Müslümanların kendilerine yapılan zulümleri unutmaları başlı başına bir musibettir. Zalimleri cezasız bırakmak, Allah’a karşı haddi aşmaktır. İmam Şafiî der ki; “Kur’an’da zalimin kalbine ok gibi saplanan, mazlumun kalbine şifa olan bir ayet vardır.” Etrafındakiler “Bu ayet hangisidir?” derler. Der ki şu âyettir;
“Senin Rabbin unutkan değildir.” (Meryem Sûresi/64)
Allah zulmü ve zalimleri unutmuyor sen nasıl unutursun? Evet, biz beşeriz unutsak da Allah zalimleri unutmaz. İmanı olan toplum zulmü yutmaz. Zulüm cehennem lokmasıdır onu yutan bir daha iflah olmaz.
Zalimler; küçük dünyanın büyük günahlarıdır. Nisyanla malul olan insan, geçmişi hep unutma eğilimindedir. Kur’an’da ısrarla, ibret alınsın diye anlatılan kıssalar muhayyilelerde somutlaştırılmadan ne ibret alınabilir ne de hatırda tutulabilir. Özellikle zalimlerden bahseden kıssalar – Ashab-ı Uhdud gibi- böyle okunmadığında zalimlerin hep tarihte yaşadığı, tarihe mahkûm olduğu kabulü bilinçaltında yer eder. Oysa gerçek hiç de öyle değildir. Zulüm unutulmazsa, zalimler adil görünemezler. Toplumda adilerin adil muamelesi görmeleri, zulmün ve zalimlerin unutulmasındandır.
Zulüm gündüz değil gecedir. Zalimleri bağışlamak, mazlumlara işkencedir. Geçmişteki zulmün unutulduğu yerde yeni zulüm başlar. Hayattaki en ağır en zorlu en çileli yük, zalimleri övmekten daha ağır değildir.
Biz zulmü ve zalimleri unutsak da zalimlerin saklanacak yerleri olmaz. Eninde sonunda onların kendi vicdanları onları bulacaktır. Bütün zamanların vebası olan zulüm, hakkı terk etmektir. Zulüm, yapısı gereği karanlıktır, nuru inkâr etmek ve haddi aşmaktır. Zulüm, toplum ve kâinat dengesini bozarak ilahi hakikatin yerine uydurma gerçeği koyar; böylece karanlığın hükümranlığında yeni bir dünya inşa etmeye niyetlenir. Bu işlevler için en müsait ortam inanç dengelerinin sarsılmaya başlandığı ve kutsal değerlerin haramice tecavüze uğradığı vakitlerdir. Belki de o vakitlerden birindeyiz. İslâm coğrafyası büyük bir zulüm yönetimine teslim edilmeye çalışılıyor. Özellikle Türkiye’de yeminli din, şeriat, ümmet, hilafet düşmanları bizzat Müslümanların eliyle iktidar ve muktedir yapılmaya çalışılıyorlar. Zalimlerin en büyük yardımcıları, zalimleri sırtlarında taşımaktan zevk duyan mazlumlardır.
Zulmün unutulduğu yerde Hira Dağı’nın evlatlarıyla Olimpos Dağı’nın evlatları arasında geçen kavgada tarafsız kalanların sayıları çoğalır. Zalimlerin karşısında ve mazlumların yanında, sahip olduğu ilmin ticaretini yapmadan, hakikati her ne olursa olsun ifade ederek, milletin içinde olarak ve zulme ortak olmadan şerefli bir ömür süren âlimler, zulmün tekrarlanmasına geçit vermeyenlerdir.
İslâm ümmetinin şahsiyetine dil uzatanlar… “Müslümanların cümlesi ahlâksızdır” diye çamur atanlar… Yalana dünyayı şahit tutanlar… Sizden başkası değildir zamanı kokutanlar. Siz ki her gün kendinizi Batının kokuşmuş kanunlarına okutanlar!
Zalimlerin cezasız kaldıkları, mazlumların haklarına kavuşmadıkları bir idareye İslami bir idare denilemeyeceği gibi, böyle bir idareyi destekleyen topluma da erdemli bir toplum denilemez. Erdemli toplum; “Hiçbir masum ceza almasın ama hiçbir suçlu da cezasız kalmasın” endişesi ve kararıyla hareket eden toplumdur. İşte bu toplum, zulmün tekrarlanmasını istemeyen toplumdur.
Toplumda varlık sebepleri zulüm ve zalimlik olan oluşumların Müslümanların nezdinde kabul görmesi, zulmün ve zalimliğin yeniden iktidara yürümesidir. İslâm topraklarında tarihte işlenmiş zulümlerin tekrarlanmasının sebebi, dindarlık ayarları bozulmuş olan zamane Müslümanlarıdır. Bakınız İslâm dinine göre Allah’ın arzında zulmün tekrarlanmasına imkân ve fırsat vermeyecek olanlar, Müslümanlardır. Şayet Müslümanlar bu misyonlarını unuturlarsa, toplum zulme ve zalimlere kurban gider.
ÖNE ÇIKAN VİDEO
Salihlerin tembelliği, fasıkların hâkimiyetini sağlar. Mazlumların dalkavukluğu, zalimlerin iştahını artırır.
Zulmün unutulduğu toplumların zalimleri çoğalmış demektir. Zulüm unutulduğu veya unutturulduğu andan itibaren zalimler suret-i haktan görünmeye başlarlar.
Adaletin yokluğundan zulüm sahneye çıkar. Zulmün sahnedeki görünürlüğü hep örtülü olmuştur. Zalimlerin asıl yüzünü görmek çok zordur, ancak bir statüye sahip iken görebiliriz. Onun için kişinin adil veya zalim oluşuna dair en iyi delil, bir statüye sahip iken göstermiş olduğu eylemidir ve takınmış olduğu tutumdur. Varlıkta iyi olmak, yoklukta iyi olmaktan daha zordur.
Zulmeden zalimi köle, zulme uğrayan hak sahibi mazlumu da sultan kabul eden ve gereğini yerine getiren bir toplumda zulüm tekrarlanmaz. Şayet zulüm tekrarlanıyorsa bunun hilafına bir durum var demektir. Abdülhakîm Arvasî (rh.a.) der ki:
“Zalim kişileri âdil diye methedenin, din düşmanının ölüsüne dirisine dua edenin imanı gider!”
Ruhu ezilmiş, sesi kısılmış, eli kelepçelenmiş, kendini ifade etmekte güçlük çeken insanların gür sesi olmak istiyorsanız; Kur’ân’a, Camiye, İmam’a, Ezan’a, Salaya düşmanlık edip haram ile beslenen iki ayaklı atların seyisliğini yapmaktan vazgeçeceksiniz. Aksi takdirde cehennemin veyl deresi sizi bekliyor.
Mustafa Çelik/Yeni Akit