Y. Bahadıroğlu: Gösteriş Merakımız

Gururun en etkin ilacı, ölüm düşüncesidir. Bu bakımdan ölümün sık sık hatırlanması, anılması ve mezarlıkların ziyaret edilmesi önerilmiştir (Peygamber buyruğu).

Gururun en etkin ilacı, ölüm düşüncesidir. Bu bakımdan ölümün sık sık hatırlanması, anılması ve mezarlıkların ziyaret edilmesi önerilmiştir (Peygamber buyruğu).

Ölümü sık yâd etmek, sadece gururu kırmaz, aynı zamanda hayatın kıymetini de öğretir. Sayılı günlerin daha doğru yaşanmasına sebep olur.

Biliyorsunuz Hz. Ömer, kendisine her sabah ölümü hatırlatması için kendi kesesinden bir adam tutmuştu. Görevi, her sabah kapısına gelip, “Ya Ömer, ölümü unutma” derdi. Ölüm düşüncesiyle gururdan sakınırdı.

Bu durum Hz. Ömer’in saçlarına ak düşene kadar sürdü. Bunu fark ettiği gün, “Saçlarıma düşen aklar, ölümü zaten yeteri kadar hatırlatıyor” diyerek, adamın işine son verdi (benim saçlarımda siyah kalmayalı çok oldu şükür).

Bir de Şam Orduları Komutanı Ebû Ubeyde bin Cerrâh’ın bazı yanlışlarını düzeltmek üzere, “Halife” sıfatıyla Şam’a gelişi var Hz. Ömer’in…

Hazret-i Ömer, Şam yakınlarına ulaştı. Fakat koskoca Halîfe’nin iki devesi olmadığı için, yol boyunca, kölesiyle nöbetleşe deveye binmişlerdi. Bir dereye ulaştılar. Deveye binme sırası köleye geldi. Derenin öteki kıyısında ise Ebû Ubeyde bin Cerrâh tarafından toplanmış bir kalabalık bekliyordu. Halife’yi karşılamaya gelmişlerdi.

Halife Ömer, dere kenarında mestlerini çıkardı. Paçalarını sıvadı. Devenin yularını tutup yalın ayak suya girdi. Karşıya geçti. Ebû Ubeyde hayretler içindeydi. Hz. Ömer’in kulağına eğildi: “Yâ Halîfe!” dedi, “Böyle ne yapıyorsun? Bütün Şamlılar, Müslümanların halîfesini görmek için toplandılar. Hepsinin gözleri üstünde. Hepsi sana bakıyor. Eminim bu yaptığını beğenmeyecekler”. 

Halife: “Ne yaptım ki?” diye sordu.

“Daha ne yapacaksın, deveye köleni bindirdin, dereyi yalınayak geçtin. Bu durumda hanginiz köle, hanginiz efendi belli değil. Deveye senin binmen lâzımdı.”

Hazret-i Ömer buyurdu ki: “Yâ Ebâ Ubeyde! Senin bu sözün, burada toplananlar için çok zararlıdır…”

“Neden ey Halife?” 

“Seni işitenler insanın şerefini, vâsıtaya binerek gitmekte ve süslü elbiseler giymekte sanacaklar. Şerefin, Müslüman olmakta ve ibâdet yapmakta olduğunu anlamayacaklar…

“Ey Ebâ Ubeyde! Biz aşağı, bayağı insanlardık. Acem şâhlarının elinde esirdik. Allahü Teâlâ Müslüman yapmakla bizleri şereflendirdi. Allah’ın verdiği bu izzetten, bu şereften başka şeref ararsak, Allah bizi yine zelîl eder. Her şeyden aşağı düşürür. İzzet, şeref, İslâm’dadır. İslâm’ın ahkâmına uyan azîz olur. Bu ahkâmı beğenmeyip, izzeti, huzuru, saadeti başka şeylerde arayan zelîl olur.”

Hz. Ömer’in bu konudaki önderi de hiç kuşkusuz, Âlişan Efendimiz’di. Efendimiz’in, son derece mütevazı bir hayat yaşadığını biliyoruz. O kadar ki, doğru düzgün bir evde dahi oturmadı, hayatı boyunca gösterişten, kibirden sakındı.

Herkesin yediğinden yedi, giydiğinden giydi, bindiğine bindi. 

 

 

 

 

Akit / Yavuz Bahadıroğlu