Ataerkillik modern bir hurafedir

Ailenin ataerkillik ile özdeşleştirilmesi büyük bir yanılgı. Çünkü aile sadece bir otorite ve yönetme alanı değil. Bunlardan çok öte aile bir geçim alanıdır, bir üretim alanıdır, bir muhabbet alanıdır, bir dayanışma ve yardımlaşma alanıdır. Aile bir aidiyet alanıdır.

Ergun Yıldırım, 10.03.2021, Yeni Şafak

Dil, hakikatin evidir der Heidegger. Çok önemli bir tespit. Bizi hakikate götüren ve hakikatte tutan dildir. Dil ile dünyayla konuşuruz, dil ile dünyaya katılırız, dil ile dünyayla anlaşırız. Her alanda bu böyledir. Aile, kadınlar ve haklar içinde kullandığımız dil hakikatimizi belirler. Batıdan gelen yeni dil (ya da epistemoloji), bize aileye, kadına ve haklara belli bir felsefeyle bakmayı dayatıyor. Bu dil, Batı toplumlarının acılarından, çatışmalarından ve çözümlerinden doğdu. Sanayileşme, kilisenin baskı düzeni, kapitalizm ve ideolojilerle beraber ortaya çıktı. Aile için ataerkil kavramı dilin merkezine oturdu. Ataerkil, yani patriyarkalizm artık nihai noktada ev ve aile ile özdeşleştiriliyor. Kadınların haklarını açıklayan sihirli bir kelime olarak görülüyor.

Patriyarkalizm, aslında Roma hukukunda tanımlanan ve onun otorite biçimini yansıtan bir kavram. Avrupa’da da 2. Dünya savaşına kadar devam etti. Erkek doğuruncaya kadar kadının bir meşruiyeti yok. Erkek doğurunca kadın kadın olarak meşru hale geliyor. Ailede var olma hakkını elde ediyor. Bundan dolayı kadının varlığı tamamen erkek ile beraber tanımlanıyor.

Ataerkil, aileyi iktidar üzerinden tanımlayan bir kavram. Aileye belli bir merkezden bakmayı dayatıyor. Belli bir kavramla, belli bir dil içine yerleştiriyor. Aile eşittir otoritenin var oluş biçimidir. Buna göre ataerkillik, baba otoritesinin hâkim olduğu ailedir. Otorite babada, erkekte tecessüm eder. Bu otorite çok güçlüdür, her şeyi kaplar, modern bir diktatördür. Bir Sudanlı kadın yazar, Kanada’da uzun süre kaldıktan sonra ülkesine dönünce sudan çıkanı balığa döndüğünü, çünkü yaşlı ihtiyarın (baba ya da dede) bir diktatör gibi aile üzerinde hüküm sürdüğünü söyler. Batı özgürlük ve bireysellik bilinciyle donanmış bir kadının İslam’da kadın adıyla yazdığı makalede ataerkillik üzerinden okuma etkisiyle, aile içinde ortaya çıkan babanın görünümü budur. Hatta aynı yazar, “kendimi ailenin bir uzantısı ve bireysellikten yoksun hissettim” diyor. Çıplak bireysellik inancı, bu algıya yol açtığının farkında bile değil yazar. Çünkü modern çıplak birey anlayışı tamamen bir rüyadır. Ancak makinelerde döllenerek apayrı steril ortamda birey olunabilir. Salt bireylik, gerçekte yoktur. Arkadaş, akran, iş çevresi, meslek grubu, kafeterya çevresi içinde sosyal varlık olarak şekillenir insan.

Ataerkillik, çeşitli açılardan sorunlu bir kavram ve dildir. Batıdan doğarak yükselen feminizm ve toplumsal cinsiyet eşitlikçilerin algısında icat edilir. Bu icada göre bütün kötülükler oradan geliyor. Kadına şiddet, tahakküm ve eşitsizliğin kaynağıdır. Kadına eşitsizliği yükleyen ana unsurdur. Bundan dolayı ataerkillik ve onun baba üzerindeki tezahürleri ile savaşmak gerekir. Hatta bundan da öte babayı kökten imha etmek lazım! Bundan dolayı kadının özgür ve birey olması babasız bir hayat yaşamakla mümkün. Babadan kurtuluş, kadının kurtuluşudur.

Ataerkillik, tarım toplumlarının üretim ilişkileri açısından belli bir anlama oturmaktadır. Erkeğin kas gücünün ailede temel işleve sahip olduğu toplumlarda belli bir rolü vardır. Her şeyden önce emekli sandığının veya SSK’nın icat edilmediği yıllarda erkek ve baba en önemli sigortadır! Kızlar evlenerek başka ailelere katılır. Erkek ise evi bekler. Baba ve anne yaşlandığı zaman onlara bakacak bir emniyet fonksiyonu icra eder. Sanayi toplumunda artık bunun işlevi kalmadığı için ataerkil aile de çözülmektedir.

Ailenin ataerkillik ile özdeşleştirilmesi büyük bir yanılgı. Çünkü aile sadece bir otorite ve yönetme alanı değil. Bunlardan çok öte aile bir geçim alanıdır, bir üretim alanıdır, bir muhabbet alanıdır, bir dayanışma ve yardımlaşma alanıdır. Aile bir aidiyet alanıdır. Bütün bunlarla birlikte anlam kazanır. İnsana zor zamanda yardıma koşan, ona kolektif aidiyet kazandıran ve onu topluma daha güvenle katılmada öncülük eden bir yapıdır. Türkiye’de ekonomik krizlerin daha kolay atlatılmasının kökeninde ailenin dayanışma gerçekliği büyük bir önem taşır.

Toplumsal cinsiyet eşitliği aileyi ataerkillikle özdeşleştirir. Bunun aracılığıyla aile, aşılması gereken bir alana dönüşür. Ataerkillik, artık kadın özgürlük mücadelesine anlam veren bir ötekidir. Bu nedenle tüm kötülüklerin anasıdır kadın için. Bu yaklaşımlar bizim aile kültürümüze terstir, sosyal gerçekliğimize uymaz. Çünkü aile kültürümüz otoriteye saplanmaz. Dayanışma ve yardımlaşmayı merkezde tutar. Bu kültürde baba ev ile sadakat ilişkisi kurar. Onu Allahtan bir emanet bilir.

Ailemizin ruhsal yükselişe, miraca kanatlandığı günlerin nasip olması dileğiyle herkesin miracı kutlu olsun!