Alan Turing bilgisayar biliminin kurucusu sayılıyor. 1950 yılında o Alan Turing’e “Makineler düşünebilir mi?” diye soruyorlar. “Yüzyılın sonuna geldiğimizde, kelimelerin ve genel olarak öğretilen düşüncenin kullanımı öylesine köklü bir şekilde değişecektir ki, rahatlıkla, düşünen makinelerden söz edebileceğimize inanıyorum” diye cevap veriyor. Bu sözlerde muğlak kalan bir şey var; acaba Turing ‘düşünen makineler’ derken sadece düşünme kabiliyeti kazanmış makinelere mi atıfta bulunuyor, yoksa zihnini ‘öğretilen düşünce’lere teslim eden makineleşmiş insanlara da bir göndermesi var mı? Buradan çıkabilecek tartışma konularının sıcak bir ironik çerçevede kalmasını isterdim; ancak durum hiç öyle gözükmüyor, buz gibi soğuk gerçekler inkâr edilemez biçimde gözlerimizin önünde.
Bugünlerde yapay zekâ konusu herkesin malumu olan bir televizyon eğlenceliği dolayısıyla daha önce bu konuya sadece uzaktan bakmış kesimlerin bile ana gündeminde. Olayın parodi seviyesindeki kurgusallığını, kavramsal ‘benyaptımoldu’culuğunu ve medyatik ‘artiz’liğini buraya bu kadarcık not edip geçeceğim. Ancak meselenin geniş kitlelerin gündemine bu seviyede taşınıyor olması hususunun ne kadar dramatik olduğu vurgusunu da bu nota ekleyerek…
Yapay zekâ meselesi yeni dünyanın varoluşsal gündeminde muhtemel ki en temel konu başlıklarından biridir bugün. Geniş kitlelere, hayatı kolaylaştırması gibi teknolojik avantajlarıyla, kontrolden çıkarak insan ırkını tehdit eder hale gelebilecek olması gibi fütüristik tartışmalarıyla ya da istihdam yapılanmalarında insan unsurunu devre dışı bırakabilecek olması gibi ekonomik felaket senaryolarıyla ulaşıyor bu konu daha çok. Bunlar kısmen bugün ilk işaretlerini alıyor olsak da daha ziyade geleceğe dönük projeksiyonlardan çıkan tartışmalar. Yapay zekâ konusunda daha acil tartışma başlığının atlandığını düşünüyorum ben acizâne. Nedir o başlık? Yazının da başlığı aslında: İnsan zekâsının yapaylaşması! Dikkatini gelecekte yapay zekâya sahip makinelerin yapabileceği tehlikeli işlere yoğunlaştırmış kalabalıklar için, belki çok daha ürkütücü olması gereken bir mesele bu!
“Sır, yeryüzü düzeni için özseldir. Dijital düzenin sloganıysa ‘şeffaflık›tır. Bu her tür gizliliği ortadan kaldırır. Dijital düzen dili de şeffaflaştırır, yani onu enformasyon şeklinde şeyleştirerek hazırda tutar. Enformasyonların gizli bir arka yüzü yoktur. Dünya, verilere dönüştürüldüğünde şeffaflaşır. Algoritmalar ve yapay zekâ insan davranışını da şeffaf, yani hesaplanabilir ve yönlendirilebilir hale getirir. Dijital düzenin ruhu Dataizm, veri totalizmidir. Anlatının yerine hesaplamayı geçirir. Dijital sayısal demektir. Sayısal da anlatıdan daha şeffaf, daha hazırdadır” diyor ‘Palyatif Toplum’ kitabında Byung-Chul Han.
Algoritmalar ve yapay zekâ insan davranışını ‘hesaplanabilir ve yönlendirilebilir’ hale getirir diyor üstad Byung-Chul Han. Yani insan zekâsını ‘yapay’ bir hale getirebilir. Zihniyle yarı ya da tam randımanlı şekilde robotlaşmış insanlar…
Olur mu böyle bir şey?
Nasıl yani?
Bir sonraki yazıda nasipse biraz daha açalım konuyu.
Gökhan Özcan/Yeni Şafak