Belediye ve Valilikler Mevla’nın İkramı Suyu Satarak Metalaştırıyorlar!

Belediyeler, hükümran oldukları şehirlerinin köşe başlarındaki muslukları kapatınca, Amerikalı, Hollandalı sömürgeci kan içici holdingler bayram ettiler. Sadece yabancı kafirler değil, öldüklerinde camilerden kaldırılan para babalarıyla beraber hap birlikte bayram ettiler… Şimdi çıkın İstanbul’da, Bursa’da dışarıya, hemen her kişinin elinde bir plastik şişe, içinde de para verip doldurduğu yabancının suyu!... Sizi bilemem amma ben, bu inkarcılığa ya da köleleştirilmeye isyan ediyorum… 

Bursa’da belediye iftarı…

 

Ramazanın başında birkaç günlüğüne Bursa’ya kaçıverdim… Kişiliklerine ve üretimlerine itimat ettiğim bir iki mekandan birisi Gürsu’daki Ekmekçiler Lahmacun idi. Müessese oruç günlerinde kapalı imiş. İkindi sonrasında kepenk kaldırılıyor ve ezan ile birlikte de hizmet başlıyor. İki saat sonrasında da el ayak çekilince paydos edip kapanıyorlar…

 Anadolu içlerinde, Urfa, Erzurum dolaylarında da aşhanelerde usulün böyle olduğu söylenir. Edep ve gelenekler buna amir. İstanbul’un meyhaneleriyle meşhur Samatya ve Kumkapı’lardan bilirim, Ramazan süresince bazı kapılar açılmıyor…

Cumhuriyet’in dili uzun İslam sevmezleri zaman zaman Anadolu’ya sırf bu maksatla gittiklerinde açık meyhane bulamadıkları için, “Eyvah şeriat geliyor otellerde bile içkiyi yasaklamışlar. Atatürkçüler uyuyor musunuz ?” yaygarasıyla suyu bulandırmak isterler…

Kusmaktan zevk alır bu mahluklar…

Yahu, lokantalarla nalburluk ekonomik hayatın alt kesiminde sektörleri farklı olsa da, aynı sınıfta yer alırlar, esnaflıktır her ikisi de. Lakin birinin satışa sunduğu ürünler kısa ömürlü olup akşamdan sabaha bozulabilir. Nalburun kilidi ise, çorbaya nisbet rafta kaldıkça kıymeti artar…

Anadolu’da Çorbacı Osman,satamayınca dükkanını niye açsındı, Oruç ayında?… 

Benim Bursa’da bundan ayrı bir ikinci ve üçüncü mekanım daha vardır. Birisi Yıldırım Belediyesinin yakınında Paçacı Hüsnü, diğeri de Kapalıçarşı’da. Akay Çiğbörek… 

Bunlar, Gürsu’daki Ekmekçiler Lahmacun gibi umur görmüş, kibar ve kendileriyle sohbet edilebilir ayni zamanda ürünlerine güvenilebilir temiz insanların mekanlarıdır. Bursa’ya yolunuz düşerse, boşverin gitsin iskenderleri falanı…

Yazımızın Ramazana has girizgahı bu kadar. Şimdi gelelim belediye iftarına…

Gürsu İlçesi, Bursa ile bitişik hale gelmiş bir anlamda merkez ilçe. Seksen yıl önceleri bir nahiye idi. Şehrin tam orta göbeğinde belediyenin önünde on beş-yirmi dönümlük büyük bir park mevcut.. Altışar kişilik yüze yakın masa. Bir uçta da yemek tevzi masası. Kasabanın çeşitli yerlerinde halkı haberdar edici bildiri afiş ve panolar yerleştirilmiş…

“ Bursa Büyükşehir Belediyesi hemşerilerini iftar yemeğine davet ediyor”…

Bir akşamımızı da buraya tahsis ettik ve sıraya girip gözenekli tabağımızı doldurup masamıza yöneldik.

Tabağımızın bir gözünde çorba, bir diğerinde tavuk bacağı, bir çeyrek ekmek ve kapalı bir bardak su. Biz vasıl olduğumuzda park hemen hemen yükünü almış olduğundan pilavıyla tatlısını kaçırmış olup olmadığımı bilmiyorum… 

İşte kamu kurumlarının, özellikle belediyelerin davetlilerine ikram edecekleri iftar sofraları böyle olmalı. Masanın üzerini kuş sütüyle donatmaya kalkışırsanız, işin içerisine hırsızlık da karışır, haramlık da. Hırsızlığı kim, kimler ve nasıl yapar, haramlık da nereden çıkar, bunları okuyucularımızın kendi idraklerine bırakmak isterim. Ben söylersem, düşman bellenirim…

Karşımda, ortaokul talebesi iki kardeş, anne ve babasıyla birlikte gelmişler. Bir de ilk mektepli küçük kardeşleri var. Çocukların ekmeklerini çorbaya bir doğrayışları var ki, belediye iftarı tam yerine oturmuş. Demek istediğimiz, bu çerçevede düzenlenen iftar sofraları, davet edenle birlikte davetlilerin de üzerindeki fonksiyonunu yerine getiriyor…

Yemekten sonra iftar alanını dolaşarak şöyle bir kolaçan ettim. Kadınlar ve kızlar yemenili ve çarşaflı. Açık başlı olanları da var tabii amma, bir tek kişi bile, görmedim. “modanisa”dan “Tekbir”den giyinmiş olsunlar. Mesela, “Allah Büyüktür Konfeksiyon”, ne kadar çirkin bir istismar, din istismarıdır…

Erkekler de hallerinden belliydi. Toprağı tohumlayan, mahsulünü pazarlayan, sıradan vasat müslüman ahali…

Karnımızı doyurduk, suyumuzu da içtikten sonra şükreyleyerek parktan ayrıldık. Lakin kafamız içtiğimiz suya takılıp kaldı. 

Belki sağlam bir dayanağı vardır ikram edilen kapalı bardak suyun, bilemem. Orası belediyenin işi. Fakat benim kafam iftarda içtiğimiz suya takıldı… 

Bursa Belediyesi, Su Şehri Bursa’nın ayni zamanda da Belediyenin kendi suyu da varken, niye bir başka şehrin suyunu ikram etti ahaliye?… 

Mantıksız bir takıntı diyeceksiniz. Amma kazın ayağı öyle değil…

Yüce Mevla’mızın bila tefrik kullarına bedava ikramı olan sularımız, valilikler eliyle sermaye sahiplerine satılarak metalaştırılıyor. Bursa’nın “doğal kaynak suları”da, daha kaynaklarında iken çoğunlukla yabancılara satılmış. Piyasada satılan “Menşei Uludağ” ibaresiyle gösterilen Allah’ın kullarına hediyesi olan bu suların hepsi yerli ve yabancı holdinglerin ellerinde…

Öfff be!…

Belediyeler, hükümran oldukları şehirlerinin köşe başlarındaki muslukları kapatınca, Amerikalı, Hollandalı sömürgeci kan içici holdingler bayram ettiler. Sadece yabancı kafirler değil, öldüklerinde camilerden kaldırılan para babalarıyla beraber hap birlikte bayram ettiler…

Şimdi çıkın İstanbul’da, Bursa’da dışarıya, hemen her kişinin elinde bir plastik şişe, içinde de para verip doldurduğu yabancının suyu!…

Sizi bilemem amma ben, bu inkarcılığa ya da köleleştirilmeye isyan ediyorum… 

Bunların arasında birileri de var ki Amerikalı. Bu colacı birkaç kaynağı satın almış. Ayrıca henüz satılmamış bir iki kaynağın da köylünün toprağına akıp giden serbest sularını kendi suyuna kaçak olarak bağlamış. Damacanalarda su olarak, renkli şişelerde ise gazoz diye satıyor. Topladığı paraları da memleketine postalıyor…

Eli maşalı Bursalı bir vatansever bunlarla uzun yıllarca boğuştu, en sonunda kanun yolundan Bursa’nın suyunu kurtardı. O su şimdi Bursa Belediyesinin markalı suyu olarak “Muradiye” markasıyla satılıyor…

 Şunu demek istiyorum. Bursa Büyükşehir Belediyesikendi suyu var iken, iftar yemeğine davet ettiği hemşerilerine niye kendi suyunu içirmez de, kalkar taaa Düzce’lerden getirdiği, Cansu Su Sanayii ve Nakliyat şirketinin “Asya” suyunu ikram eder?..

Akit /Atilla Özdür