Tuş Sesleri, Vızıltılar…

Sosyal medya denilen mecra artık hayatlarımızı kontrol altına aldı. Artık konuşmalarımız, sohbetlerimiz, buluşmalarımız bu alemde gerçekleşiyor. Yüz yüze, göz göze beraberlikler artık nadirattan. Gökhan Özcan bu durumu tuş sesleri ve vızıltılar olarak özetlemiş..

“Sesleri duyuyorum ama söylenenlerin anlamlarını kavrayamıyorum doktor!” diye yakındı hasta. “Belki de söylenenlerin gerçekten anlamları yoktur” dedi doktor gülümseyerek.

Aramızda birtakım sözler dolaşıyor sürekli ama aslında birbirimizle konuşmuyoruz pek artık. Birbirimizi duymuyoruz eskisi kadar. Herkesin kulağı asıl kendi sesinde, kendi söylediklerinde. Dikkati kendi yapıp ettiklerinde… Herkesin dünyasını sadece kendisi ile doldurmanın yollarını buldular. Etkileşime, temasa, diyaloga sadece şeklî olarak imkan veren bir dünya artık bu dünya. Kendi seslerimiz dışında bütün sesler etrafımızda dolaşan vızıltılardan ibaret… O vızıltılar çok yoğunlaştığında durup bir süre bekliyoruz. Vızıltı sona ersin de yeniden kendi sesimize dönebilelim diye… Kendi sesimizin söylediğinden başka her şey bir efekt, bir fon, sesli birer aksesuar bizim hayatımız için… En çok kullandığımız kelimelerden biri ‘iletişim’ olsa da, insanlar arasında pek fazla iletişim kurulmadığı o kadar bariz ki bugünün dünyasında. Sesler sahipsizce dolaşıyor sanki etrafta. Dünyası, bir tek kendi sesine, sözlerine, hikayesine açık insanlar arasında.

“Konuşması tükenmiyor. Başkasının düşüncesi onunkini bir an için olsun durdurmuyor; top patlasa onu yolundan uzaklaştıramaz. Onunla konuşmaya yeltenmek için, onu susturmak zorunda kalırsınız. Tümcenizin bitmesini saygıyla bekler, hiçbir şey söylememişsiniz gibi bıraktığı yerden, aynı sözcüklerle yeniden konuşmayı sürdürür” diyor ‘Günlük’te Andre Gide.

Klavye kullanırken, ekranlara dokunurken yalnız oluyoruz, karşımızda kimse olmuyor. Başka biri de dünyanın herhangi bir yerinde yazdıklarımızı okurken ve bunlara cevap yazarken yalnız oluyor ve karşısında bir insan görmüyor. Çoğu zaman örtülü kimlikler kullanıldığı için sözün başkaları üzerindeki etkisi kaygılandırmıyor hiç kimseyi. Lafın insani sebeplerle duracağı, duraklayacağı, duraksayacağı bir yer olmuyor. Boş bir gezegende kendi kendimizle konuşuyor gibi… Söylediklerimizi birilerinin duyuyor, daha doğrusu okuyor olması, bu fiziki ıssızlık sebebiyle bizim için bir şeyi değiştirmiyor. Herkes ‘ıssızlığın ortası’ndan yazıyor, söylüyor. Ve sözlerimiz sanki uzay boşluğunda dolaşıp bize geri dönüyor. Herkes kendi yörüngesinde dönüp duran birer yalnız gezegen gibi… Sesler kayıp, anlamlar sahipsiz!

“Esas diyalog sizinle aynı şeylere inanan insanlarla konuşmak değildir. Sosyal medya bize diyalog kurmayı öğretmiyor, çünkü anlaşmazlıktan kaçınmak çok kolay. Ancak insanların çoğu sosyal medyayı bir araya gelmek veya ufuklarını genişletmek için değil, tam tersine, kendilerine kendi seslerinin yankıları olan sesleri duyacakları, kendi yüzlerinin yansıması olan yüzleri görecekleri bir konfor alanı yaratmak için kullanıyor. Sosyal medya çok kullanışlı ve keyifli bir tuzak…” diyor Zygmunt Bauman kendisiyle yapılan bir röportajda.

Takipçiler, adları üstünde takip eder. Temas etmez, dokunmaz, hayatınıza ilişmez, sayılı kelimeler bitince terkedip gider. Paylaşımcılar, adları üstünde paylaşım yapar, paylaşmaz sizinle hiçbir şeyi… Beraber bir şeyler yapmak, bir şeylerden konuşmak, bir şeyleri beraberce hissetmek, düşünmek için değildir. Sadece beğenmeniz, çoğaltmanız, yaymanız içindir. Onun daha çok takip edilmesi ve sizin daha çok takip edilmeniz için… Sanal karakterler birer gölgedir, gelir geçerler. Duraklamazlar sizde, eğleşmezler, herhangi bir sözünüze içlerinden bakmazlar, derinliğine merak etmezler, anlamaya çalışmazlar. Sanal dünyada insanlar yoktur, nicknameler, avatarlar, işaretler vardır. Duygularımız artık işaretlerimiz kadardır: Duygu belirten emojiler, sessiz harfleri gelişigüzel yan yana getirerek attığımız kahkahalar vesaire…

“Dünya ne kadar ıssız” dedi beyaz saçlı adam, “Sanki herkes oyalanmak için dünyadaki yerini boş bırakıp, sanal dünyaya koşmuş gibi!”

Yeni Şafak / Gökhan Özcan