.

O kırda peşinden koştuğunuz çekirgeler gökyüzünü kaplayan bir çekirge ordusuna dönüştüklerinde hayatı yaşanmaz hale getirebiliyorlar. Su hayat diyoruz da, sel olduğundan ya da yağmur durmak bilmezse her şeyi silip süpürüp götürebiliyor. Rüzgar da öyle. Güneş hayat kaynağı olduğu kadar bir ölüm sebebi de olabilir. Her şey bir ahenk, uyum, denge, mizan üzerine yaratıldığı halde insanoğlunun ihtirası her şeyi mahvetti. Havayı, suyu, toprağı kirlettik, hatta zehirledik. Bitkiler de hayvanlar da bizim yüzümüzden helak oldu. 

Ekinleri ve hayvanları mahvettiğimiz gibi şimdi de kendi heva ve heveslerimiz, ihtiraslarımız uğruna, Şeytanın gayesine hizmet için insanoğlunun helakine sebeb olacak yeni bir fitnenin eşiğinde bulunuyoruz. Dünyada 500 milyon nüfus yeterli imiş. Ötekilerin bir şekilde ortadan kaldırılması gerekiyormuş. Kızılderilileri öldüren, kara derililerin köleleştiren, sarı ırkı sömürgeleştiren “Beyaz adam” şimdi insanlık tarihinin sayısal olarak en büyük katliamı için kolları sıvamış gözüküyor. İlaç, gıda, salgın hastalıklar, savaş, terör, media, spor, kozmetik, hayat tarzına yön veren moda akımlar üzerinden aileyi ortadan kaldırarak bu gayesine ulaşmaya çalışıyor. Doğum kontrolü, sezaryen, kürtaj yeterli olmadı çünkü..

Ölüm ya da ahirette devam edecek ölümsüz bir hayat! Unutmayın eceliniz gelmeden sizi kimse öldüremez. Eceliniz gelmişse sizi kimse yaşatamaz. Allah’ın verdiği canı Allah alır!

Cennet ya da cehennem, karar sizin. 

Selâm ve dua ile.

Akit / Abdurrahman Dilipak