Başörtüsü’nün ‘Gereği Düşünüldü’

Bugünlerde konuşulan başörtüsü içi boşaltılmış, İslami şiar olmaktan çıkartılmış halidir. Lutfedip de onu anayasa ile güvenceye alacak olanlar, artık onun giyim tarzından öte bir anlam ifade etmediğine hükmetmişlerdir, 'gereği düşünülmüştür'.

Ülke seçim havasına her büründüğü vakit, siyasilerin de, haklardan, özgürlüklerden, refahtan dem vurmaları artık kanıksanmıştır. Çıkarı gereği bagajında ne varsa, ajandasında tuttuğu kozu çıkartıp, fırsattan istifade rakibini alt etmek için kullanır. Derdi halkı manipüle edip oy devşirmektir. ‘Şimdiye kadar neredeydin?’ diye sormak artık manasızdır. Yürüdüğü yerin, bulunduğu dalın rengine mucizevi şekilde bürünen yaratık bukalemunun fıtratı gereği böyle de, bu adamların rengarenkliği nereden geliyor?

Şimdilerde dillerde ‘başörtüsü’ olduğu için biraz yeşile büründüler (Gerçi bu renk de siyasetin kirlettiği bir renk ama o başka bir bahis konusu). Ana muhalefet lideri helallik dileyerek kanun teklifi verirken, reisi cumhur altta kalmayarak anayasa ile güvence altına almak için harekete geçti. Muhtemel ki yakın zamanda, gazi meclis bu sorunun da üstesinden gelecek ve anayasal güvence ile başörtüsüne özgürlük getirecektir.

Halbuki aynı meclis 99 yılında, dönemin başbakanının emriyle başörtülü bir vekilin haddini bildirmiş, yemin etmesini engellemiş, yetmedi vatandaşlıktan çıkartmıştı. Allah’tan ki o günlerin medet kapısı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) imdadına yetişmişti de vatandaşlığa geri dönmüştü.

Nasıl da kadir-i mutlak bir meclis değil mi? Cezalandıran da affeden de, tövbeleri kabul eden de o..

O günlerde sadece siyasilerde değil, özellikle üniversitelere girmek isteyen başörtülüler içeriye alınmıyordu. Okulu bırakan, peruk giyerek öğrenime devam etmeye çalışan, olmadı yurt dışında okuyan, ya da başını açarak okumayı bırakmayan kızlarımız vardı (bir de ‘başörtüsü furuattır’ diyen hocalar da vardı).

Başörtülü kadın siyasetçileri konuştuk da bunların erkek versiyonlarına da kısaca değinirsek; onlar da rejimin imtihanlarından geçmişler, taahhütlerini yerine getirip şeriat ile asla alakalarının bulunmadığını ispat etmişlerdir. Gömleklerini çıkartıp soyundukları siyaset, sistemin istediği hudutlarda olduğu için önleri açılmıştır.

‘Neredeeen nereye’ değil mi? Surda delik değil kocaman kapı açılmış, iade-i itibar lutfedilmiş, başörtülü vekiller, valiler, kaymakamlar, askerler, polisler.. tüm kamusal alanlarda görünür olmuşlardır. Hatta zamanında meclisten kovulan o vekil de büyükelçilik makamına kadar yükselmiştir.

‘Başörtüsü’nün gündem olduğu şimdiye bakınca, eskisi gibi fincancı katırlarını ürküten bir tepkiyle karşılanmayışını düşünmek gerekmiyor mu? O günler olsaydı, ‘şeriat mı geliyor?’, ‘çağ dışı kıyafete meclis koruması!’, ‘kamusal alan yeşile bürünüyor!’ gibi manşetler okurduk. Hepsi tarihin tozlu sayfalarında kaldı.

Meramımız eskiye öykünmek olarak anlaşılmasın. Şöyle ki, rejim o zamanlar; başörtüsüne, İslami siyaset ve siyasilere bakınca tehdit olarak görüyordu. Ne zaman ki onlar da laik-demokratik sisteme karşı zararsız olduklarını ispat ettiler ve ne zaman öyle oldukları tescillendi, o vakit önleri açılmıştır. Devlet terbiyesinden geçtikleri için egemenliği kime vereceklerini öğrenmişlerdir.

Herkesi aynı kefeye koymaktan da sakınmalıyız. O zamanlar da rejimin oyununa gelmeyenleri, sistemden medet umup hak talep etmekten sakınanları, örtüsü uğruna öğrenimini ya da kamusal alanda çalışmayı elinin tersiyle itenleri tenzih etmeliyiz.

Bugünlerde konuşulan başörtüsü içi boşaltılmış, İslami şiar olmaktan çıkartılmış halidir. Lutfedip de onu anayasa ile güvenceye alacak olanlar, artık onun giyim tarzından öte bir anlam ifade etmediğine hükmetmişlerdir, ‘gereği düşünülmüştür’. Artık o da müslümanların hakkını veremediği şiarlar arasına katılacaktır. Vazifemizi yapmazsak, tağuti rejim daha bir çok değerimizi paçavraya çevirecektir. Bu hâl böyle devam ederse artık helak olacağız ve yerimize yeni bir kavim gelecek, onlar Allah’a olan kulluğunu daha güzel yerine getirecektir.