ÖNSÖZ
Zeytindağı’nı kumandanıma karşı saygısızlık eseri diye gösterenler olmuştur. Onlar, bir kumandanın yanında dört yıl çalışan bir subay tarafından, böyle bir hareketi kim bilir, nasıl muhakeme etmişlerdir?
Zeytindağı için sonradan bir tenkid yazan Hüseyin Cahit, diyor ki: “Bu eseri Cemal Paşa aleyhinde telâkki edenler Falih Rıfkı’yı seciyesizlikle itham ediyorlardı. O vakit bundan hayret ve teessür duymuştum. Şimdi bir kere daha görüyorum ki, okuduğunu anlamak ne zormuş ve bu zorluğu bilebilen insanlar ne kadar azmış. Falih Rıfkı, Cemal Paşayı sunî, cansız uydurma bir kalıp gibi medih ve tasvir etmiyor. Onu zaafları ve meziyetleri ile gerçekten bir insan gibi karşımızda canlandırıyor. Herhalde bu canlanış, eski Dördüncü Ordu Kumandanı için çok şereflidir.”
Hür bir fikir eğitimi görmeyenlerle anlaşmak imkânı var mıdır? Onlar da gerçeğin yüzde yüz yergi ile yüzde yüz övgünün belki de tam ortasında olduğunu bilmez değillerdir. Fakat eski zamanların kulluk ahlâkına esirdirler. Yerme yahut övme, iyilik yahut kötülük gördüğünüze göre, bu ikisini yapmakta, onların ahlâkına göre, haklısınız.
Tarihte gerçeğin ne lüzumu var? Osmanlı tarihi, bu sebeple, bir yalan âlemi olmuştur. Yalan, Şark’ta ayıp değildir.
Zeytindağı’nda tarihin hakkını tarihe, Cemal Paşanın hakkını Cemal Paşaya verdim. Eserimde Cemal Paşa’nın, sırası geldikçe, büyüyüp parladığı görülür. Zaten doğrusunu isterseniz, Meşrutiyet şahsiyetlerinde eser yazılmak değeri görenlerden değilim: Fakat, Meşrutiyetin kendisini anlatmak lâzımdır. Zeytindağı’nı bu maksatla yazdım: Cemal Paşa’dan çok bahsedişim, başka türlü yazmaya imkân olmamaktandır.