Aydınımız, Entelektüelimiz, Akademisyenimiz Var Mıdır?

Ahmed Şirani’ye göre, İlmiyesi bulunan bir milletin dini zaafa, ahlakı fesada uğramaz. Uğramayacağı gibi gün geçtikçe dinine olan bağlılığı, ahlakının düzgünlüğü artar. Çünkü ilmiye sınıfı halkın dini ve ahlaki durumunu muhafazada önemli rol oynar. Eğer gün geçtikçe milletin dinine olan bağlılığı artıyor ve ahlakı güzelleşiyorsa, ilmiye vardır. Aksi durum söz konusu ise, ilmiye yoktur.

Yazı başlığımız, Ahmed Şirani’nin  “İlmiye Var mı?” adlı makalesine atıfla konulmuştur. Ahmed Şirani (1879-1942) Gümüşhane’nin Şiran kazasında doğmuştur. Memleketine binaen Şirani lakabıyla anılmaktadır. Medresede eğitim görerek icazet almıştır. Medrese eğitimi gördüğü için medreselerdeki birçok probleme işaret etmiş, ağır hicivlerde bulunduğundan dolayı tutuklanmıştır. Ulema sınıfını eleştirdiği için dersiamlık maaşı kesilmiştir. II. Meşrutiyet dönemi olan bitene bütün yönleriyle şahit olmuş, özellikle ilmiye sınıfını, dönem itibarıyla sergiledikleri sorumsuz davranışlarından dolayı şiddetle eleştirmekten geri durmamıştır.

Medrese İtikadları ve Hayrul Kelam adında iki gazete neşretmiş, matbuat alanında Müslümanları sesi olmaya çalışmış bir şahıstır. Medrese İtikadları gazetesi 1913 yılında yayın hayatına başlamış, Meşihat makamı ve medrese ıslahatı için görevli komisyon üyeleri hakkında yaptığı eleştiriler nedeniyle ancak 17 sayısı neşredilebilmiş ve dergi kapatılmıştır. Yayın kurulunun medrese mensuplarından teşekkül etmesinden dolayı, medreselilerin dergisi olarak da kabul edilmiştir.

Ahmed Şirani, Hayrul Kelam’ın 10. sayısında “Yar Ağlasın, Ağyar da Gülmesin” başlıklı bir makale kaleme alır.(1) Makale muhteva olarak dönemin ilmiye sınıfını eleştirmekte, ilmiye sınıfının İslami neşriyata yardımcı olmadığını, yardımcı olmadığı gibi zaman zaman engelle çabasını da güttüğünü ileri sürer. Medrese talebeleri de dini neşriyata teveccüh göstermemektedir.(2) Ahmed Şirani serzenişinde gerek ilmiye sınıfına gerekse medrese talebelerine karşı eleştirel ifadeler kullanır.

Şirani’nin bu serzenişi ve şikâyetine Emin Haki (1889 – 1921) tarafından bir cevap gelir. Emin Haki, Şirani’nin, ilmiyeye ve medrese talebelerine bu kadar yüklenmesini, şikâyette bulunmasını doğru bulmaz.(3) Bunca şikâyet ve vaveylaya sebep nedir?

Emin Haki, Şirani’yi çok sevmektedir, lakin Şirani’nin bu ‘anlamsız’ vaveylası, kendisine karşı duyduğu muhabbete halel getirmiştir. Hele ki Şirani, makalesinin sonunda, “Yar ağlasın, ağyar da gülsün” dediği için, Emin Efendi iyice rahatsız olur. Emin Haki, kendisi ilmiye sınıfına mensup biri değildir. Fakat içtimai yapının güzide sınıfı olan ilmiyeyi, kendisi çok sevmekte ve değer vermektedir. Bu sınıfa karşı Şirani tarafından yapılan saldırı, kendisini oldukça üzmüştür.

Emin Efendi’ye göre, medrese talebelerine gücenmek, onlardan şikâyetçi olmak anlamsızdır. Onlar birer zavallıdır. Çünkü onlar camii kapılarında, rutubetli medreselerin yosunlu duvarlarında, pederleri yaşayan ölüler olan öksüzlerdir. Memalik-i Osmaniye’nin muhtelif yerlerinden, cevval gözlerinde tabii bir şale-i zekâ, kalplerinde aşk-ı ilim, omuzlarında bir iki günlük nevaleleriyle bütün varlığını teşkil eden bir çıkısını hamal gibi sırtlanmış, bu sefil muhitin himayesine gelirler, atılırlar. Onlara ne bir nazar-ı şefkat ve iltifat atıf ederler, ne de takip edecekleri mukaddes gayenin bir programını verirler. Onların, yerlerinden yurtlarından, memleketlerinden ayrılırken döktükleri gözyaşları ile boynu büküktür. Bu garipler birer dost eline muhtaçtırlar.

Emin Haki, talebe-i ulumu yürekten sevmekte, onların mazlumluğuna, yalnızlığına, gurbet elde kimsesizliğine dikkat çekmektedir. Dönem itibarıyla ileri gelenler, sarıklılar ve fesliler olarak iki kısma ayrılmıştır. Sarıklılar ilmiye sınıfını teşkil ettiği gibi, fesliler, ilmiye sınıfının dışında olanlardır. Emin Haki de feslilerdendir. Ve sarıklılara karşı eleştiriler ise sürekli olarak feslilerden gelir. Emin Haki’ye göre, feslilerin sarıklıları eleştirmesinin sebebi, ilmiye sınıfını sarıklılardan daha çok sevdiklerinden dolayıdır. Emin Haki, Ahmed Şirani’ye eleştiriler yöneltir, ilmiye sınıfını savunur. Zira ilmiye önemli bir sınıftır ve değerlidir.

Emin Haki’nin bu makalesine, Ahmed Şirani, Hayrul Kelam’ın bir sonraki nüshasında aynı başlıkla cevap verir. Şirani de “İlmiye Var mı?” diye sorar.(4) Şirani Emin Haki’nin kendisine karşı serzenişinden etkilenmiş, bir cevap yazma ihtiyacı duymuştur.

İlmiye var mıdır?

Ahmed Şirani, “ilmiye var mı?” diye bir soruya verilecek cevabın çok güç olduğunu ifade eder. Zira bu öyle bir sualdir ki; Vücud-u Bari, vahdaniyet-i İlahi, nüzulü Kur’an, sıdkı nübüvvet, bekayı İslamiyet ona verilecek cevapla alakalıdır. Enbiya, evliya, melaik, alemi İslam, hatta alemi insaniyet ona verilecek cevaba muntazır bulunmaktadır.

Şirani böyle bir suale doğrudan doğruya cevap vermeye dilinin varmayacağını, dili varsa da kalbinin razı olmayacağını, böyle bir suale başka bir tarzla cevap verebileceğini söyler. Şirani, ilmiyenin varlığı ve yokluğuyla ilgili esaslı tespitler yapar. Bu tespitler, kendi zaman ve mekân sınırlarını aşarak, her zamana hitap eden tespitlerdir.

Ahmed Şirani, Emin Haki Efendinin ilmiye savunusuna karşı hal-i hazırın ne olduğunu izaha gayret eder.

Ahmed Şirani’ye göre, İlmiyesi bulunan bir milletin dini zaafa, ahlakı fesada uğramaz. Uğramayacağı gibi gün geçtikçe dinine olan bağlılığı, ahlakının düzgünlüğü artar. Çünkü ilmiye sınıfı halkın dini ve ahlaki durumunu muhafazada önemli rol oynar. Eğer gün geçtikçe milletin dinine olan bağlılığı artıyor ve ahlakı güzelleşiyorsa, ilmiye vardır. Aksi durum söz konusu ise, ilmiye yoktur.

İlmiyesi bulunan bir milletin ekserisi dininin akaidini, farz olan ilimleri, layıkıyla olmasa da, hiç olmazsa taklidi olarak ilmi halini bilir. Çünkü ilmiyesinin yegâne vazifesi onları öğretmek belletmektir. Eğer milletimizin ekserisi onları velev biraz olsun biliyorsa veya bilmek isteyince bildirecek alimleri kolayca buluyorsa ilmiye de vardır.

İlmiyesi bulunan bir millet, hangi muamelesinin dininin kurallarına uygun ve hangi hareketinin muhalif olduğunu bilir. Yalnız bilmekle kalmaz, belki bildiği vecihle amale de eder. Çünkü ilmiyesi onlara sadece bu haramdır, şu helaldir demekle iktifa etmeyerek her emir ve nehyin akli ve şer-i hikmetini anlatmıştır. Onun için millet, her emrin ve her nehyin maddi ve manevi sorumluluklarını, karşılıklarını bilir. Bildiği için de dinin ahkâmına dört elle sarılır. Eğer millet böyle ise, dininin ahkâmına göre hareket ediyorsa, ilmiye vardır.

Ahmed Şirani ilmiyenin var olup olmadığını izaha devam eder.

Şirani’ye göre, İlmiyesi bulunan bir milleti, itikadından dininden kimse çeviremez, çeviririm ümidiyle kimse meydana atılamaz. Çünkü ilmiyesinin manevi varlığı karşısında bütün çabalarının boşa gideceğini, dünya aleme rezil olacağını bilir. Eğer milletin itikadı ve maneviyatı böyle suikastlara maruz kalmıyorsa, ilmiye de vardır.

İlmiyesi bulunan bir milletin fertleri arasında, dünyanın hangi tarafında ikamet ederse etsinler, irtibat ve birbirleriyle tanışma imkânı olur. Çünkü ilmiyesi evvela kendi öğrendikten sonra onlara da öğretir. Eğer milletin fertleri birbiriyle irtibatlı ve birbirleriyle tanışma fırsatını bulabiliyorsa, ilmiye vardır.

İlmiyesi bulunan bir milletin eğitim müesseseleri, zamanın gerektirdiği malumatı elde etmek için gerekli eğitimi yapar. Milletin ihtiyacına göre ulema yetiştirir. Eğer şu anda durum böyle ise, ilmiye vardır.

İlmiyesi bulunan bir millet, çalışmanın yolunu usulünü bilir. Birbirlerine karşı yerine getirmekle mükellef oldukları dini ve içtimai vazifelerden haberdardır. Diğer milletlerle aralarındaki iktisadi ve siyasi mevkiini kavrar. Eğer millet bunları biliyor ve kavramışsa, ilmiye vardır.

Ahmed Şirani, yaşadığı dönemde siyasi, iktisadi, hukuki, içtimai hayatın ve ahalinin durumuna dair fotoğraf çekmekte, olumsuzlukların vebalini ise ilmiye sınıfının boynuna asmaktadır. Ne yazık ki Müslüman milletin hal-i pürmelali Şirani’nin bahsettiği gibidir. Her alanda ve her anlamda toplumu kurması, irşad etmesi, yönlendirmesi ve yön vermesi gereken ilmiyenin varlığı hissedilmemektedir.

Ahmed Şirani 20. yy. başlarında böyle bir serzenişte bulunmakta, durumun vahametini gücü nispetinde ortaya koymaktadır. İlmiye sınıfı Müslüman milleti besleyen en önemli damarlardan biridir.

Peki, 21. yüzyıl başında durum nasıldır?

İlmiye sıfatı ortadan kalkmış, aydın, entelektüel, akademisyen sıfatları zuhur etmiştir. Burada Şirani’nin sorduğu soruyu, -istisnaları bir kenara bırakarak-  bizim de sormamız gerekir:

“Müslüman milletin aydını, entelektüeli, akademisyeni var mıdır?” Varsa eğer, Müslüman millet neden böyle zelil durumdadır? Ve Müslüman millet neden sahipsizdir?

Eğer aydınımız, entelektüelimiz, akademisyenlerimiz varsa… Neden Allah’ın dininin bir hükmü yoktur? Ve neden Müslüman millet tefrika içinde birbiriyle kavgalıdır? Eğer aydınımız, entelektüelimiz, akademisyenimiz var ise, Müslüman millet neden bu kadar cahil ve dinine karşı duyarsızdır?

Eğer aydınımız, entelektüelimiz, akademisyenlerimiz varsa, siyasi, iktisadi, hukuki ve içtimai alanlarda neden Allah’ın dediği olmuyor ve tam aksi istikamet sürekli güçleniyor? Neden her gün basın yayın, internet, televizyon dizileri ahlaksızlık, edepsizlik, yalancılık, fuhşiyat, cinayet, uyuşturucu, erotizm pompalıyor? Ve neden aydınların, entelektüellerin, akademisyenlerin yüksek perdeden sesi çıkmıyor?

Eğer aydınımız, entelektüelimiz, akademisyenlerimiz varsa, neden devlet ricali Allah’ı, Peygamberi, Kitabı yok sayarak icraatlar yapıyor ve millet bunların peşinden koşuyor? Günde kırk yalan söylemelerine, milleti açlığa, sefalete, ahlaksızlığa sevk etmelerine rağmen, neden hep iki kötüden biri tercih ediliyor?

Hülasa:

Şimdi sormak gerekir: Aydınımız, entelektüelimiz, akademisyenlerimiz var mıdır? Halimize yar ağlasın, ağyar da gülmesin!

Yakup Döğer/İktibas Dergisi

Dipnotlar:

(1) Ahmed Şirani, Yar Ağlasın, Ağyar da Gülmesin, Hayrü’l-Kelam, cilt 1, sayı 10, 9 Kânunusani 1329 – 22 Ocak 1914

(2) https://iktibasdergisi.com/2022/06/17/yar-aglasin-agyar-da-gulmesin/

(3) Emin Haki, İlmiye Var mı?, Ahmed Şirani Hazretlerine, Hayrü’l-Kelam, cilt 1, sayı 11, tarih 16 Kânunusani 1329 – 29 Ocak 1914

(4) Ahmed Şirani, İlmiye Var mı? Emin Haki Beyefendiye, Hayrü’l-Kelam, cilt 1, sayı 12, 23 Kânunusani 1329 – 5 Şubat 1914